16 Ocak Cuma günü İsrail Gazze’deki vahşi katliamlarına devam ederken, yaklaşık 1600 kilometre ötede başka bir yabancı ordu, kanunsuzca işgal ettiği Müslüman topraklarından birliklerini geri çekiyordu. Etiyopya iki yıl önce işgal ettiği Mogadişu’dan birliklerini geri çekerken milyonlarca Somalili sevinç gösterileri yaptı. Bu yaşananlardan Hamas ve Müslüman dünyası için kayda değer sonuçlar çıkarılabilir.
SOMALİ
Haziran 2006’da İslam Mahkemeleri Birliği (İMB), Somali’nin son etkili hükümetinin 15 yıl evvel yıkılmasından beri dağınık bir yönetim gösteren Amerikan destekli savaş lordları ve Federal Geçiş Hükümeti (FGH)’nin de içinde bulunduğu rakiplerini tasfiye edip Mogadişu’da yönetime geldi. İMB yönetiminin yükselişi öncesinde anarşi ve şiddet Somali’yi içine çekmiş, barış ve güvenlik Somalililerin hayatları boyunca gerçekleşeceğine inanmadıkları romantik düşünceler olarak görülmüştü.
Bu yüzdendir ki, Birliğin zaferini tüm dünyaya duyurduğu 5 Haziran 2006 tarihi Somalililerce coşkuyla kutlandı. İMB yönetimi, Somalililerin 15 yıldır alışık oldukları diğer askeri yönetimlere pek benzemiyordu. Yönetim, ülkeye kanun ve düzen getirmeye çalışan güçlü iş çevreleri tarafından desteklenen bir yargı sistemi oluşturdu. Sonra amaçlarına ulaşabilmek için de güçlü bir ordu kurdu. BBC bile haberlerinde ülkedeki durumdan bahsederken, İslam Mahkemeleri Birliği yönetiminin hukuk ve yasaları düzenlemesi sonucunda ülkenin nasıl bir numaralı politik gücü olduğuna değinerek, insanlar tarafından bu yönetime ne kadar güven duyulduğunu itiraf etmekteydi. Eskiden silahlı adamların, sivillerden ve ticari araçlardan haraç aldığı yerlerde, şu anda daha az kontrol noktası oluşturularak düzenin nasıl sağlandığını ve hayatın ne kadar kolaylaştığını BBC muhabirleri de anlatmaktaydı. Bütün bunların yanında ülkede yiyecek fiyatları düştü ve insanların silahsızlandırılması sebebiyle silahlar hayatın parçası olmaktan çıkarıldı. Tüm ülkede narkotik ürünler yasaklanıp, soyguncular ve suçluların şeriata göre cezalandırılması insanların güvenlik ve özgürlük duygusunu geliştirdi. Sonraki altı ayda Birleşik İslam Mahkemesi yönetimi hem Mogadişu hava alanını hem de limanı 10 yılı aşkın bir sürenin ardından tekrar hizmete açtı. Yıllardır Somali sahillerinde dal budak salan korsanların suç sayısında İMB’nin gelmesiyle birlikte büyük bir düşüş görüldü.
Tüm başarılara rağmen, ABD ve Etiyopya bölgede bir İslam devletinin kurulmasını hoş karşılamadılar. İktidarsızlığına ve Baydoa dışında terörle mücadele edememesine rağmen bu iki devlet önceki yönetime, FGH’ye destek verdiler. Bu devletler tarafından Abdullahi Yusuf başbakanlığındaki FGH, Somali’nin tek legal hükümeti olarak deklare edildi.
Ülke halkının durumu gitgide düzelse de FGH devamlı olarak İMB yönetimini ülkeden atmak için diğer Afrika ordularını göreve çağırmakta ve hatta Somalililerin baş düşmanı Etiyopya’yı dahi saldırmaya çağırmaktaydı. İMB politik ve askeri olarak Baydoa’ya hükmedecek güce sahip olmasına rağmen gücü değil diyalogu seçti. FGH bir taraftan İMB ile müzakereler yaparken bir taraftan da saldırı için gizli ve haince Etiyopya ile anlaşma yaptı. 26 Aralık 2006’daki İMB'nin devrilmesi ile sonuçlanan saldırıdan önce Etiyopyalıların çok sayıda silahını azar azar ülkeye soktular ve İMB yönetiminin sonunu hazırladılar.
