Maha Hüseyni, Gazze’de yaşayan Filistinli bir insan hakları savunucusudur.
Gazze’nin kuzeyinde yer alan en-Nasr sokağındaki evinin önünde küçük tahta iskemlede oturan 82 yaşındaki Fadila el-Aşi, artık bir İsrail şehrine dönüşmüş durumda olan Beerşeba’daki eski evi ve burada yaşadığı güzel günler hususunda konuşmayı seviyor.
El-Aşi diyor ki: “Torunum sizin gelip benimle göçüp geldiğim evim hakkında konuşmak istediğinizi söylediğinden beri oturmuş bekliyorum. Her şeyi daha dün olmuş gibi hatırlıyorum. Beerşeba’da doğdum ve 12 yaşına kadar orada yaşadım. Babamın ufak bir dükkanı vardı. Oradayken refah içinde değildik belki ama şimdiki halimizle kıyaslanamayacak kadar mutluyduk.”
El-Aşi, Mayıs 1948’de, Filistinlilerin ‘en-Nakba’ (büyük felaket) diye andığı İsrail’in ilk kurulduğu günlerde, işgal altındaki Filistin topraklarında yer alan köy ve şehirlerinden göç etmeye zorlanmış 750 bin Filistinliden biri.
“Bir sabah uyandık ve önceden bir uyarı, çağrı olmaksızın kendimizi İsrail güçlerinin saldırısıyla evlerimizden çıkmaya zorlanırken bulduk. Gazze’ye varana kadar saatlerce yürüdük. Durum burada da farklı değildi. Günlerce ahırda uyuduk ve yakında köylerimize geri döneceğimizi düşündük ancak bu hiçbir zaman olmadı.” diye anlatıyor o günleri.
El Aşi’ye göre, Filistinli mülteciler için geri dönme hayali sadece bir zaman meselesidir. O, şöyle anlatıyor: “Terk etmek zorunda kaldığımız evimizin anahtarı yıllarca duvarda asılı kaldı. Babamıza anahtarı kaldıralım dediğimizde o her zaman bunu reddeder ve çok yakında eve döneceğimizi söylerdi.”
Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler İçin Yardım ve Çalışma Ajansı verilerine göre, aşağı yukarı 70 yılın ardından, dünya üzerindeki Filistinli mültecilerin sayısı 5 milyon 340 binin üzerine çıktı. Ayrıca Filistin İstatistik Bürosuna göre Filistin topraklarının tümünde (İsrail devleti, işgal altındaki Batı Şeria, Kudüs ve Gazze’de) yaşayan yaklaşık 4,5 milyonluk Filistinli nüfusunun % 42’si de mülteci konumundadır.
Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü
Filistinli gruplar tarafından desteklenen büyük bir Filistinli aktivistler ağı haklarını geri talep edecekleri 46 günlük büyük bir yürüyüşe hazırlanıyor. ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü’nün Gazze, Batı Şeria ve Kudüs dâhil birçok noktadan 30 Mart günü başlaması planlanıyor. Organizatörler ayrıca Ürdün, Suriye ve Lübnan’da da protestolar yapılması için çağrıda bulunuyorlar. (Haksöz not: Gazze’de işgalci İsrail sınırında 30 Mart’ta başlayan ve dergimiz baskıya gittiğinde hâlâ devam eden ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü’ etkinliklerine İsrail askerleri saldırıda bulundu. Bu saldırılar sonucunda -27 Nisan itibariyle- 42 Filistinli şehit olurken 5 binin üzerinde Filistinli de yaralandı.)
Yürüyüş günü Filistinlilerin ‘Toprak Günü’ olarak andığı günle kesişiyor. Söz konusu günde, İsrail güçleri 1976 yılında Filistinlilerin Siyonist işgale karşı yaptığı protestolar sırasında 6 kişiyi öldürmüştü.
Organizasyon komitesi sözcüsü Ahmed Aburtema, “Taş bile atmayacağımız barışçıl bir yürüyüş planlıyoruz. İsrail askerleri, göstericileri dağıtmak için aşırı güç kullansa dahi sınırları aşana ve köylerimize ulaşana kadar durmayacağız.” diyor.
Reuters tarafından yayınlanan habere göre, İsrail ordusu 100’den fazla keskin nişancıyı Gazze sınırında gösterilerin planlandığı noktaya konuşlandırdı.
Protestoların, Nakba’nın 70. yıldönümü olan 15 Mayıs’a kadar sürmesi bekleniyor.
Ancak organizatörlere göre, bu yılın kitlesel yürüyüşü, ABD Başkanı Donald Trump’ın Filistin devletini Gazze ve Batı Şeria’nın yarısıyla sınırlandırmayı öneren ve Kudüs’ü dışında bırakan “nihai anlaşma”sından gelen sızıntılara yanıt olacak. Anlaşma ayrıca Filistinlilerin geri dönüş hakkını da tehlikeye atıyor. Organizatörler, ‘Büyük Yürüyüş’ün Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını savunacağını da söylüyorlar.
