Ergenekon’un Gücü AK Parti’yi Kapatmaya Yetmedi!

Haksöz

AK Parti hakkında açılan kapatma davasının nihai oturumuna 28 Temmuz’da başlayan Anayasa Mahkemesi (AYM) 3 günlük bir mesai sonrasında 30 Temmuz günü kararını açıkladı ve laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmakla suçladığı AK Parti’yi hazine yardımının yarısının kesilmesiyle cezalandırdı. Geleneğine uygun olarak kendisinden kapatma kararı bekleyenleri şaşırtan AYM, bu kararıyla sadece AK Parti’den kurtulmak için gün sayan bürokratik kadroları değil, siyasetin yakın dönemde yeniden şekillendirme hazırlıkları yapanları da sükût-u hayale uğratmış oldu.

AYM’nin AK Parti hakkında vermiş olduğu karara yönelik değerlendirme ve tartışmalarda iki yaklaşımın öne çıktığı görülmekte. Aylardır büyük bir heyecanla kapatma kararını bekleyenler karar sonrası yaşadıkları şaşkınlığı kısa bir sürede üzerlerinden atıp, sonuçta mahkemeden AK Parti’ye ceza çıkması üzerinden bilinen uyarılarını, hatırlatmalarını tekrar ettiler. Ceza olarak kapatma kararı verilmemiş olsa da, AYM’nin AK Parti’nin “laiklik aleyhtarı odak” olduğunu tescil ettiğini söyleyen bu kesimler AK Partililerin bundan ders çıkarmaları ve kabine revizyonundan söylem değişikliğine kadar pek çok konuda artık köklü değişikliklere gidilmesi gerektiğini bir uzman ve de “dost” edasıyla tekrarladılar.

Diğer taraftan bilhassa muhalif zeminlerde daha sık rastlanan bir yaklaşıma göre ise kapatmama kararı büyük ölçüde bir uzlaşmanın, pazarlığın neticesiydi. Küresel boyut da dâhil olmak üzere sisteme hakim asıl güçlerle AK Parti yönetiminin pazarlığıyla varılan bu sonuçla birlikte AK Parti bundan böyle daha sıkı hizmet edeceği efendilerinin himmetine mazhar olmuş ve hayatta kalma uğruna vesayet altına girmeyi kabullenmişti. Komplocu bir yaklaşımın izlerini taşıyan bu değerlendirme önümüzdeki süreçte İslami taleplerin tümüyle unutulmaya terk edileceği ve İslami kesimlerin AK Parti eliyle düzene entegre edilme sürecinin ivme kazanacağı şeklinde bir öngörünün de altını çizmekte.

Şüphesiz adeta sıkıca kavramış olduğu sopasını elden bırakmak istemeyen öğretmen edasıyla laiklik adına ders verme mantığını ısrarla sürdüren kesimler de, sistem içinde herhangi bir siyasi aktörün kısmen de olsa bağımsız tavır geliştirebileceği ve kendisine alan açabileceğini asla kabul etmeyen komplocu yaklaşımın da kapatma davasına dair yaklaşımları olguyu kendi gerçekliği içinde anlamaya çok fazla imkân tanımıyor. Bir anlamda önceki tutumlar yeni gelişmelerin bilinen tarzda yorumlanması suretiyle desteklenip korunuyor. Oysa Türkiye’nin son aylarda yaşadığı süreç daha geniş ve objektif bir değerlendirme ihtiyacını hissettirmekte.

Bu noktada AK Parti hakkında verilen kararın 6’ya 5 gibi kritik bir oranla şekillendiği, yani bir tek üyenin daha kapatma yönünde oy kullanması durumunda AK Parti’nin kapatılmış olacağı görülmeli. Bu durum komplo iddialarını ve en azından kurumsal bazda pazarlık iddialarını zayıflatıyor. Sonuçta kapatma kararının direkten döndüğü, oysa iddia edildiği gibi kapsamlı bir pazarlık ortamı söz konusu olsa sonucun bu kadar şansa bırakılmayacağı görülmeli. Bugüne kadar farklı bir tutum sergilemelerine rağmen davada kapatmama yönünde oy kullanan 3 üyenin kanaatlerinin nasıl değiştiği üzerinde durulabilir elbette.

Kapatmama yönünde çıkan kararın büyük ölçüde Türkiye’nin kapatma kararı ile birlikte içine sürüklenebileceği kaos ve belirsizlik ortamının göze alınamamış olmasından kaynaklandığı düşünülebilir. Ayrıca son dönemlerde Ergenekon çetesinin çökertilmiş ve faaliyetlerinin ifşa edilmiş olmasının da AYM’nin gönül rahatlığıyla kapatma kararı verememesinde etkili olduğu düşünülebilir.