Felluce Katliamı ve Sorumluluklarımız

Mehmet Pamak

Küresel terörizmin temsilcisi emperyalist katiller, İslam coğrafyasına ve Müslüman halklara yönelik saldırılarını, vahşetin dozunu arttırarak sürdürüyorlar. Felluce'de camiler bombalandı, Musul'da Bağdat'ta bombalama sürüyor. Türkiye ve diğer işbirlikçi yönetimlerden destek alan katil uçaklar ve katil ordular ırak semalarını kirletmeye, Müslüman halklara bomba yağdırmaya devam ediyor. Masum insanlar, Müslüman halklar küresel katillerce hunharca katlediliyor. Kadınlar, çocuklar, sivil halklar, yüz bini aşkın insan işgalci devletler tarafından acımasızca öldürüldü ve sürekli öldürülüyorlar. Aslında batı medeniyeti (!) bu vahşetle gerçek yüzünü ortaya koyuyor; işgal, istila, sömürü, katliam, tecavüz ve işkencelerle kendi kimliğini tanıtıyor…

Barbar kapitalistler ve işbirlikçileri tarafından; doğrudan ve cüretkârca, bütün kutsallarımıza ve İslami kimliğimize saldırılıyor, bütün Müslüman halklar aşağılanıyor…

Alwasat sitesinde yer alan 22.11.2004 tarihli haberde, İsrail kılavuzluğunda katliam yapan ABD'li katilleri Felluce'de gerçekleştirdikleri savaş suçlarından bazıları şöyle sıralanıyor: "ABD ordusu, Felluce halkına karşı zehirli gazlar ve kimyasal silahlar kullandı. Çoğu savunmasız çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan yaklaşık 5 bin sivil öldürüldü. Ölenlerin pek çoğu toplu mezarlara gömüldü. Bazı cesetler de sokaklarda çürümeye terk edildi. İşgalciler çok sayıda kadına da tecavüz ettiler…"

Emperyalistlerin Bölgedeki Kılavuzu: Siyonistler

Bu katil haçlı sürüleri, 20. yüzyılda da bölgemize saldırmışlar, kimliğimizi, değerlerimizi, kaynaklarımızı ve sonuçta koca bir yüzyılımızı çalmışlardı.

Şimdi de, bir önceki gelişlerinde, bağrımıza sapladıkları bir hançer konumunda geride bıraktıkları İsrail'in kılavuzluğunda yeniden saldırıya geçtiler. İsrail'in çeteci devlet kimliğinin vahşet tecrübesinden istifade ederek, aynı vahşi yöntemlerle katliamlar yapıyor, soykırım gerçekleştiriyorlar. Sonuçta, 21. yüzyılımızı da elimizden almak ve bir yüzyıl daha Siyonistlerle birlikte üzerimizdeki hakimiyetlerini ve sömürülerini sürdürmek istiyorlar.

Öncelikle Kızıldeniz'den Basra Körfezi'ne kadar ve daha sonra da bütün İslam coğrafyasını işgal, sömürü, katliam ve işkencelerle ele geçirmeye, insanlığı kurtaracak ve insanlık onuruna kavuşturacak tek mesajı taşıyan Kur'an'ı, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaracak tek yol olan İslam'ı tarih sahnesinden uzaklaştırmak istiyorlar. Ancak Rabbimiz "Kâfirler istemeseler de Nur'unu tamamlayacağını vâd ediyor"…

Bir yandan İslam'ı ve Müslüman halkları dönüştürüp kendilerine benzetmeye çalışırken, diğer taraftan İsrail'in sapkın ideali "Arz-ı mev'ud"u gerçekleştirmeye, Türkiye'nin de bir kısım toprakları dahil bölgenin büyük bir kısmını İsrail'e tahsis etmeye hazırlanıyorlar. Bölgenin su ve petrol kaynakları üzerinde tam bir hegemonya kurmaya çalışıyorlar. Sonuçta, Yahudi ve Hıristiyan Siyonistlerin öncülüğünde Ortadoğu coğrafyasında ABD-İsrail imparatorluğu kurulmak isteniyor. ABD'nin emperyal amaçlı ve İslam coğrafyasını işgale yönelik projelerinin altında Siyonistlerin de imzaları var. Üstelik bu gün artık binlerce İsrail subay ve askerinin Irak'ta savaştığı da gizlenmiyor. Bizzat İsrail ve Amerikan basınının yazdıklarına göre, 35'in üzerinde savaşçı haham ve bin beş yüz civarında Yahudi askeri Irak'ta savaşmakta. Çok sayıda Yahudi subayın ve keskin nişancının Felluce katliamının gerçekleştirilmesinde rol oynadığı ifade ediliyor.