Etiyopya’nın saldırısına uluslararası toplumun tepkisi oldukça zayıftı. Irkçılık virüsüne kapılan Müslüman dünyası ise gözlerini dahi açamamaktaydı. Müslüman hükümetler Etiyopya’nın saldırısını kınama ihtiyacı bile duymadılar. Müslüman halk olayı hiçbir şey yapmadan sessizce protesto ederek geçiştirdi. Sokaklarda ne bir gösteri, ne bir kınama, ne bir endişe ne de olayı dikkate alma vardı. BM Güvenlik Konseyi her zamanki gibi etkisiz bir şekilde toplandı. Katar’ın sonuç metninde “Somali’deki tüm yabancı birliklerin ülkeden çekilmesi” yönünde bir ifadenin yer almasına yönelik ısrarlı talebi kabul görmedi. Her zaman olduğu gibi konseyden yine bir karar çıkmadı. Bölgesel güç olan Afrika Birliği nasıl davranacağını bile bilmiyordu. Başlangıçta Etiyopya’nın yanı başında oluşan ve onu etkileyen İslami-askeri bir oluşuma müdahale etme hakkı olduğunu söyledi. Bir gün sonra ise şaşırtıcı bir dönüş yaparak Etiyopya’yı bir an önce silahlarını geri çekmeye çağırdı.
Amerika savaşa Ocak 2007’de Somali üzerine düzenlediği yıkıcı, bir o kadar da ölümcül hava saldırısı ile başladı. Amerika’nın yaptığı bu harekât sadece ve sadece güç peşinde olan FGH tarafından sessizlikle karşılandı; hatta ve hatta bu saldırı tasdik edildi. Bu saldırıyı takip eden iki yıl içinde 1600 sivil hayatını kaybetti, bir milyonun üzerinde kişi de evsiz kaldı. Sonuç olarak Somali kendini tekrar şiddetin, hukuksuzluğun ve kaosun içinde buldu. Ocak 2007’deki Uluslararası Denizcilik Bürosu raporunda, bölgedeki korsan saldırılarının bu yılda %14 arttığını belirtti. Bunun sebebini de İslam Mahkemeleri Birliği yönetiminin devrilmesine bağladı.
İMB resmi olarak dağıtılıp, birçok üyesinin sürgün edilip öldürülmesine rağmen, Etiyopya’ya, FGH yönetimine ve Afrika Birliği Barış Güçleri’ne olan tepki bitirilemedi; tam tersi öfke büyük bir hızla yükseldi. Bu ortamda oluşan eş-Şebab adlı yeni bir grup, son iki yılda gerek Somalili ve gerekse de yabancı askerlere karşı sert bir muhalif kampanya başlattı. Niyetlerinin şeriata dayanan yeni bir hukuk düzeni kurmak olduğunu deklare etti. Tüm dünyadan birçok Müslüman bu yeni ekibin misyonunu gerçekleştirmek için Somali’ye geldi. Eş-Şebab'ın lideri Ebu Mansur, Peygamber (s) dönemindeki Ensar’ı hatırlatan uygulamasıyla, dünyanın farklı bölgelerinden gelen Müslümanlarla kızlarını nikahlayacaklarına ve topraklarını paylaşacaklarına söz verip, Müslümanları Somali’ye çağırdı. Etiyopya’nın çekildiği Mogadişu ile beraber birçok yerleşim merkezinde grup, yönetimi ele aldı. Yönetimini eline aldığı birçok yerde şeriat kanunlarını uygulayarak güvenlik ve düzeni sağladı. Bu sayede yerel halkın güvenini de kazandı.
