Güç tapıncının, zenginlik ve zorbalık özentisinin, şöhret düşkünlüğünün, mala ve makama tamahın temel eksen haline geldiği murdar bir dünyada yaşıyoruz.
Katliamların, kırımların, küresel baskı ve dayatmaların sahici insan seslerini boğduğu bir atmosferde, yerel gündemler de insan gerçekliğine değmeyen/dokunmayan yahut en dramatik gelişmeleri bile sulandıran, saptıran, magazinleştiren bir boyutla karşımıza çıkıyor. Ne Ortadoğu'daki gelişmeler ne Amerikan emperyalizmi ne de açlık ve yoksullukla, deprem acılarıyla pençeleşen, sağlıksız koşullarda yaşayarak aramızdan ayrılan insanlar… Güçlü olanların biçimlendirdiği gündemde, ilkel yöntemlerle hatta vahşice itlaf edilen tavuklar kadar bile değeri, önemi yok bunların.
"Tavuklar Firarda" filmine nazire yaparcasına, itlaf edilmekten korkan kanatlıların kümeslerden firar ettiklerine dair haberler okuyoruz bol bol. Memleketin kimi insanlarıyla tavukları arasında hunharca bir iç savaş yaşanıyor adeta. Mudurnu'nun simgesi haline gelen tavuk heykelinin bile, ilçede virüsün izine rastlanmamasına rağmen kuş gribi önlemleri bağlamında dezenfekte edildiğini öğreniyoruz. Bunu yapanlara mı gülmek gerekiyor, gazetelerde sütun sütun anlatanlara mı? Diğer taraftan canlı canlı yakmalar, toprağa gömmeler, naylonlarla boğmalar, her tarafı kireç ocağına çevirmeler de işin cabası. Çorum Belediyesi'nin 700 metrelik bir alana ses dalgası yayarak kuşların uzaklaşmasını sağlayan cihazlar satın alması basının gündeminde Şemdinli olaylarından daha fazla yer bulabiliyor.
Kurban Bayramı'ydı, kuş gribiydi derken, bir süredir gündemin en popüler figürleri hayvanlar âleminden çıkıyor ya, politikanın da bundan nasiplendiğini görüyoruz. Sözgelimi Erkan Mumcu, skalayı epey genişleterek konuyu nesli tükenmiş canlılara kadar götürmüş bulunuyor: "Virüs nerede? Tavuklarda mı yoksa siyasal zihniyetin kendisinde mi? Başbakan, kuş gribinden üç çocuğunu kaybeden Zeki Koçyiğit'i Ankara'da kabul ediyor. Benim bildiğim taziyeye gidilir, kimse taziye için ayağa getirilmez. Hükümet, insanlarını mağduriyetini sömürüyor. Başbakan bize 'yavru muhalefet' diyor. Dinozorlar da çok büyüktü ama tarih akıldan ve beyinden yoksun büyüklerin yok olduğunu gösterdi. Arılar bal üretmeye devam ediyor ama dinozorlar artık yok."
"Tavukların firarı"nı çağrıştıran traji-komik görüş ve görünüşler Ağca konusunda da gündemi epeyce meşgul etti. AKP Grup Başkan Vekili Salih Kapusuz'un andığı şekliyle "Sayın Ağca"nın akıllara ziyan/dillere destan tahliyesinin ardından kaçıp kaçmayacağı, firar edip etmeyeceği konuşuldu günlerce. Fakat firar edecek olsaydı, polis, mesuliyet kabul etmeyecekti, onu iyi biliyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü, herhangi bir mahkeme kararı ve savcı talimatı olmadan polisin hiç kimseyi takip edemeyeceğini açıkladı.
Bakın siz!.. Sarı Çizmeli Mehmet Ağa'nın bile telefonunun dinlendiği, ülke nüfusunun yarısının fişlendiği, kimi kentlerde üniversite öğrencilerinin bire bir takip edildiği, fail-i meçhullerin ayyuka çıktığı, namaz kılanların dökümünün yapıldığı, düşünen ve muhalefet eden insanların hâlâ ânında derdest edildiği, "Kurtlar Vadisi" kültürünün bütün ülkeyi kuşattığı topraklar Mars'ta filan olmalı! Suçlu olanlar da yine kuşlar ve diğer hayvanlar olsa gerek. Van Gölü Canavarı'nın haltları olabilir bütün bunlar; enflasyon canavarının ya da trafik canavarının. Sistemin, canavarlar üreten koca bir kara deliğe döndüğü herkesçe malum.
Hücrelerde, tecrit odalarında çürütülen, hastanelerde ilaç bulamayan, çocuğuna önlük bile alamayan, vergilere bağlanan, savaşlara yollanan, depremlerde boğulan, çöp tenekelerinde yiyecek arayan, gövdesi kalbura çevrilen, 300 milyona gece gündüz çalıştırılan, fuhşa sürüklenen, sokaklara terk edilen, evi köyü yakılan, okullara alınmayan, direnen, insanlık adına savaşım veren, gözyaşından bir heykele dönen insanlar kimin umurunda?
Cehaletin kol gezdiği, insan onurunun beş para etmediği, Banu Alkan'ın Irak'taki savaştan daha fazla takip edildiği, televizyonların dedikodu makinesine döndüğü, ezilenin bile ezeni savunduğu, vicdanların şeytanın iğvasıyla kirlendiği bir ülkede gerçekliğin değeri nedir sahi?
Herkesin, şeytana bile pabucunu ters giydirmeye çalıştığı ve size "külahıma anlat" der gibi baktığı bir ortamda kuşlar gibi itlaf edilmediğinize, tavuklar gibi boğazlanmadığınıza şükretmekten başka seçenek bırakılmayacaktır size.
Fillerin uluorta tepinmeye alıştığı, çimenlerin boyun eğmeyi kanıksadığı bir ortamda ülkenin ve insanlığın diğer yüzü kimsenin umurunda olmayacaktır. İşte önemli ve öncelikli olan bu ezberi bozmak, her alanda kirlilikler üreten bu kara deliği gür bir sesle ateşe vermektir.