Üstelik bu emperyalist vahşete rağmen, Müslüman halkın, özgürlüklerini ve namuslarını korumak için başlattıkları onurlu ve cansiperane direniş, "terör" olarak nitelenip yok edilmek ve Siyonist emperyalistlere dikensiz bir gül bahçesi hazırlanmak isteniyor.

Felluce'de Yaşanan İnsanlık Dramı

Felluce ve diğer Irak şehirleri tıpkı Hiroşima ve Nagazaki gibi, Amerika'nın katil orduları tarafından yerle bir ediliyor… 17 Kasım günü Felluce'den geçilen bir haber metni vahşette sınır tanımayan katillerin yaptıklarının çok azını da olsa şöyle özetliyor:

"... Harabeye dönen kentte trajedi yaşanıyor. Sokaklarda çok sayıda ceset var. Köpekler cesetleri yiyor. Dün ve önceki gün ABD keskin nişancıları tarafından öldürülen çocukların cesetleri hâlâ sokakta. Köpekler tarafından oradan oraya sürükleniyorlar. Ne aileleri ne de direnişçiler, keskin nişancılar nedeniyle cesetleri toplayamıyor. Amerikan güçleri binaları içindekilerle birlikte ateşe veriyor..."

"... İşgal güçleri kadın ve çocukları direnişçilere karşı canlı kalkan olarak kullanıyor. Salı günü daha önce hiç görmediğimiz bir manzara ile karşılaştık. Amerikan askerleri bir kadını ve çocuklarını tanka kalkan yapmışlar. Tank bu halde Tartar Caddesi'ne girdi. Kadının ve çocuklarının imdat çığlıklarını hepimiz duyduk. Bazı direnişçiler acı içinde gözlerini kapatıp ağlamaya başladı. Şehir tarihin görmediği bir vahşete sahne oluyor..."

Bütün bu vahşetle ve dünyanın utanç verici suskunluğuyla insanlık onuru yok ediliyor, insani erdem ve değerler dışlanıp, aşağılanıyor!

Bir Haçlı savaşı olduğunu en yetkili ağızlardan duyurdukları işte bu vahşi güç gösterisi ile camilere bile alçakça saldırarak, yaralıları bile katlediyorlar… Sivil halklara Napalm ve kimyevi silah kullanıyorlar… Her canlıya keskin nişancılarla ateş edip, soykırım yapıyorlar… Böylece, Irak halkı sindirilmeye, köleliği kabule, işgale razı olmaya, onurundan, bağımsızlığından, hak ve özgürlüklerinden vazgeçmeye zorlanıyor… Nitekim 1.Irak saldırısında katil ABD ordusunda komutan olarak bulunan Tuğgeneral William Looney'in söylediği şu söz de emperyalistlerin nasıl bir Irak istediklerini ortaya koyuyor: "Ülkelerine hakim olduğumuzu biliyorlar. Nasıl yaşayacaklarını ve ne konuşacaklarını biz dikte ederiz. İşte Amerika'nın büyüklüğü budur. Bu iyi bir şeydir; özellikle orada ihtiyacımız olan o kadar petrol varken."

İşte insanlık onurunu bu mantıkla ayaklar altına alan ve güçlü olanı haklı sayan sapkın Batı medeniyeti, Irak'taki tecavüz ve işkencelerle tarihte kaldığı zannedilen vahşi kimliğini bugünün insanlarına bir daha tanıtmaya çalışıyor..

Aslında bütün insanlık bu vahşet gösterisiyle, üstelik yapılan kimi katliam ve işkence görüntüleri de kasten basına sızdırılarak, baskı altına alınmaya, yıldırılmaya ve bu acımasız gücün hegemonyasına teslim olmaya zorlanıyor.

Bütün Müslüman halklar ve tüm insanlık alemi aşağılanıyor, ezilip teslim alınmak isteniyor! Bütün Müslümanlara ve tüm dünya halklarına ABD'nin öncülüğünde Batı medeniyetinin barbarlığı, hışmı, acımasızlığı ve maddi gücü gösterilerek insanlık sindirilmek isteniyor!

