Filistin Başkanı Mahmud Abbas, yetkilerini kullandığını belirterek seçim kararı aldı. Böylece Ortadoğu'nun en şaibesiz seçimiyle iktidara gelen Hamas hükümetinin bittiğini ilan etti. Hamas lideri Halid Meşal ise seçim kararını kabul etmediklerini ve hükümete devam edeceklerini net bir şekilde ifade etti. Gelinen noktanın son derece tehlikeli olduğu açık. Nitekim Filistinli gruplar arasında son günlerde meydana gelen çatışmalarda 20'nin üzerinde insan hayatını kaybetti.
Filistin'de halkın çoğunluğunun desteğine sahip hükümete yönetimden el çektirilmeye çalışılırken Lübnan'da ise halk desteğini büyük oranda yitirmiş bir hükümet, ısrarla yaşatılmaya çalışılıyor. Lübnan hükümeti 33 günlük İsrail saldırısında çaresiz kalmış, ağlayıp sızlanmaktan başka herhangi bir icraata imza atamamıştı. Bugün Lübnan halkı Batı destekli renkli devrimlere nazire yaparcasına sokaklarda. Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan vb. ülkelerdeki Batı yanlısı hükümet karşıtı gösteriler, demokratik devrim diye alkışlanırken Lübnan halkının muhalefeti ise kınanıyor. Bu durum Ortadoğu'daki demokrasinin Batılı güçlere hizmet eden bir araç olduğunu bir kez daha göstermiştir. Sonuç istedikleri renkte çıkarsa demokrasinin faziletlerini anlatır, istemedikleri renkte çıkarsa teamüllere uysun ya da uymasın sürece müdahale eder, istenen renk çıkıncaya kadar askeri darbeler dahil her türlü yöntemi uygularlar.
Batılı güçler; İran, Suriye, Lübnan ve Filistin merkezli bir bloğun oluşmasını engellemek için gayret etmektedirler. Bu yüzden Lübnan'da Hizbullah merkezli anti Batıcı bir yönetimi engellemeye çalışırken diğer yandan da iktidardaki Hamas hükümetini düşürmeye çalışıyorlar.
Siyasal sürece katılımıyla Hamas'ın uluslararası politikalara entegre olacağını düşünenler yanıldılar. Hamas, silah bırakmadığı gibi İsrail'i tanımaya da yanaşmadı. Seçim programının aksine Hamas, uluslararası güç odaklarıyla işbirliği yapsaydı belki sorunsuz iktidarını sürdürüyor olacaktı. Ama varoluş nedenlerine, seçimde vaat ettiği ilkelere sadık kalınca Batılı ve bölgesel güçlerin bir iki ay süren tahammülkâr politikaları hemen şiddetli ambargoya dönüştü. Filistin halkı açlığa mahkum edilerek ve gruplar arası çatışmalar çıkarılarak hükümeti başarısızlığa mahkum etmeye ve de istifaya zorlamaya çalıştılar.
Başta Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere birçok Arap ülkesi de Filistin'e uygulanan ekonomik kuşatmayla Hamas'ın zayıflatılmasını izlemeyi tercih etti. Çünkü Hamas'ın başarısı, bu ülkelerdeki Batı yanlısı yönetimlerin sorgulanmasını beraberinde getirecekti. Fakat Hamas, alternatif mali imkanlar oluşturarak, önceki hükümetin aksine kısıtlı imkanları halka eşit dağıtarak ve her şartta yöneticilerinin halkla kader birliğini yaptığını göstererek süreçten güçlenerek çıkmıştır.
Hamas'ın fedakârane çalışmaları sayesinde Filistin halkının tek meşru temsilcisi kabul edilen FKÖ, artık azınlığı temsil etmektedir. Marjinal ve siyaset üretemeyecek küçük bir grup olarak görünen Hamas ise bugün Filistin halkının meşru temsilcisidir. Hamas, ABD, İsrail, Avrupalı ve bir kısım Arap ülkelerine rağmen Ortadoğu'da siyaset yapan, siyaset üreten etkili bir güçtür. Artık Hamas hesaba katılmadan herhangi bir çözüm yolu üzerinde konuşulamayacaktır.
