Karanlıklar yağar bedenlerimize
yine akşamlarda geziniriz biz
o derin silkinişlerin arefesinde
bir kasırga vurur dolu dizgin
kavrulur ellerimiz
ve her saat başı haberleri dinlediğimizde
üzerimize sarkar akrep tortuları
itiraflar okunur yüzlerimize
gecenin
acı buruk nefesini çektiğimizde ciğerlerimize
pişkin ağızların
çiğ dokunuşların
kan tutan vücutları
bir çizgi mi çeker kaderimize
sanki bir mabut mu olur
şiirlerimize
uzayan gece saplanır yalnız
belki yalnız
hançer gülümseyişine kanarız
ah ederiz
solgun yüzlerin sorulmayan biçimlerine
bir ömür tüketiriz
ömrümüzün yettiği ölçüde
ölüm
hergün resmini çizdiğimiz
ve fakat
durup dinlenmeden seyrettiğimiz
on binlerce bilincimiz
su gibi
yağmur gibi
ırmak gibi akarak
toprağın iliklerini beslediğimiz
oysa yanı başımızdan
başlarımızdan
geçip gider özgürlüklerimiz
herşeye rağmen
soluk alıp verişlerimizden
ürperen ürperen ürperen
dağlara denizlere varıncaya kadar
yolumuzu aydınlatan erlere
yüreğimizi bilen kelimelere kadar
uzanıp
tutupda toprağa düşenleri
diriliş muştusunu hazırlayan mevsimleri
bulana kadar
sözümüzü sakınmak yok
bakışlarımızı korkak yapmak
ak gülümseyişleri bulana kadar
sarıp sarmalayarak bedenlerimizi
kalemlerimizi bir gün mızrak yaparak
ey şehirlerini mabede
bakışmalarını ihanete saklayan gece
şalaklara hazırlanmakta
havaya
suya
toprağa
nefeslerimizi solumaktayız.