Amerika işte bu sonucu elde etmek üzere, Irak'ta gerçekleştirdiği işgal ve saldırılarına "korku, dehşet ve şok operasyonu" adını vermiş bulunuyor. Bu isim ne kadar da yakışıyor Batı medeniyetine ve Irak'ta yaptıklarına… Demokratikleştirme ve özgürleştirme projesinin adının, "korku, dehşet ve şok operasyonu" olması, kimyasal silah bulundurduğu iddiası ile girilen ülkenin halkına kimyasal silah kullanılması, Batının, Amerika'nın ve İsrail'in sapkın inancına, azgın, hayvandan aşağı karakterine, katliam ve sömürüye dayalı gayri insani medeniyetine son derece uygun doğal bir sonuçtur.

Tüm dünyanın utanç veren suskunluğu

Amerikalı general George Casey daha bir ay önce, "yabancılardan oluşan uluslar arası bir organizasyonun direnişi örgütlediğini" açıklamıştı. Bu yabancı direnişçilerin Felluce'de toplandığını ifade ederek bu katliamı başlatmışlardı. Katliamdan sonra yapılan ve yine kendilerini yalanlayan bir başka açıklamada ise, Felluce'de yakaladıkları 1000 civarında direnişçiden sadece 15'inin Irak vatandaşı olmadığını ifade ettiler. Üstelik belli bir liderliğin olmadığını ve sadece yerli halkın direndiği gerçeğini de yine kendileri itiraf ettiler. İki yüz bin civarında Amerikan, İngiliz, İsrail ve diğer Batı ülkesi askerlerinin Irak'ı işgal etmesi ve soykırım uygulaması doğal karşılanırken, kardeş Irak halkına yardım için başka ülkelerden gelen birkaç Müslüman'a tahammül edilemiyor olması da terörist Batının ahlaksızlığına yakışan bir başka çelişkisidir.

Felluce katliamının, yani kendi halkına yönelik bu büyük vahşetin zahiri karar ve emrini veren işbirlikçi Irak yönetiminin, gerçekleştirilen binlerce sivil katliamına rağmen, utanmadan yaptığı şu açıklama ise; işbirlikçiliğin insanı nasıl alçalttığının çarpıcı bir göstergesini oluşturuyor: "Felluce şehrinde bir insanlık dramı yaşanmamış ve çatışmalar sebebiyle hiçbir sivil yaşamını yitirmemiştir."

Bu tiksindirici ruh Mısır'da toplanan ve Türkiye'nin de katıldığı, Irak'ın komşusu ülkelerin yetkililerinden oluşan toplantıya da yansımıştır. Bu büyük vahşetin yaşandığı günlerde, kendi halkına yönelik katliam emrini veren kukla Irak yönetimi, Mısır'da yapılan ve Türkiye'nin de katıldığı bu toplantıda meşrulaştırılmaya çalışıldı. Bu toplantıya katılan ülkeler, ABD'nin Felluce katliamını kınayan ve Felluce'nin mazlum halkına sahiplenen tek bir satıra sonuç bildirisinde yer vermezken, katliam emrini veren kukla yönetime tam destek vermekten utanmamışlardır.

Bütün bu katliamlara rağmen, işbirlikçilik yaparak, kukla hükümette yer alıp ABD ile bütünleşerek Irak'ın geleceğinde siyasi çıkar elde etmek isteyen Irak'taki kimi siyasi gruplar çok kötü bir imtihan vermişlerdir. Bu bağlamda, "Ali Şiası" olmaya layık Mukteda Sadr'ın şanlı direnişini de engellemek isteyen ve "Amerikan şiası" olma görüntüsü veren ve bu sebeple onurlu bir duruşla direnişten yana küçük Şii grupları da rahatsız eden kimi büyük Şii hareketlerin ve Müslüman Kürtleri rahatsız eden laik Kürt grupların Müslüman halka yönelik bu katliama suskunlukları, hatta katillerin safında yer alan açıklamalar yapmaları ise, çıkarcılığın, pragmatizmin ne kadar utanç verici boyutlara ulaştığını ve insanları insani değerlerden ne kadar uzaklaştırabildiğini ortaya koymaktadır.

