2000'Ii yıllara girerken Yeni Dünya Düzeninin kurucuları, 3. Dünyanın işbirlikçi yöneticilerine stratejiler geliştirerek global kuşatmanın sınırlarını büyütmek için yeni roller biçiyor. Bu, gerek AGİT toplantıları, gerek WTO (Dünya Ticaret Örgütü) konferansları, gerekse sözde barış süreçleri ile gerçekleştiriliyor.
Bu bağlamda Oslo Barış Süreci olarak bilinen Ortadoğu'da da global sınırların belirlenmesinin önünde büyük bir engel olarak duran Filistin (veya Siyonist işgalcilerin varlığı) sorununun çözümüne yönelik geçtiğimiz ay İzak Rabin'in 4. ölüm yıldönümüne denk gelen günlerde taraflar bir araya geldi.
13 Eylül 1993'te Norveç'in başkenti Oslo'da gerçekleşen barış görüşmeleri sonucu Oslo ilkeler Antlaşması imzalanmış; ancak geçen sürede başarılı olunamamıştır. ABD başkanı Bili Clinton'un öncülüğünde İsrail, Filistin ve konuya taraf olan Mısır ve Ürdün gibi ülkelerin devlet başkanlarının bir araya getirilmesi planlanmış. Fakat Mısır'ın alt düzeyde dahi yetkili göndermemesi ve Ürdün'ünde Mısır'ın bu tavrına binaen sadece Dış İşleri Bakanı'nı göndermesi sönük bir zirve olarak geçmesine neden oldu. Nihai barış görüşmelerinin tarihi ve yeri tespit edilen Oslo görüşmelerinden bir sonuç alınamadı.
Taraflar nihai barış görüşmeleri için 8 Kasım'da Batı Şeria'daki Ramallah kentinde bir araya geldiler. Görüşmelerde nihai statü müzakerelerin nasıl yürütüleceği, Filistin'li mülteciler, Kudüs' ün statüsü, Batı Şeria ve Kudüs'teki yahudi yerleşim birimleri konuları taraflarca tartışıldı. Ancak ilk oturum, tarafların karşılıklı taviz vermemeleri ile sona erdi. Filistin Enformasyon ve Kültür Bakanı Yasir Rabbu yaptığı açıklamada, nihai anlaşmanın imzalanması için İsrail Devleti'nin 1948 sınırlarına dönmesi, Filistin halkının bağımsızlığını kabul etmesi, Kudüs'ün doğusunu Filistin tarafına vermesi ve Filistin'li mültecilerin geri dönmesi şeklinde şartlarının olduğunu ve bu şartlardan taviz vermeyeceklerini söyledi.
Ramallah'ta gerçekleşen nihai statü görüşmelerinin 2. turu ise tarafların yayımladığı ortak deklerasyonla sona erdi. Deklerasyonda nihai barış anlaşmasının "BM Güvenlik Konseyinin, İsrail'in işgal topraklarından çekilmesini öngören 242 ve 338 sayılı kararlarının uygulanmasını" sağlayacağı vurgulandı.
Heyetlerin, 15 Şubat 2000 tarihine kadar nihai anlaşma taslağının hazırlanması ve bu taslak üzerinde yürütülecek. Kudüs'ün statüsü, Yahudi yerleşim birimlerinin geleceği, Filistinli mültecilerin geleceği ve ortak sınırlar gibi mevzuların ele alacakları müzakerelerde 13 Eylül 2000 tarihine kadar kesin bir karara varmaları planlanıyor.
Bu arada Wye Plantation Anlaşması gereği, Batı Şeria ile Gazze'yi birbirine bağlayacak ve İsrail işgal topraklarından geçecek olan karayolu üç haftalık gecikmenin ardından 25 Ekim 1999 tarihinde açıldı. Filistin Özerk Yönetimi tarafından yönetilen Gazze'de halkın %95'i açlık sınırının altında yaşıyor ve işsizlik oranı da %65'lerde bulunuyor. Bu durum nispeten yaşam koşullarının daha iyi olduğu Batı Şeria'da Gazze'liler için iş bulma olanağı oluşturuyor. Ancak, Batı Şeria-Gazze koridoru, işsizlerin fazla olması nedeni ile iş gücünün ucuzlaması Batı Şeria için, daha çok çalışacak ucuz işçi kazandırmaktan öteye gitmiyor.
Bu arada Ürdün Kralı Abdullah, babası Kral Hüseyin'den sonra Siyonist işgalcileri memnun etmenin şevk ve heyecanı içinde Filistin halkının direnişine engel olmaya devam ediyor. Ürdün'de kapatılan MOSSAD'ın bürosunu yeniden açma izni veren Kral Abdullah, emperyalist güçlerle işbirliğine dayanan politikalarını HAMAS'ın Ürdün'deki faaliyetlerini yasaklayarak ve hareketin liderlerini sınır dışı ederek sürdürüyor.
HAMAS'ın Amman'daki bürolarına 30 Ağustos Pazartesi günü Ürdün polisi baskın düzenlemiş ve arkasından da hareketin strateji şefi Halid Meşal ile resmi sözcüsü İbrahim Goşe hakkında tutuklama kararı çıkartılmıştı. Çıkarılan tutuklama kararı gereği Meşal ile Goşe, Amman Havaalanı'nda Ürdün'e giriş yaparken 22 Eylül günü tutuklanmışlardı.
Bu gelişmelerin ardından 21 Kasım Pazar günü Meşal ve Goşe ile birlikte hareketin dört yöneticisi sınır dışı edilerek Katar'a gönderildiler. Ürdün Krallığı'nın HAMAS'a yönelik bu uygulamalarının ardından İsrailli bir yetkilinin yaptığı açıklamada Ürdün'deki gelişmeleri takdir ettiklerini söyledi ve şu vurguyu yaptı: "Ürdünlüler, Filistinlilerle aramızdaki barış sürecinin ilerlemesini istiyorlar. HAMAS ve İslami Cihad'ın faaliyetlerinin bu süreç için stratejik engel oluşturduğunu gayet iyi bildikleri için tedbir alıyorlar".
Diğer taraftan Katar Dışişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamada, Ürdün'den sınır dışı edilen HAMAS liderlerinin siyasi faaliyetlerde bulunmalarının yasaklandığı bildirildi.
Bu gelişmeler gösteriyor ki, emperyalist güçlerin masalarına oturularak yapılan barış görüşmeleriyle işgalci Siyonistlerin Filistin toprakları üzerindeki gayr-i meşru varlığı meşrulaştırılırken işbirlikçi Arap yöneticileri de bu gelişmeye çanak tutuyor. Filistin halkının global zulüm çemberini aşmasının tek yolu ise direniş...