Feddâ, niçin resmini çekmeme izin vermedin?
Oysa ben, bir ümmetin acısını ve hem de gururunu okumuştum gözlerinde. Siyahlığında boğulayazdığım gözlerinde... Bembeyaz fistanın, minicik takkenle müstezaf insanımın alınteri gibi parlıyordun güneşte. Esmer teninde gölgelerin serinliği vardı. Neden izin vermedin? Lâ deyişindeki kararlılık ürkütüverdi aniden beni. Hiç beklemediğim bir anda yüzüme kapanıveren kapıydı sanki cevabın. Ne kadar yalvarsam da rızanı alamayacaktım, o kapıyı açamayacaktım biliyorum. Korktum senden biliyor musun Feddâ. Çünkü ben inanarak söylenen 'Lâ'ları iyi tanırım... Etrafına üşüşen insanlardan, dökülen dillerden hiç etkilenmemen biliyor musun seni ne çok büyüttü gözümde Feddâ. Büyüdün, birden kocaman oldun. Küçük dudaklarından dökülen 'Lâ'lar seni sömürenlere çevrildi birden zihnimde, kasıp kavurdu her yeri ve o anda senden ben bile korktum Feddâ.
Feddâ neden mazlum ve utangaçtın bir yandan, bir yandan da sert ve gururluydun bu kadar. Ümmeti gördüm sende Feddâ, kendimi okudum sende. Nasıl topladın mahzunluğumuzu bu kadar gözlerinde? Siyahlığında boğulayazdığım gözlerinde...
Feddâ sana sesleniyorum, mahzun olma böyle ne olur. Bakma kulübe gibi evlerde büyüdüğüne, seni sömürenlerin saraylarda oturduğuna bakma! Elinde sımsıkı tuttuğun mushafa bak yalnızca. Bozuk yollarda çıplak ayaklarına taşlar battığına bakma! Peygamber ayağı değmiş toprakların çocuğusun sen Feddâ. Avlusunda oynadığın caminin haraplığına, sahipsizliğine bakma! Bir zamanlar Ömerlerin sesiyle inlemişti bu avlu, O'nun adını taşıyor dayandığın duvar bak... Seni sömürenlerin, damarlarında kan bırakmayan zalimlerin gücüne bakma. 'Lâ" derken yüreğinden çıkan sese kulak ver, İşte senin gücün orada. Bunu unutma Feddâ. Onların çocuklarının nelerle oynadığına bakma. Sen yerdeki taşlarla oynamaya devam et. Gün gelir Peygamber ayağı değmiş 0 taşlar senin elinde yükselir de bir kez daha çarpar zalimlerin çirkin yüzüne. Ve batıl bir kez daha parçalanır.
Sen bu ümmeti anlatıyorsun bana Feddâ. Gözlerinde görüyorum mahzunluğu ve gururu. Siyahlığında boğulayazdığım gözlerinde... Esmer tenin serinletiyor bombalar altında yanan kardeşlerini. Sık, kıvrım kıvrım saçların gibi örüyor kadınlarım çileyi. Dokuyorlar seni karınlarında Feddâ. O çatık kaşların anlatıyor bana mücahidlerin kararlılığını. Tevhidi çiziyor kaşların bana Feddâ. Utangaç yüzünde okuyorum Peygamber ahlâkını. Utanan, hiç önüne düşmeyen yüzünde okuyorum kendimi...
Feddâ niçin resmini çekmeme izin vermedin? Seni hep hatırlamak istemiştim, utanacağımı sanarak. Oysa seni, bu ümmetin açlarını unuttuğum zaman silebilirdim zihnimden ancak. Artık biliyorum Feddâ. Ümmet sendin, acı sen, hürriyet aşkı sen. Ve sen bendin. Ve biz ümmettik değil mi Feddâ... Resme ne gerek vardı. Suretin acı çeken yüreklere yansıyabilirdi ancak değil mi? Öyle oldu Feddâ.
Şimdi sana sesleniyorum Feddâ. Duyuyor musun çığlıklarımı. Dudaklarımın kıpırdadığına bakma, yüreğimden sesleniyorum sana. Seni çağırıyorum. Herşeyi bırak gel Feddâ. Yalnız O'nu bırakma. Birlikte saralım yaralarımızı, birlikte onaralım evlerimizi. Ömer Mescidi'ni yeniden şenlendirelim. Özgür olsun mihrabı, minberi Feddâ.
Herşeyi bırak gel Feddâ. Yalnız O'nu bırakma. Hiç büyüme, Öyle kalarak gel. Sakıtı sesin titremesin, kaygılarda boğulmadan gel Feddâ. Birlikte, biz çizelim sınırlarımızı, yalnız hakikat için savaşım verelim, birlikte düşelim yollara.
Herşeyi bırak gel Feddâ. Yalnız O'nu bırakma. Birlikte düşünelim, birlikle uyanalım uykularımızdan. Kime karşı ve kim için dua edeceğimize biz karar verelim Feddâ.
Herşeyi bırak gel Feddâ. Yalnız O'nu bırakma. Küçük ellerinde sımsıkı tuttuğun mushaf dışında herşeyi.