İslam coğrafyasındaki işbirlikçi yönetimler ve işbirlikçi gruplar böyle zelil ve ikiyüzlü tutumlar sergilerken, onların efendileri konumundaki tüm Batı devletleri ise, her zamanki gibi İslam düşmanlığı ortak paydasında buluştukları küresel katilleri ya açıkça desteklemişler ya da çıkarcı ve ikiyüzlü bir suskunluğu tercih etmişlerdir. BM gibi uluslar arası kuruluşlar da yine her zamanki gibi, terörist devletlerin payandalığını yapmayı, bu büyük vahşeti görmezden gelmeyi yeğlemişlerdir.

İslami ve İnsani Sorumluluklarımız

Evet böylesine büyük bir vahşetin muhatabı Felluce ve tüm Irak halkı dünya kamuoyu tarafından yalnız bırakıldılar. Hiç olmazsa biz Müslümanlar, Allah rızası için ve ümmet bilinciyle, çok boyutlu yardımlarımız ve dualarımızla kardeşlerimizin yanında yer almalı ve zalimlere karşı onurlu direnişçilere destek vermeliyiz.

Üstelik biz Türkiye Müslümanları olarak, bize rağmen ülkemizi yöneten oligarşinin ve onların güdümündeki siyasilerin, katil ordulara sağladıkları moral ve lojistik destek sebebiyle, başka ülkelerin halklarına nazaran, maalesef daha fazla utanacak ve başımızı daha fazla yere eğecek bir konumdayız. Bu sebeple, sorumluluğumuz çok daha fazla olduğundan, bu utancı paylaşmadığımızı, oligarşinin ve siyasi kadroların bize rağmen gerçekleştirdikleri işbirlikçilikten dolayı utandığımızı açıkça ve gür sesle açıklamak zorundayız.

Tarihin sayfalarında ülkemiz adına yer alacak bu kara lekenin İslami kimliğimizi, ümmet bilincimizi, İslam kardeşliğimizi gölgede bırakmaması, lekelememesi için aynı tarihin sayfalarına güçlü, yaygın ve adil itirazlarımızı da geçirmeliyiz. Buna sebep olacak adil, ikeli, tutarlı ve onurlu duruşlar sergilemeliyiz. Ve bu tutumu yasak savmak kabilinden geçici ve cılız karşı çıkışlar konumundan kurtaracak, nitelikli, derinlikli projeler halinde süreklilik arz edecek bir direniş hattına dönüştürmeliyiz. Siyonist katil haçlı sürülerinin gerçekleştirdiği vahşeti asla unutmamalı ve unutturmamalıyız. Hıristiyan ve Siyonist katillere, terörist devletlere karşı ekonomik boykot dahil her türlü tepkiyi süreklilik arz eden bir tutumla ortaya koymalıyız.

Bizler, bölgenin Müslüman halkları olarak, bizi ve dinimizi dönüştürmek ve kendine benzetmek, bizi ve kaynaklarımızı sömürmek isteyen sapkın Batı medeniyetinin bu vahşi saldırıları karşısındaki, itiraz, direniş ve vahiyle yeniden inşaya yönelik büyük sorumluluğumuzu idrak ederek, gerekli tüm yükümlülüklerimizi süreklilik arz eden bir biçimde ve hakkıyla yerine getirmeliyiz.

Şunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamalıyız ki; ancak bizi biz yapan, bize şahsiyet ve izzet kazandıran İslami kimliğimize ve vahyi değerlerimize ısrarla sarılarak, Kur'an'ın aydınlığında kendimizi, ümmetimizi yeniden inşa ederek ve bu amaçla kardeşleşip, güç birliği yaparak bu büyük ve acımasız kuşatmayı aşabiliriz…

Tüm dünya insanlığını kurtaracak mesajı susturmak isteyen, bu küresel terörist devletleri, ancak direnerek, emperyal projelerine ve saldırılarına karşı haklı itirazlarımızı yükselterek ve bu direnişi küresel intifadaya dönüştürerek defedebiliriz…

Ak Parti Hükümetinin ve Tüm Ak Partililerin Sorumlulukları

Amerika-İsrail-İngiltere çetesini ve zulümlerini protesto ederken, bu küresel çetenin vahşetine tanık oldukları halde onu destekleyen ülkemiz yönetimlerini ve egemen oligarşiyi uyarmamak, kınamamak adaletle bağdaşmaz. Üstelik, komşusuna saldıran bu katilleri bütün bu yapılanlara rağmen hâlâ çıkar için destekleyenler, şüphesiz ki, o katillerden daha aşağı bir konuma düşmektedirler.

