Filistin'de yaşanan dâhili gelişmeler, Siyonist İsrail'in saldırılarını bile gölgeler hâle geldi. Maaşlarını alamayan asker, işçi ve memurlar eylem düzenliyor, hükümeti protesto ediyorlar. Fetih ile hükümetteki Hamas arasındaki gerilim, zaman zaman arkasında ölüler bırakan çatışmalara dönüşüyor. Çatışanlar sadece iki örgütün militanları değil, Başkanlığa/Mahmud Abbas'a bağlı güvenlik güçleri ile İçişleri Bakanlığı'na bağlı resmi güçler de birbirleriyle çatışabiliyor.
Hamas hükümeti kurulmadan Mahmud Abbas, güvenlik organlarını İçişleri Bakanlığı'nın yönetiminden alarak başkanlığa bağladı. Güvenlik sorunlarını halletme hususunda Başkanlığa bağlı güvenlik güçlerine söz geçiremediği için yeni hükümet de İçişleri Bakanlığına bağlı ayrı bir güvenlik birimi oluşturdu. Maaş alamadıkları iddiasıyla son günlerde resmi binaları ateşe veren ve kargaşa çıkaranlar, Mahmud Abbas'a bağlı güvenlik güçleri, kargaşayı bastırmaya çalışanlar da İçişleri Bakanlığı'na bağlı güçlerdir. Dolayısıyla şu an resmi güçlerin çatıştığı bir görüntü oluşmuş vaziyette.
Filistin'de iç çatışmanın sadece İsrail'in yararına olacağı herkesin malumu. Fakat sahip oldukları avantajları sürdürmek isteyenler, hükümeti düşürecek kontrollü bir iç kargaşayı tercih edebilirler.
Filistin'de 80'li yıllarda Lübnan'da olduğu gibi kapsamlı bir iç çatışmanın olması muhtemel gözükmüyor. Çünkü Filistin'de Lübnan'daki gibi etnik, dini ve mezhebi heterojenlik mevcut değil. Burada ancak silahlı kanatları olan on kadar siyasi grubun çatışmasından bahsedilebilir. Şu ana kadar bütün siyasi gruplar, Filistinli kanı dökmenin oluşturacağı kaosa dikkat çekmektedirler. En çatışmacı görünen gruplarda bile diyaloga vurgu yapan etkili şahısların olması da çatışmaların yaygınlaşmasını önleyici bir rol ifa ediyor. Ayrıca farklı siyasi tercihlerin ailelere kadar yansıması da çatışmaları engelleyen diğer bir faktör. Öyle aileler var ki aile efradından biri Hamas'a, diğeri Fetih'e, bir diğeri Cihad'a bağlı.
Hamas'ın çatışmayı önlemeye dönük tüm girişimlerine rağmen Fetih yöneticileri, güvenliği sağlayamadığı iddiasıyla hükümeti şiddetle eleştiriyor ve hükümetin düşürülmesine kendilerinin eseri olan kargaşayı gerekçe gösteriyorlar. Kaldı ki kendi yönetimlerinde de Musa Arafat gibi önemli birçok şahsiyet suikastlarla öldürülmüş, çatışmaların yaşandığı güvenlik zaafları yaşanmıştı.
Hamas, seçim sonuçlarının ilan edilmesinden hemen sonra dış baskıları göğüsleyebilmek için ulusal ittifak hükümeti oluşturulması için yoğun çaba sarf etti. Bu çabalar, sonuç verdi ve ulusal birlik hükümeti hususunda anlaşma sağlandı. Fakat İsrail ve ABD'nin baskıları sonucunda çabalar akim bırakıldı. Fetih, aldığı oy oranıyla orantısız şekilde önemli bakanlıkları talep ederek ulusal birlik hükümetini engelliyor. Bunun yerine teknokratlar hükümeti ya da bağımsız, önemli şahsiyetlerin oluşturacağı ve Hamas'ın asla kabul etmeyeceği hükümet seçenekleri sunuyor.