El Aşi, “Cuma günkü geri dönüş yürüyüşünün olması uzun süredir bekleniyordu. Biz İsraillilerden hiçbir şey istemiyoruz. Biz sadece barış içinde evlerimize geri dönmek istiyoruz.” diye izah ediyor.
Yürüyüş ayrıca, “evlerine dönmek ve komşularıyla barış içinde yaşamak isteyen mültecilerin olabilecek en erken tarihte dönmelerine izin verilmesini” şart koşan 1948 Aralık tarihli 194 sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararının tam olarak uygulanmasına yönelik sürekli taleplerin bir parçası olarak da yapılıyor.
“Seçme Şansımız Yoktu”
Halime Abudayya (95) son 70 yılını geri dönüş hayali kurarak geçirdi. Gazze’nin bucaklarında yer alan Filistin köyü olan Deyr Sunayd kökenli olan Abudayya’nın yaşadığı dönemde köyü Britanya mandası altında idi. “Köyümden sürüldüğümde üç çocuğum vardı ve hamileydim. Bu hayatımdaki en zorlu gündü.” diyor Abudayya ve devam ediyor:
“İsrailli askerler köyümüze kamyonlarla gelmeye başladılar. Her yere ateş ediyorlardı. Geceleri babamızın tarlasında uyumak ve sabah eve geri dönmek zorunda kalıyorduk. Daha sonra silah zoruyla arabalara bindirildik ve Gazze sınırının yakınlarına bırakıldık. Burada üç gün kaldık ve ve Gazze bölgesine geçtik.”
Ona sorduğumuzda hâlâ evinin anahtarlarını sakladığını öğrendik. Bununla birlikte Abudayya diyor ki: “Bizim hiç anahtara ihtiyacımız olmazdı. Nakba’dan önce bizim köyümüz çok güvenli idi ve kapınızı kilitlemeye bile ihtiyaç duymazdınız.”
Gözü yaşlı Abudayya kardeşinin İsrailli askerler tarafından vurulduğunu ve can verdiğini hatırlıyor. Ve seçme şansları olmadığını söylüyor: “Bu bir ölüm kalım durumuydu.”
“Eğer aktivistler işgal edilmiş bölgelere ulaşmakta başarılı olursa, görecekleri ilk şey babamın 30 dönümlük arazisi olacak. Umut ediyorum ki bugünün gençliği, bizim 70 sene önce yapamadığımızı yapabilecek.” diyor Abudayya.
Ona göre İsrailli yerleşimciler babasının arazisi üzerine bir arı çiftliği kurmuşlar.
Deyr Sunayd, 1948 yılında imha edilen ve nüfusu boşaltılan 400 köyden bir tanesi.
İsrail, Hamas'ın Gazze'nin kontrolünü Mahmud Abbas’a bağlı güçlerden devraldığı 2007’den bu yana, Gazze’ye boğucu bir abluka uyguluyor.
Temmuz 2017’de Birleşmiş Milletlerin yayınladığı raporda Gazze’de yaşayan 1.3 milyonu mülteci 2 milyon insanın durumunun ciddi derecede kötü olduğu ve bölgenin ‘yaşanmaz’ hale geldiği belirtildi.
Euro-Mediterranean Rights Monitor’ün kurucusu ve eski başkanı Rami Abdu, “Gazze’deki insanlar çok umutsuz ve durumun daha kötüye gidemeyeceğine inanıyorlar. Uluslararası toplumun, Filistinli mültecileri, sürekli yardım malzemesi yollanacak kırılgan bir nüfustan ziyade, politik ve insani nedenlerle insan olarak görme zamanıdır.” diyor.
Gazze’nin merkezinde yer alan Feras pazarında ufak bir dükkânı bulunan 83 yaşındaki berber Ebu Hani el-Kâtib, -Gazze bölgesinin güney doğusunda yer alan küçük bir Filistin köyü olan- Karatiyya’ya dönmekten başka bir dileği olmadığını söylüyor.
El-Kâtib’e göre 1940’ların sonundaki saldırılar sebebiyle Yafa şehri Arap nüfusunun hemen hepsini kaybetti.
Filistinlilerin, kasaba ve köylerindeki şiddetli saldırılardan kaçmaktan başka bir seçeneği olmadığını da söyleyen el-Kâtib,“Evlerden kaçtık ve hiçbir şey almadık. İki ya da üç gün içinde geri döneceğiz diye düşündük. Yetmiş yıl oldu.” diyor.
El-Kâtib, uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletlerin krizi ve 70 yıllık sorunları mesele sanki çok zormuş gibi tartıştığını düşünüyor.
Filistin 1917-1948 yılları arasında İngiliz kuvvetlerinin hâkimiyetinde idi. 1917'de Britanya'nın o zamanki dışişleri bakanı olan Arthur Balfour, Filistin'deki Yahudi halkı için Balfour Deklarasyonu olarak bilinen programla ‘ulusal bir vatan’ kurma sözü verdi.
El-Kâtib ekliyor: “Yerlerinden edilmiş nüfus olan bizler ölsek bile, torunlarımız 70 yıllık hayalimizi canlandırıncaya kadar yeni bir yere yerleşmeyecekler. Bu çok net.”
Middle East Eye / 29.03.2018 / Çeviri: Gökhan Ergöçün