Abbas'ın seçim kararı, Ortadoğu'da güçlenen Batı karşıtı hareketlerin önünü tıkamaya dönük bilinçli bir karardır. Lübnan'da Hizbullah'ın askeri ve siyasi başarısı, bölge halklarını doğrudan etkilemiş ve Lübnan örneği bir model olma sürecine girmiştir. Bu modelin Filistin'de başarıya ulaşmasından endişe eden ABD, İsrail, Avrupa ve bazı Arap ülkelerinin baskısıyla alınmıştır bu seçim kararı. Nitekim karara el-Fetih içinden tepkilerin gelmesi de oldukça manidardır. el-Fetih'in önde gelen temsilcilerinden Faruk Kaddumi, Şam'da seçim kararını protesto eden siyasi liderlerle birlikte olarak Mahmud Abbas'ın seçim kararına tepki gösterdi. Aynı günlerde Aksa Şehitleri'ne mensup bir kısım gruplar, iç çatışmaya girmeyeceklerini, İsrail'e saldırmaya devam edeceklerini açıkladılar. Görünen o ki, İsrail'i düşman görmeye devam eden ve direnişi seçen kişi ve gruplar, FKÖ'yü ve de el-Fetih'i zor durumda bırakacaklar. Zaten FKÖ, Oslo sürecinden beri redd-i miras içerisindedir. Varlığını ve gücünü borçlu olduğu direnişe ihanet etmektedir. FKÖ'yü Filistin halkının temsilcisi konumuna getiren, İsrail'le yaptığı mücadeleydi. Ama artık FKÖ ve el-Fetih, İsrail'in ve ABD'nin Filistin'deki taşeronu haline gelmiştir. İsrail ve ABD'nin öngördüğü politikalar bunlar eliyle uygulanmaktadır.
Yaklaşık bir asırdır Batılı sömürgeci güçlerin ve Siyonist İsrail'in baskısı altında yaşayan Filistin halkı, bu güçlerle işbirliğini içine sindirmeyecektir. İşgalin, açlığın ve yaşanan her türlü acının failleriyle yapılan işbirliği, en doğal ve temel haklar olan Kudüs sorunu, mültecilerin dönüş hakkı ve toprak sorununu çözemeyen hiçbir anlaşma, Filistin halkının onayını alamayacaktır. Nitekim yakın dönem Filistin tarihine bakıldığında tavizsiz bir şekilde direniş çizgisini devam ettiren grupların her geçen gün daha da güçlendikleri görülecektir.
Abbas'ın seçim kararı, aslında iç savaşın ilanıdır. Batılı ve bazı Arap ülkelerinin desteğini alan Abbas, halkının değil Batıcı dar bir grubun çıkarları için mücadele ettiğini göstermiştir. Geçen yüzyılda birçok İslam coğrafyasında yaşanan süreç, bugün Filistin'de yaşanıyor. Emperyalist güçler Müslüman halka rağmen var olan azınlık ancak etkili bir gruba dayanarak direniş gruplarını yok etmeye, kendi politikalarını dikte etmeye uğraşıyorlar.
Hamas'ın yeniden seçimlere girmeyi kabul etmesi ise oldukça zor. Çünkü seçimlerden başarılı çıksa bile yaşanan süreç yine tekrarlanacak. Ayrıca seçimlerin bir öncekinde olduğu gibi şeffaf bir şekilde yapılacağının bir garantisi yok. Mısır'da, Ürdün'de örneğini bolca gördüğümüz hileli seçimlerin Filistin'de de tekrarlanması ihtimali yüksek. Kaldı ki teorik olarak Hamas'ın istifa edip yeniden seçimlere katılmasının da nesnel bir açıklaması yok. Hangi hükümet, halkın çoğunun desteğine sahipken sırf dış baskılar yüzünden istifa eder? Fakat iç çatışma, Hamas'ın yumuşak karnı. el-Fetih, bugün olduğu gibi sahip olduğu ayrıcalıkları korumak için düşmanla işbirliği yaparak iç çatışmaya girerse Hamas, çok zor durumda kalacaktır.
Hamas, tek başına hükümet olabilecekken mutabakat hükümetine razı olacağını açıklamış, el-Fetih'le müzakerelere başlamıştı. Ancak el-Fetih adeta imkansızı isteyerek müzakereleri başarısızlığa mahkum etti. Gelinen noktada iç savaş tehlikesinin tek müsebbibi el-Fetih'tir.
Batılı güçler açısından Hamas'tan kurtulmanın tek çaresi iç savaştır. Bu yüzden yıllardır iç savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar. El altından Hamas karşıtı gruplara silah akışını sürdürüyorlar. Emperyalistler, kendi güçleriyle başaramadıklarını karşıtlarında ihtilaf çıkararak başarmaya çalışıyorlar. Irak'ta mezhep, Lübnan'da din ve mezhep, Filistin'de ise örgüt çatışmasını körüklüyorlar. Acı olan taraf ise kendileriyle işbirliği yapacak birilerini kolayca buluyor olmaları.
Filistin İslam dünyasının imtihan alanı. Mevcut çekişmeden/çatışmadan Batıcı güçler galip çıkarsa bu durum, son birkaç yüzyıldır süren hâlin bir müddet daha süreceğinin göstergesi olacak. Tersi olursa İran devrimi, Lübnan zaferi gibi İslam dünyasındaki önemli ve olumlu yol ayrımlarına bir yenisi daha eklenmiş olacak.