Eş-Şebab, İMB’den farklı olarak dinde yenilik olarak algılanabilecek her türlü faaliyete neredeyse toleranssız yaklaştı. Türbeler konusunda sert bir yaklaşım sergiledi. İnsanların gönüllerini nezaketle kazanmak yerine, İslam’ı yerleştirmek için sertliğe başvurdu. Vizyon olarak da Eş-Şebab, İMB'den farklıydı. Eş-Şebab’ın amacı, Somali içinde başarılı olup düzeni sağladıktan sonra kendi sınırları dışındaki zulümlere karşı da savaşı devam ettirmekti. İşin özüne bakacak olursak İMB’nin kuracağı İslam devleti korkusundan dolayı Somali’ye saldıran Amerika ve Etiyopya, İMB’nin küllerinden oluşan ondan daha fundamentalist bir hareketin doğmasına sebep oldular.
HAMAS
Bu yaşananlardan Hamas ne öğrenebilir? Hamas da derin İslami kökleri olan gücünü halk desteğinden alan İslami bir hareket. Hamas da şeriat hükümleriyle halkı yönetmeye çalışıyor. Bunun için de İsrail ve Batı’nın hedefi olup saldırıya uğruyor. Aynı FGH yönetiminin olduğu gibi, gerçek politik gücü olmamasına rağmen Filistin’de de kukla yönetimler uluslararası toplum tarafından Filistin’in gerçek yöneticisi olarak görülmekte ve bu kukla yönetimler devletin başına giden yolu İsrail tanklarının içinde aşmaktadır. Somali’de olduğu gibi Filistin tarihinin son soykırımında da Birleşmiş Milletler bir karar alamadı. Arap devletleri de hangi tarafta yer alacaklarını bilememenin karmaşası içindeydiler.
Fark şuydu: Müslüman toplum, İsrail işgaline karşı sokağa döküldü. Yüzbinlerce insan yürüyüş yaptı, bakanlara/yetkililere mektup ve dilekçeler yazıldı, yardımlar toplandı ve İsrail ürünleri boykot edildi. Bütün bu yapılanların en iyi yanı, olanlara insanların ilgisini çekmekti. Sonuca bakarsak, İsrail her şeye rağmen kendi planladığı çekilme takvimine göre çekildi. Dünyanın söylediği şeylerin hiçbirisi çekilme takvimindeki süreyi öne veya arkaya alamadı. Somali’de ise durum biraz daha farklıydı. Orada olanlar da medya tarafından yazılıp çizilse de ortada ne bir gösteri, ne bir dilekçe, ne yetkililere yazılan mektuplar ne de toplanan yardımlar vardı. Etiyopya’yı geri çekilmeye zorlayan tek bir şey vardı; o da cihad olgusuydu. Eş-Şebab hareketi halkını zulümden kurtarıp özgürlük vermek için BM ne der veya BM’den çıkacak karar ne olur diye de düşünmedi.
Filistinlilerin de aynısını yapmasının zamanıdır. Gazze’deki bazı kurumların akıl almaz bir şekilde hiç umursanmadan bombalanması bu acıklı durumun altını bir kez daha çizmiştir. Hâl bu iken Filistinliler tekrar tekrar BM’nin kapısını çalmakta ve onay almaya çalışmakta; onların bir şeyleri tasdik etmesini beklemekteler. Bu mücadele ve tüm mücadeleler tarihi göstermektedir ki, haklılık güçtür ve kendine hâkim olmak, kontrollü olmak hukukun onda dokuzudur. Filistin ve Eş-Şebab sorununun gösterdiği yola göre ikisinin de tek bir çözümü vardır.
Batı içinde tüm bu olanlardan öğrenilecek dersler bulunmakta elbet. Eğer Hamas da İslam Mahkemeleri Birliği yönetimi gibi cezalandırılmaya kalkılırsa, Gazze enkazından Hamas’ın yerine neyin doğacağını varsın iyi düşünsünler!
Crescent / Şubat 2009 / Çev: Ali DURNA