Batı toplumunun Afganistan katliamı merkezinde gelişen süreçle birlikte yaşanan insanlık dışı gelişmelere ve genel anlamda müslümanlara bakışını üç kısımda değerlendirebiliriz:
1- ABD ve müttefiklerini bütünüyle haklı görüp açıkça destek verenler. Bu kesimi oluşturan insanların bilinçaltlarında haçlı zihniyetinden bu günlere taşınan İslam hakkındaki düşmanca yaklaşım belirleyici bir rol oynamakta. Son süreçte yaşananlar tarihsel kinlerini açığa vurmak için uygun bir fırsat oluşturmuş görünüyor. Yaşadığımız süreçte egemen Batı sisteminin uyguladığı terör politikalarına destek bulabilmek amacıyla bu kesimi genişletmek çabasında olduğu görülüyor. Bu amaçla bir yandan terör ve terörizm kavramları bolca kullanılırken, bir yandan da Euro İslam ve benzeri formüllerle kafalar şekillendirilmeye çalışılıyor.
2- Diğer bir toplumsal kesim ise Batıdaki yüksek yaşam standartlarının verdiği rahatlık içinde bol tüketim ve sınır tanımayan zevk çılgınlığı peşinde koşmanın büyüsüne kapılmış bir halde. Tek amaç daha çok kazanma ve daha çok haz alma olunca başka konuları pek düşünmek gerekmiyor. İslam coğrafyasının muhtelif bölgelerinden gelmiş ya da Batı'da doğmuş müslüman kökenli milyonlarca insanın da bu ahlaki dejenerasyondan fazlasıyla etkilenmekte oldukları da bir gerçek.
3- Diğer bir toplumsal grup ise ABD'nin ve destekçilerinin kan dökücülüğüne ve her türlü haksızlığa karşı çıkan, sorgulayan insani değerlerini tüketmemiş insanlardan oluşuyor. Batı'da savaş karşıtı gösteriler gerçekleştiren, muhalif yayınlarla seslerini yükselten insanlar bunlar. Kimisi henüz çocuk sayılacak yaşlarda; ABD'yi protesto ve haksızlığa karşı olduğunu haykırmak için küçük bir uçakla Ölümü seçebiliyor. Kimisi bir yazar; kendisini kan içinde kalana kadar döven mazlumların bu tavrını, uğradıkları haksızlıkların doğal bir sonucu kabul edip, tepki duymayan bir aydın. Kimisi ABD'li bir müslüman; Afganistan'da müslüman kardeşleriyle birlikte her türlü milliyetçilik bağını ayaklar altına alacak şekilde emperyalist ülkesinin karşısında savaşan bir yiğit.
Çok kısa bir süre zarfında ortaya çıkan bu insanlık manzaraları her şeye rağmen Batılı toplumlarda hakikati arama çabalarının mevcut olduğunu ifade ediyor. Batı sistemini belki de müslümanlardan daha fazla rahatsız eden de bu tür örneklerin yaygınlaşması; dışarıda egemenlik kurma hesaplarının içeriden çelmelenmesi, tökezletilmesi anlamına gelen gelişmelerdir.
Yaşadığımız her ortamda hakikatin şahitliğini yapmaya devam ettiğimiz sürece, hakikati arayan insanlarla hiç umulmadık zaman ve mekanlarda karşılaşmamız mümkündür. Sonuçta Batı'da ya da İslam coğrafyasının her hangi bir yöresinde yaşamak sorumluluğumuzu değiştirmiyor. Bulunduğumuz her mekanda hakkı ve sabrı tavsiyeleşme hattını güçlendirmek, irtibatlarımızı canlı tutmak ve ifsadı kanıksamamak için zulme ve şirke tavır almalıyız.
Almanya