Hamd, alemlerin hakimine, salat ve selam ise peygamberimiz Hz. Muhammed'e, aline ve ashabına olsun. Dualarımız ise bu kutlu İslam Cumhuriyetini kuran ve halkına devrim yolunu, cihadı öğreten ve onları itibarlarını ve karakterlerini yenileme uğruna direnişe hazırlayan İmam Humeyni'yedir. İmam, Filistin ve özellikle Kudüs konusunu önceleyen ırkçı Siyonist projenin karşısında ümmetin sorumluluğunu vurgulayan çok net bir kararlılığa sahipti.
Selam ve dua İslami İran'ın ve bütün müslümanların lideri, İmamın siyasetine devam eden, onun ölçülerine riayet eden ve bu ülkeyi ve onun kutsallarını dünyanın zalimlerine ve tiranlarına karşı savunma sorumluluğunu taşıyan Seyyid Ahmet Ali Hamaney'edir.
İran İslam Devletine, başkanına, hükümetine, meclisine, bütün memurlarına ve bu konferansa ev sahipliği yapanlara, hazırlayanlara pazarlık veya tartışma kabul etmeyen bir konu olan Filistin üzerindeki çalışmalarından dolayı çok teşekkürler. Onlara Siyonist tehlike karşısında Filistin, Lübnan, Suriye ve Araplara verdikleri destek için ve İsrail'in bölgemizdeki mevcudiyeti konusunda açıkça ve cesurca şartların bütün yükünü kabul ettikleri için de teşekkür ediyorum.
Kardeşlerim şu an çok önemli bir aşamadayız. Bu aşama bir tarafta İmam Musa el-Sadr tarafından kurulan ve İmam Humeyni rehberliğinde cihadına devam eden Lübnan direnişine bağışlanmış ilahi zafer ve diğer tarafta da Filistin'de yerleşim planlarının başarısızlığı, halkın intifadasının ortaya çıkışı, artan cihad ve direniş arasında şekillenmektedir. Müslümanların ve Arapların bu cihada verdikleri destek Siyonist varoluşu her düzeyde zorluklarla yüzyüze getirmektedir.
Size ve sizin aracılığınızla ümmete, elli yıldan fazla bir süreden beri bölgemizi ve halkımızı tehdit eden Siyonist projeyi sonlandırmak için olağanüstü bir fırsatımızın olduğunu söylemek istiyorum. Bu fırsatı ziyan etmek affedilemez. Bugün Filistin halkının direnişine bakmalı ve onu desteklemeliyiz, çünkü bu direniş, ümmeti süregelen tehditten kurtaracak umut ışığıdır. Filistin halkının direnişi, cihadın öncü kolu ve bütün ümmetin, ümmetin onurunun, itibarının ve kutsal yerlerinin savunma direnişidir. Bu deriniş, bizim geleceğimizi belirleyecektir. Filistin halkının intifadasını ve direnişini, siyonistlerle daha iyi anlaşma ve onlara daha iyi yerleşme imkanı sağlamak için bir koz, bir baskı unsuru olarak değerlendirmemeliyiz.
Müslüman devletler, hükümetler, halklar ve hareketler bu tarihi fırsatı iyi anlamalı ve Filistin halkının direnişi ve intifadası doğrultusunda tereddüt, erteleme gibi alışkanlıklardan vazgeçerek ve bu yolun imkanı, olabilirliği hakkında şüpheye kapılmadan görevlerini en iyi şekilde yerine getirmelidirler.
İsrail, Şaron'u hükümet başkanı olarak seçtiği zaman Şaron, açık bir şekilde liderliğinin farklı sorunlarını, görevlerini ve neyi isteyip neyi istemediğini açıkladı. Son İsrail seçimleri bu varoluşun bir çıkmaz, bir labirent ve zayıflık işareti olduğunu ve erken bunaklığın ortaya çıktığını kanıtladı. Aynı zamanda son gelişmeler bilincimizi tekrar kazandığımızı, doğru yolu bir kez daha bulduğumuzu, fikirlerimizi inşa ettiğimizi ve ayaklarımızı mutlak zafere bastığımızı kanıtladı. Bu aşamada sabır ve sebat göstermeliyiz çünkü tekrar oluşacak herhangi bir tehdit veya imtiyaz Filistin halkı ve ümmet İçin yıkıcı olabilir.
Şaron, Filistin direnişi ve intifadasına, Lübnan direnişine yeni kurallar dayatmaya çalışıyor. Şaron her iki bölgedeki direnişi de yıkmaya çalışıyor, çünkü böylece İsrail, egemenliğini ve siyasetini tekrar empoze edebilme yeteneğini yenileyebilir. Bu aşamada görevimiz Şaron'un bütün kurallarını ve umutlarını yıkmaktır. Şunu tekrar tekrar vurguluyorum; Lübnan'da direnişle kazandığımız zaferde olduğu gibi, Lübnan ve Suriye halkının sebatı ve İran'ın desteği kesilmeyecek ve Lübnan'daki İslami Direniş, farklı formüller üretmeyecek ve cihada devam edilecektir. Geçmişte İsrail silahlı güçlerini cihatla altüst ettik, aynı şeyi bugün de yapacağız. İnisiyatif direnişin ellerinde olmaya devam edecektir. Lübnan sabit kalacak ve Suriye bir kale ve sebatın örneği olacaktır. Kendinden önce gelenlerin bozguna uğratıldığı gibi Şaron da Lübnan'da bozguna uğratılacaktır.