Üstelik artık, Irak'ı işgal için uydurdukları tüm gerekçelerin yalan olduğunu, emperyalistler bizzat kendileri bile en yetkili ağızlardan açıkladıkları halde, hâlâ onlara verilen desteğin devam ediyor olması, hiçbir izah kabul etmeyecek bir aymazlık ve büyük bir vebaldir.

Bütün bu katliamlara ve soykırım boyutlarındaki büyük vahşete rağmen, ABD ve İsrail Türkiye yönetim kadroları ve oligarşi tarafından hâlâ stratejik ortak olarak görülüyor. Kimi siyasiler, zaman zaman bazı ikircikli ve cılız eleştirilerle puan toplamaya yada vicdanlarını rahatlatmaya çalışsalar da, arka planda dostluğu, işbirliğini sürdürmek gibi bir ikiyüzlülüğü yaşıyorlar. Ayrıca "Türkmenlere" yönelik daha küçük boyutlu saldırılara gösterdikleri haklı tepkiyi bile 400 bin kişilik Felluce'nin yok edilişi, Kızılhaç'ın bile 6 bin olarak tespit ettiği sivil halkın katliamı karşısında göstermediklerini herkes ibretle izliyor.

Başbakan Erdoğan'ın; terörist İsrail'in Şeyh Ahmed Yasin'i Bakanlar Kurulu kararı ile atılan füzelerle şehid etmesinden sonra ifade ettiği "İsrail devlet terörü uyguluyor" sözü, yüzeysel bir yaklaşımla ilk bakışta bir olumluluk gibi algılanabilse de, fazla abartılmaması gerekirdi. Çünkü uygulamada yaşanan çarpıcı çelişki sebebiyle, bu sözün boş ve anlamsız bir söz olmaktan öte bir değer taşımadığı, ferasete ve aklı selime sahip herkes tarafından kolayca fark edilebilirdi. Ayrıca böyle bir söz, "Türkiye tarihinde ilk" gibi ifadelerle abartılacak bir konumda da değildir. Çünkü, Bülent Ecevit'in, Başbakanlığı sırasında gerçekleştirilen Cenin katliamı üzerine sarf ettiği "İsrail soykırım uyguluyor" sözü Erdoğan'ınkinden daha ileri, daha önce ve daha kapsamlı bir eleştiri hüviyetindeydi. Ancak sonuçta her iki başbakan da hem İsrail'le ilişkileri aynı seviyede sürdürmüşler hem de bu sözlerini geri alıp özür dileme anlamına gelecek girişimlerde bulunmuşlardır. Tıpkı Necmettin Erbakan'ın, başbakanlığı sırasında ziyaretine gelen İsrail Dışişleri Bakanına basının önünde eleştiri yapıp, içerideki özel görüşmede ise "ben değer verdiğim yakın dostlarıma ballı çay ikram ederim, bu yüzden size de ballı çay ikram ediyorum" (bu mealde bir konuşmanın aralarında geçtiğini İsrail Dışişleri Bakanı açıklamıştı) deyip sözlerinin arkasında durmadığı gibi.

Nitekim Erdoğan da, söz konusu konuşmasını müteakip başdanışmanı konumundaki kimi milletvekillerini İsrail'i ziyarete göndererek stratejik müttefiklik boyutlarındaki dostluğun ve İsrail'e destek anlamındaki ilişkilerin aynı şekilde devam edeceğinin mesajını vermeye çalışmıştı. Üstelik baş danışman milletvekili, Irak'taki onurlu direnişçiler için "katiller sürüsü" deme utanmazlığını cüretkârca gerçekleştirmiş olduğu halde baş danışmanlığını da sürdürmektedir. Sonuçta onu başdanışman olarak görevde tutanın bu görüşü aynen paylaştığı anlamı çıkmaz mı? Her tarafı idare etme mantığıyla hareket edenlerin, yukarıda ifade edilen kimi eleştirel çıkışları nasıl samimi bulunabilir ?