Hamas hükümetine yöneltilen en önemli eleştirilerden biri de mali sıkıntıyı giderememesi. Oysa hayat damarları koparılmış, İsrail'e bağımlı hale getirilmiş Filistin'in dış yardımlar olmadan ayakta durması imkânsız. Filistin'e zalimce bir ambargo uygulanıyor. Bir halk, siyasi tercihinden dolayı açlıkla cezalandırılıyor. ABD, İsrail ve AB ülkeleri "Bizim istediklerimizi tercih etmezseniz bedelini böyle ödersiniz!" mesajını veriyorlar. Cezalandırılan sadece Hamas hükümeti değil, direnişi tercih eden, haklarına sahip çıkma azminde olan tüm Filistinlilerdir. Çünkü Hamas, seçim programında İsrail'i tanımadığını, bütün imkânları seferber ederek direnişe devam edeceğini açıkça ifade ediyordu ve Filistinliler bu programı seçmişlerdi.
ABD, İsrail ve AB ülkeleri yardımları kestikleri gibi Hamas'ın kendi imkânlarıyla yardım bulmasını da engellemeye çalışıyorlar. Ekonomik ambargoya bazı Arap devletleriyle birlikte Fetih yönetimi de katılıyor. Fetih yönetimi, kendi kazanımı olarak gördüğü Özerk Yönetim'de hiçbir mevzii rakiplerine kaptırmak niyetinde değil. Bu yüzden Hamas hükümetinin düşürülmesi için gerektiğinde İsrail'le bile işbirliği yapmaktan çekinmiyor. Nitekim İsrail'den Başkanlığa bağlı güvenlik güçlerine silah aktarıldığı çokça tartışılmakta. Filistin İçişleri Bakanı, Gazze'ye kamyonlarla silahların sokulduğunu bildiklerini, ancak bunların ne için sokulduğunu ve nereye gittiğini bilmediklerini söylüyor.
Hamas hükümeti memurların maaşlarını ödeyecek para bulamıyor. Bütçe açığı her geçen gün artıyor. Filistin'de aylık maaş giderleri toplam 96,5 milyon dolar civarında. Bu miktar altı ayda 579 milyon dolar tutuyor. Altı ayda ödenen maaş miktarı 233 milyon dolar, ödenemeyen ise 346 milyon dolar. Yani memur maaşlarının sadece % 40'ı ödenebilmiş. Bu süre zarfında Abbas'ın özel hesabına 70 milyon Cezayir'den, 50 milyon Katar'dan, 250 milyon Suud'dan ve 50 milyon da Kuveyt'ten olmak üzere toplam 420 milyon dolar para yatırıldı.* Fakat Abbas, bu paraların memurlar için kullanılmasına müsaade etmiyor, sadece kendisine bağlı güvenlik güçlerinin maaşlarını ödüyor.
Sivil ve askeri bürokrasinin her kademesinde etkili olan eski hükümet taraftarları, işleyişi tıkayarak hükümeti başarısızlığa mahkûm etmek ve istifaya zorlamak istiyorlar.
Abbas, hükümeti Filistin yasalarına, Arap devletlerinin kararlarına ve uluslar arası hukuka uymamakla suçluyor. Oysa halk zaten bu yasa ve kararları olumsuz gördüğü için Hamas'ı seçmişti. Abbas, açıkça Hamas'ı programına ve halkın beklentilerine tavır almaya zorluyor.
Hükümet, İran ve Suriye'ye eklemlenerek uluslararası hukuku hiçe saydığı için de eleştiriliyor. Oysa bu eleştirileri yapanların ABD ve İsrail ağzını kullandıkları nedense hiç fark edilmiyor. Hatta bir Fetih milletvekili yaptığı basın toplantısında tıpkı İsrail gibi Hamas'ı teröristlikle suçlayabiliyor. Fetih içerisindeki bazı yetkililer Hamas hükümetinin askeri darbe ile düşürülmesi gerektiğini açıkça savunabiliyor.
Gelinen noktada iktidara talip olarak Hamas kendini zora sokmuş gözüküyor. Seçimlerdeki olağanüstü başarısına rağmen Hamas'ın seçimlere katılması ve hükümet olmasının hata olduğu yönündeki kanaat gittikçe güçlenmekte.
İslami Cihad, seçimlerin Oslo Anlaşması'na dayandığını ve işgalin devam ettiğini gerekçe göstererek hem yerel hem de genel seçimleri boykot etmiş ve işgal altındaki topraklar kurtarılıncaya kadar direnişe devam edeceğini ilan etmişti. Elbette Cihad'ın siyaseti, vakıayı yansıtan ve kendi konumuyla örtüşen, tutarlı bir siyasettir. Fakat tabloyu Hamas'ın aynı şekilde okuması mümkün değildir. Hamas kitlesel bir hareket olup zaten daha önce yerel seçimlere katılarak önemli oranda oy almıştı. Seçim başarısını icraata da yansıtmış önemli hizmetler ifa etmişti. Zaten uzun süredir sürdürdüğü eğitim, sağlık ve sivil savunma alanındaki hizmetlerine son olarak da belediyelerdeki başarıları eklemişti. Bütün bu çabalar, halkın beklentilerini yükseltmiş meşru, kitlesel, siyasi bir hareket olarak Hamas üzerinde seçimlere katılma yönünde bir baskı oluşturmuştu.