Direniş, Filistin'de de Şaron'u devirecek ve onun bütün oyunlarını altüst edecektir. Filistin cihadının devamı ve direniş, Siyonistlerin güvenliğini sarsacak, İsrail'i "arz-ı mevudu"ndan mahrum bırakacak ve Siyonistlere yanlış yerde olduklarını, kimsenin onları koruyamayacağını ve kaçınılmaz kaderleri olan tek seçimlerinin Filistin topraklarını terk etmek olduğunu kanıtlayacaktır.
Direnişi sergileyen, cihadı sürdüren, yücelten, koruyan, fedakarlık eden, kurban veren, daimi metanet gösteren halkımıza, erkeklere, kadınlara ve Filistin'in çocuklarına bağlı olmalıyız. Filistinliler için korumanın en basit yollarını sağlamak adına bir çözüm bulamayan işgalci yerleşim planlarına, BM yönetimine, uluslararası kuruluşlara veya uluslararası topluluklara bağlı olmamalıyız. Filistin halkı direnişle korunur ve Filistin direnişle yeniden inşa edilebilir. Direniş artık bir seçim değil kaçınılmazdır. Direniş bizim kaçınılmaz kaderimizdir.
Müslüman ümmete, hükümetlerine sorumluluğu omuzlamalarını ve sözleri bırakıp fiiliyata geçmelerini rica ediyoruz. İsteklerimizin ne olduğuna gelince: İsrail'i izole etmek, intifadayı desteklemek, Filistin'de direnişi her seviyede taşımak ve devam eden İsrail tehditlerine saldırılarına karşı Suriye ve Lübnan'ı desteklemek olarak sıralayabiliriz. Gerekli olan yardımı sağlamak için her bir devletimiz, insanlarımız, hareketlerimiz uygun yöntemler dahilinde teşebbüs etmelidirler ki Filistin zafere kadar intifadasına ve direnişine devam edebilsin.
Önemli olan yardımın Filistinlilere çabukça ulaşmasıdır. Diğerlerinin hepsi önemsiz detaylardır. Bu yardımı genişletmek için karmaşık mekanizmaları tartışarak haftaları ve ayları harcamamalıyız. Filistin'de yaşam şartları çok zor. Şehitler, yaralılar, gözaltına alınanlar ve kuşatılmış insanlar var. Mücahitlerimiz mücadeleye devam ediyor ve yardımlarımız mümkün olan her yoldan onlara ulaşmalıdır.
Kardeşlerim, eğer intifada ve direniş, şimdiki gibi devam ederse ve eğer Filistin halkı korunmaya ve desteklenmeye devam ederse zafer kesindir inşallah. Bununla beraber hali hazırda önemli bir sorun var: Eğer Filistin halkına karşı İsrail saldırısı artar ve tehlikeli boyutlara ulaşırsa hepimiz sorumluluklarımızı doğru bir şekilde belirlemeliyiz. 1948 ve 1967 felaketlerinin tekrarlanmasına göz mü yumacağız? Müslümanlar ve Araplar sessiz kalarak Siyonistlerin katliam yapmalarına ve Filistinlilerin bir kez daha yerlerinden uzaklaştırmalarına izin mi verecek? Eğer olaylar böyle gelişirse, hükümetlerin özellikle İsrail'e sınır devletlerin ve daha önemlisi İsrail'le antlaşma imzalayanların durumu ne olacak? İnsanların seçenekleri ne olacak?
Sağduyulu bir şekilde sebat ederek tehlikeyi önleyeceğiz ve zafere ulaşacağız. Fakat sessiz kalırsak felaket gerçekleşecek. Biz Hizbullah ve Lübnan İslami Direnişi olarak tembelce durmayacağız. Cihadımızı devam ettireceğiz ve ahlaki sorumluluğumuzu en iyi şekilde omuzlayacağız. İnşallah büyünün nasıl büyücünün aleyhine döndüğünü Siyonistlere göstereceğiz. Filistinlilerin bu savaşta yalnız olmadıklarını onlara ispat edeceğiz. Siyonistleri uyarıyorum, bunu boş bir tehdit olarak söylemiyorum. Umduğunuz ve ummadığınız her yerde bizi bekleyin; biz oralarda olacağız.
Kardeşler, biz Lübnan, Filistin, Suriye, İran, Arap ve İslam dünyasında ortak bir kadere sahibiz. Bizi tehdit eden tehlike bellidir. Bu açık gerçeği niye inkar ediyoruz? Neden direnişin ışığından korkuyoruz ve yerleşimciliğin utanç verici karanlığına sığınıyoruz? Allah'a inanmalı ve güvenmeliyiz. Halkımıza inanmalı ve onlara güvenmeliyiz. Hangi fedakarlığı gerektirirse gerektirsin yolumuza inanmalı ve onu takip etmeliyiz.
İnşallah sonuç muhteşem bir zafer olacaktır.
Crescent International
Çeviren: Zehra Öztürk