ABD-İngiltere-İsrail çetesinin başta Felluce olmak üzere tüm Irak'ta gerçekleştirdikleri işgal ve işkencelere rağmen, hâlâ bu güçlere tezkerelerle, kararnamelerle verilen çok boyutlu desteğin sürdürülüyor olması, Ak Parti Hükümeti tarafından yapılan bütün olumlu açıklamaların, haklı olarak içini boşaltan, onları anlamsızlaştıran bir fonksiyon ifa etmektedir. Bundan dolayı, Felluce katliamının en şiddetli zamanlarında susan kimi Ak Parti milletvekillerinin, halktaki tepkilerin yaygınlaşması ve rakip bir partinin meydan mitinglerine yönelmesi üzerine yaptıkları kınama açıklamaları da samimiyetten ve güven duyulmaktan uzak görünmektedirler. Ön alma kabilinden ve günü kurtarma amaçlı oldukları imajı uyandıran açıklamalar hüviyetini aşamamaktadırlar. Çünkü "evet" oyu verdikleri tezkereleri sorgulayan, gündem dışı bir konuşmayla bu büyük vahşeti gerçekleştirenlere verilen her türlü desteğin kesilmesini talep eden, eğer destek sürerse hükümete verdiği güven oyunu geri çekeceğini söyleyen bir tek milletvekili çıkmamıştır. Bir yandan ABD'yi yaptığı katliamdan dolayı kınayacaksınız, diğer yandan bu katil ordulara her türlü desteği sürdüren yönetici kadroyu eleştirip hesaba çekmeyecek, tam tersine desteğinizi sürdüreceksiniz. Böyle bir tutumun samimiyetinden söz edilebilir mi? Katillere her türlü desteği sürdürerek mazlum Müslüman halkları katletmelerine katkıda bulunanların, bu desteği kesmeyi bir tarafa bırakın, "eğer katliamı durdurmazsanız, ordularınıza geniş imkânlar sağlayan tezkereleri, kararnameleri ve her türlü yardımı askıya alacağız" mahiyetinde caydırıcı bir göz dağı bile vermeden, yani katil ordulara verilen bütün destek sürerken cılız kınamalarda bulunmalarının bir değeri olabilir mi? Bir yandan halka şirin görünmek için anlamsız ve cılız eleştiriler yapıp, arka planda ise işbirliğini sürdürmek en azından ahlaki ve samimi olunmadığını göstermektedir.

Türkiye'yi yönetenler şunu iyi bilmelidirler ki; işbirlikçiliğini yaptıkları bu küresel korsanların istila projelerinin içinde Türkiye'de vardır. Bir gün sıra Türkiye'ye de gelecektir. Eğer bu küresel terörist devletler, Irak'ta durdurulamazlarsa, Türkiye'nin de desteği ile Irak'ta hakimiyetlerini tesis ederlerse ve sıra Türkiye'ye geldiğinde, emperyalistlerin bugünkü yerli işbirlikçileri, destekçileri o gün tıpkı Saddam gibi zelil bir konuma düşeceklerdir…Ve ileride kendilerini de yakacak olan bu zulüm ateşine bu gün odun taşımış olmaktan, o gün duyacakları utanç ve son pişmanlık bir fayda da vermeyecektir.

Bizler, bu gün onurlu bir tavırla karşı çıktığımız bu zalim güce karşı, o gün de inşallah Rabb'imizin rızasını kazandıracak bir direnişin yeni ve zalimlerin anlayacakları dilden boyutlarını gündemleştirmenin onurunu kuşanacağız… Tüm işbirlikçiler ise, bu gün verdikleri desteğin onursuzluğunda kahrolacaklardır…

Tezkerelere evet oyu veren, ülkemizin tüm limanlarını katil ordulara kullandıran, üsleri tahsis eden, lojistik her türlü desteğin yolunu açan kararlara imza atan ellerin sahipleri, ellerinize bir bakın, eğer ferasetinizi tamamen yitirmemişseniz, kardeş kanı damladığını mutlaka göreceksiniz!

Eğer tövbe edip, bu büyük vebalden kurtulmak istiyorsanız; daha büyük utanca ve daha fazla kardeş kanına bulanmadan bu büyük yanlışı düzeltmelisiniz! Tahsis ettiğiniz bütün imkânları ve verdiğiniz bütün desteği kesmeli, tezkereleri ve kararnameleri bir an önce iptal edip, üsleri kapatmalısınız. Emperyalizmin kanlı eli, İslam düşmanı NATO'dan çıkmalısınız. Tüm bunları yaparak belki Rabbinize bir mazeret hazırlayabilirsiniz. Hakkı, adaleti ve insanlık onurunu yüceltmek istiyorsanız, cesur olun. Amerika'dan değil Allah'ın azabından korkun.