Fetih hükümeti İsrail'e verdiği tavizlerle Filistin halkının büyük bir kısmının tepkisini çekiyordu. Hatta Oslo sürecine destek veren birçok grup ve önemli şahsiyet, İsrail'in üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemesi ve sürecin Filistin halkı aleyhinde olduğunun gün geçtikçe daha netlik kazanması üzerine muhalif tavır almıştı. Fetih hükümeti, yaptığı bu anlaşmalarla Filistin halkının haklarını ipotek altına alıyordu. Bu durumda seçimlere katılmayıp siyasi ortamın Fetih'e bırakılması Filistin halkının geleceğinin ipotek altına alınmasına göz yummak anlamına gelebilirdi. Son süreç en azından İsrail ve ABD'ye verilen tavizleri inkıtaya uğratmış, bu ikilinin Ortadoğu'ya yönelik hesaplarını ters yüz etmiş ve demokratikleşme söyleminin bir aldatmaca olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.
Fetih ve yandaşı gruplar, sivil ve askeri bürokraside hızla kadrolaşmışlar, muhalif gruplara Özerk Yönetim'in imkânlarını kapatmışlar ve adeta Filistin'in yegâne sahibi durumuna gelmişlerdi. Birkaç seçim üst üste Fetih'in iktidara gelmesi Filistin'i, birçok İslam ülkesinde örneği görülen iktidara yerleşmiş Batıcı güçlerin, uzun süre keyfi yasalar ve silah zoruyla iktidarlarını korudukları tek partili yönetimlere çevirebilirdi. Hamas'ın seçimlere katılımı ve başarısı, kendilerini devlet olarak gören elitist kadronun kalıcılaşmasını engellemiştir.
Hamas, seçimler öncesi Fetih hareketiyle her düzeyde rekabet edebilecek güce ulaşmıştı. Seçimlere katılmaması yolsuzlukla özdeşlemiş eski hükümetin keyfi icraatlarını denetleme imkânını da yok edecekti. Hamas, ekonomik olarak Filistin halkına bir açılım sağlayamasa bile en azından iktidarda kaldığı müddetçe Filistin halkının varlığının azınlık bir grup tarafından çarçur edilmesini önlemiş olacaktır.
Hamas, seçimlerdeki başarısıyla dünya çapında kabul gören genelde FKÖ'nün özelde ise Fetih'in Filistin halkının yegâne temsilcisi olduğu görüntüsünü değiştirmiş, Fetih'ten daha fazla Filistin halkını kuşattığını tüm dünyaya göstermiştir. Hamas'ı marjinal silahlı bir örgüt, hatta terörist örgüt olarak göstermek isteyenlerin tezlerini geçersiz kılarak, halkından büyük destek gören meşru, siyasal bir hareket olduğunu kanıtlamıştır.
Hamas bugüne kadar ilkelerinden taviz vermedi. Tüm tehditlere rağmen İsrail'i tanımaya yanaşmadı. Zorlukları kendi imkânlarıyla aşmaya çalıştı. Muhalefet bütün gündemi ekonomik zorluklara ve güvenlik zaafına kilitlemeye çalışırken Kudüs'ün statüsü, mültecilerin durumu, işgalci yerleşim birimlerinin inşası, Kudüs'te Müslüman Arap nüfusunun azaltılması, Süleyman Mabedi inşası bahanesiyle Mescid-i Aksa'nın yıkılması gibi sorunları gündeme taşıyarak bunların en az mali konular kadar önemli olduğunu vurguladı. Kardeş kanının akıtılmasının Filistin rüyasını bitireceğinin altını çizerek sürekli birlik mesajları verdi. Umarız bugüne kadar sürdürdüğü tutarlı çizgiyi bundan sonra da sürdürerek tüm dünyaya güzel bir örnek sunar ve Filistin halkını, haklarına bir adım daha yaklaştırır.
*www.palestine.info.info