Kötülük, korkaklık, düş kırıklığı ve yozluk yayılmacıdır. Yılgınlık ve siniklik işgalcidir. İnanılmaz bir hızla insanlığın bütün direniş mevzilerine sirayet eder. Bütün göğüslerde sıkıntı ve daralmaya yol açar. Hemen çoğalır ve bulaşır. Egemenler bunu çok iyi bilirler. Bu yüzden devasa ve modern aygıtlarla donatılmış bir Hulagu gibi, değerler bağının meyve vermemesi için, zaaf ve teslimiyetçiliğe duçar olan her yere bitimsiz bir ısrarla saldırır, çöreklenirler. Düşkünlüğü görmüş, direniş ateşinin söndüğünü anlamışlardır. Zulüm ve sömürü, çoğu zaman planlı ve kararlı davrandığı için, saflardaki gedikleri görüp sabırla yıkılışı beklediği için kazanır.
İyi ve dönüştürücü olanı, hak ve erdemli olanı ise, özenle ve sabırla büyütmek, biriktirmek, çoğaltmak elzemdir. Küresel emperyalizme karşı, bu bağlamda yerel mevzi ve değerleri de kuşatan "küresel bir bilinç dili ve direniş formu" oluşturmak gerekmektedir. Anlamlandırmak anlatabilmeyi kolaylaştıracak; direniş eşliğinde bir dalgakıran oluşturabilmek ise, özgüveni yükselterek katılımı sağlayacak ve diyalog eşliğinde zulme karşı durabilme erdemliliğine önemli katkıda bulunacaktır. Herkesin korkup içine kapanması yerine, kavrayıp karşı çıkabilmesi hem bize başkalarını daha yakından tanıma imkanı sağlayacak hem de sınanma bilinci içinde güçlenmemizi, arınmamızı ve direnerek öğrenmemizi mümkün hale getirecektir. Hepsinden önemlisi, küresel ifsad ve işgalin hiç değilse belli alan ve oranlarda geriletilmesi, kendimizin ve sesimizi ulaştırabileceğimiz duyarlı, temiz bir akla sahip insanların büsbütün yok olmasını engelleyecektir. Zira, yeryüzünde, Allah'ın yolunda ve yanında olmasa bile; şeytanlaşanlardan/şeytanlaşmaktan nefret eden, şeytanlardan çok çeken sayılamayacak kadar çok insan, hiç azımsanmayacak bir yekuna ulaşan "müstez'af" bir kitle bulunmaktadır.
Yapılması gereken "ilkel bir Robenson onuru"na kapılanmak değildir. Yani içe kapanmaya, kendi işlevsiz korunağında ağlayıp sızlamaya, kendi tekkesinde dizini dövmeye, yüzünü hayata dönmeden dört duvar arasında cengâver nutukları çekip ahkâm kesmeye, kimsenin tahammülü yok artık! Miskinliğe, uyuşukluğa, uzaktan beddua edebiyatına, hayattan kopuk malumatfuruşluğa herkesin karnı tok!
Yapılması gereken "çarpık Don Kişot gösterisi"ni tek çıkar yol görmek de değildir. Yani rasgele kırıp dökmek, olur olmaz yerde ve durumda şiddete başvurmak, pazu kaslarına güvenmek de direniş değildir. Olsa olsa anarşizmdir. Fıkhedilmemiş, merhale bilinciyle örtüşmeyen, sahih hayat bilgisi içinde biçimlenmeyen prematüre nitelikli her karşı saldırı, olumsuz sonuçlar doğurmakta ve uzun soluklu arayışlara ket vurmaktadır.
Yukarıda resmedilen her iki tavır da -kimi durumlarda kimi olumluluklar içerseler bile- devrimciliğe zarar vermektedir. İkisi de zamanla kalıcı olumsuzlukların barınağı haline gelmektedir. İkisi de, üstü örtülü de olsa, çaresizlik ve ezikliği kabullenmenin, mevcut olanı değişmez bir kader telakki etmenin ürünüdür.
Mahallemizin kuşatıldığı, insanımızın başkalaşmaya ve bütün kendine özgü enstrümanları terk etmeye zorlandığı bir dönemde, her şeye rağmen, kendi sesimizle kendi türkülerimizi söylemeye, güzelleştirmeye ve başka mahallelerdeki benzer muzdariplerle paylaşmaya çalışmak, bize onur ve değer katacaktır.
Ötesi "gönüllü kölelik"tir!
Ve bilinmelidir ki gönüllü kölelik, en iğrenç yenilgi ve teslimiyet biçimidir!
II
Göğsünde "Kudüs" adlı bir inanç ve ateş yumağı barındıran Filistin, kuşkusuz yıllardır bir direniş yurdu, bir mücadele mektebidir. Bu yüzden önemsenip dikkat çekmekte, bu yüzden sınanarak biriktirdiği şeyler bütün dünya için öğretici, yüreklendirici; hatta yol gösterici olmaktadır.
Oradaki hak ve özgürlük arayışı her yönüyle meşrudur.
Oradaki mücadele; dinamikleri, araçları, yöntemleri ve hedefleri itibariyle çok yönlüdür: Kültürel, siyasal boyut ameli olanla örtüşmekte; kolektif salih ameller eşliğinde kitleleşmektedir. Düşünce sokağın, eylemliliğin, insani tavrın içinde biçimlenmektedir.
Oradaki çığlık, herkesin içini sızlatmakta; herkesi etkileyip duygulandırmaktadır.
Oradaki direniş çok yönlü ve katılımcıdır. Belirli ilke ve hedefler doğrultusunda, değişik dünya görüşlerine sahip kişi ve gruplar, ortak düşmana karşı birlikte, omuz omuza savaşım verme kararlılık ve becerisini gösterebilmektedir. Bu durum elbette, çok önemli ve öğreticidir.
Küresel zulme ve sömürüye karşı, güçlü ve uzun soluklu bir mücadele hattı oluşturmak isteyen İslami kimlikli çaba ve oluşumların da bu tablodan çıkarabilecekleri dersler olmalıdır. Kimliğimizi ve temel ilkelerimizi gizlememek, sulandırmamak kaydıyla, emperyalist egemenlere karşı çıkan hareket ve çabalarla tanışmak, onlarla belli ortak paydalarda buluşmak, kitlesel ve müşterek bir direniş çizgisini inşa etmek öncelikli gündemlerimizden biri olmalı; bu alanla ilgili çabalar sağlıklı diyaloglar eşliğinde derinleştirilmelidir.
Filistin, işte bu konuda da çok önemli ve öğretici bir imkan, çok yönlü bir laboratuardır.