Ak Parti'ye oy veren bütün insanların da dolaylı olarak bu kardeş kanına elleri bulaşmış bulunmaktadır. Bu vebalden kurtulmalarının tek yolu, bu büyük utancı paylaşmadıklarını haykırmak üzere meydanları doldurup oy verdikleri yönetimden hesap sormaktır. Kitleler halinde sokaklara dökülüp, bu kirli işbirliğine ve katillere verilen desteğe son vermezlerse, bir daha oy vermeyeceklerini ifade etmektir. Ancak ne yazık ki, kendilerini büyük vebalden kurtaracak bu yolda yürüyen, itiraz eden neredeyse kimse görünmemekte, vebalden kurtarıcı yol, ıssızlığını sürdürmektedir. AKP'ye oy veren kitlelerin, iktidar ve partilerini yıpratmamak uğruna suskunluğu tercih ettikleri ibretle izlenmektedir.

Emperyalistler Bilsinler ki, İslami Direniş Hiç Bitmeyecek!

Bütün dünyanın gözleri önünde, katil Amerikan ordusu giderek çirkin yüzlerini çok daha iğrenç, çok daha kanlı bir şekilde ortaya çıkarıyorlar. İşgal ettikleri toprakları, hatta bütün yeryüzünü zulüm, işkence ve korkuyla kirletiyorlar. Çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı binlerce insanı her gün alçakça katlediyorlar. Bütün bir insanlık aşağılanıyor. İnsanların yanı sıra kentlere kıyılıyor, kentler tabutluk haline getiriliyor. Zulmün ve vahşet kusan silahların her türlüsü mazlum halkların üzerinde deneniyor. Çağdaş Firavunluğa soyunan bir ordu, silahlarını aslında insanlığın kalbine çeviriyor. İslam coğrafyasının daha fazla kirletilmemesi için bize ve tüm dünya Müslümanlarına uyanış, kararlılık ve şehadet bilincini kuşanarak direnmek ve ümmetimizi vahiyle yeniden inşa ederek tarihe yeniden özne olarak çıkmak sorumluluğu düşüyor.

Felluce'yi ve Irak'ı kana bulayan zalimler, bilsinler ki, bizi öldürmekle bitiremezler. Yok edilemez, tüketilemez, sindirilemez, yıldırılamaz bir imanın gücü ve şehit kanlarının bereketiyle, her gün yeniden doğarız. Bizi İslam'ın şeref ve aydınlık bahşeden yolundan, bizi Rasulullah'ın, şahitlerin yolundan hiçbir güç ve hiçbir tehdit uzaklaştıramaz. Hiçbir güç ve hiçbir tehdit, bizi, Kur'an'dan uzaklaştıramaya güç yetiremez. Bizim bu yoldaki azmimizi, imanımızı tüketebilecek hiçbir silah da henüz icat edilemedi / edilemeyecek. Ve bu yolda mücadele eden Müslümanlar, Allah'ın izniyle hiç bitmedi / bitmeyecek.

Siz ey katiller, ey lanetle özdeş olanlar! Ey peygamberlerin katilleri ! Ey şeytanın dostları! Ey eli kanlı emperyalistler!

Hak, adalet, tevhit, özgürlük ve bağımsızlık eksenli İslami direniş hiçbir zaman bitmeyecek. Yok edilen insanlık onurunu yüceltip yeniden ihdas edecek, ayaklar altına alınan insani erdem ve değerleri tekrar ayağa kaldıracak, karanlıklarda kaybolan insanlığı Kur'an'ın aydınlığına çıkaracak tevhit mücadelesi sürekli güçlenerek ve yaygınlaşarak ilerleyecektir. Bu onurlu direnişler, inşallah giderek büyüyüp, yaygınlaşarak küresel boyutlarda sizi ve bütün zulmünüzü kuşatacaktır. Sonuçta sizler ve işbirlikçileriniz akıttığınız kanlarda boğulacaksınız. Bu sözümüzü ve andımızı başını kuma gömenler duysun. Dünyevileşenler, çıkarları uğruna ilke ve onurlarını az pahaya satanlar, zevk ü sefa sürmekte ısrar edenler ve katillerle aynı kaptan yiyenler duysun. İkiyüzlü AB, katillere hamilik yapan BM ve suskun kalan tüm dünya duysun. Bu sesimizi, zalimlerle işbirliği yapmaktan utanmayanlar, siyasi çıkarları uğruna ahlaki ilkelerini yiyenler duysun. Evet bu sesimizi ve sözümüzü, evinde rehavet ve zillet içinde oturup, zulme karşı çıkmak üzere sokaklara fırlamayan tembeller ve vurdumduymazlar da duysun!

Şehitlerimizin ve Mazlumlarımızın Üzerimizdeki Hakları

Hesap ve ahiret bilinciyle, Felluce şehitlerimiz başta olmak üzere bütün şehitlerimizin haklarının bize helal olmasına vesile olacak şekilde çabalar göstermek için acele etmeliyiz. Onların yolunu ısrarla ve ilkeli bir biçimde sürdürmeli, onlara yapılanları kendimize yapılmış sayarak hak ettiği karşılığı vermeli, meydanları doldurarak itirazımızı haykırmalıyız katillerin ve işbirlikçilerinin çirkin suratlarına. Şehitlerimizin şahitliğinde, Rabbimizin rızasını kazanmak amacıyla sorumluluklarımızı onurlu bir biçimde yerine getirmeye çalışmalıyız. Aksi taktirde bu büyük katliamla şehit edilen Müslümanlar için bir şeyler yapmamış olmaktan, suskunluktan dolayı hesabını kolay veremeyeceğimiz büyük bir günahı üstlenmiş olacağız. Ve kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmemekten dolayı şehitlerimizin hakları bize helal olmayacaktır.

Ey Felluce! Haklı olan sözünü söyle! Hakikati ve ümmetin düştüğü sessizliği, zilleti ve vurdumduymazlığı açıkça haykır yüzümüze! Akıtılmış kanını ruhsuz yöneticilerin, işbirlikçilerin, döneklerin, vurdumduymaz Müslümanların, seyirci kalanların yüzüne saç!

Tıpkı aziz şehidimiz Şeyh Ahmet Yasin gibi açıkça söyle ve uyar ümmeti. "Neredesiniz ey Araplar, ey Müslümanlar, ey henüz insanlığını büsbütün yitirmemiş olanlar, neredesiniz?" de! "Petrolünüz ve servetiniz nerede? Nerede ordularınız? Zilleti ve korkaklığı sürdürerek ne zamana kadar kanımızı içeceksiniz? Artık yeter!" diye haykır !

Ey Felluce ve Ey Irak! Bu kadar yalnız bırakılmana rağmen, silahsız, güçsüz sivil halkınla, dünyanın en vahşi ordularının ileri teknolojili büyük silah güçlerine karşı gerçekleştirdiğin şanlı direnişini, takdir ve hayranlık duygularımızla selamlıyoruz. İçinde bulunduğumuz şartların dayattığı acziyet sebebiyle size ancak, samimi ve yürekten dualarımızı yolluyoruz. Rabbimiz yardımcınız olsun, sabır ve direnme gücü versin. Bize de size yardımcılar olmayı, bu uğurda samimi çabalar göstermeyi nasip etsin.

Ey Rabbimiz!

Üzerimize sabır yağdır.

Ayaklarımızı kaydırma, bizi dünyevileşme zilletinden, şahadet bilincinin, adanmışlığın izzetine ulaştır, bunun için bize inanç ve kuvvet ver.

Ellerimizi ve yüreklerimizi birleştir. Küresel küfre, küresel emperyalizme karşı, küresel bir itirazı yükseltmeyi ve küresel intifada ile direnmeyi nasip et.

Bize senin kutlu taraftarlarından olmayı, Peygamberimize layık ümmeti yeniden inşa etmeyi ve aziz şehitlerimizin onurlu mücadelesini sürdürmeyi nasip et!

Allah'ım!

Sırat-ı müstakiminde ayaklarımızı sabit kıl, zalimlerin ve vahşet kusan silahlarının ürettikleri korkulara karşı yüreklerimize sekinetini indir. Hak, adalet, özgürlük ve tevhit yolunda bedel ödemekten çekinmeyen onurlu bir direnişe yönlendir yüreklerimizi!

Kafir ve zalim topluluğa karşı bize yardım et!