1-Ergenekon yapılanması operasyonlarla ortaya çıktığı şekliyle birtakım isimler, çevreler, örgütler içermekte. Sizce Ergenekon, gerek yapısal-örgütsel, gerekse de zihniyet itibariyle nasıl bir arka plana sahip, nereye oturmakta?
Türkiye’de Ergenekon ve benzeri yapıları doğuran ve besleyen önemli bir düşünsel yapı vardır. Ergenekon kadar, onu besleyen fikri arka planın da sorgulanması, irdelenmesi ve yargılanması gerekir.
Demirel’in de itiraf ettiği gibi, Türkiye’de devlet, ordu demektir. Ordunun da yargı, bürokrasi, istihbarat, emniyet, siyaset, medya, üniversite ve sivil toplum kuruluşları içinde uzantıları, işbirlikçileri vardır. Ergenekon, örgütsel olarak ordu merkezli militarist bir yapılanmadan ve militarist bir devlet anlayışından beslenmekte ve dolayısıyla örgütsel açıdan arka planını devlet oluşturmaktadır.
Ordu merkezli özel bir yapılanma içinde yer alan bu güç, bu güne kadar kendini devletin ve ülkenin gerçek ve tartışmasız sahibi olarak görmüştür. Geliştirdikleri devlet anlayışı içinde milletin ve siyasi iktidarın rolü, tayin edici değil, itaat edici ve icracı olarak belirlenmiştir. Kendilerini milletin vekili olarak değil, vasisi ve kayyumu olarak konumlandırmışlardır. Daha da önemlisi kendilerini anayasanın, yasaların ve yargının üstünde görmüş, yaptıklarını “layü’sel” olarak algılamışlardır. Ülke için neyin tehdit ve tehlike neyin maslahat olduğunu saptama hakkını inhisarlarına almışlardır. Hal böyle olunca, gerekli gördükleri yerde anayasa, yasa ve yargıyı çiğneyerek arzuladıklarını yapmaya, istediklerini istedikleri şekilde infaz etmeye yönelmekten çekinmemişlerdir.
Ergenekon, özel, özel olduğu kadar da tehlikeli bir devlet anlayışının dışa yansımasıdır. Örgütsel ve düşünsel olarak dayandığı arka planın, uzun yıllar dış dinamiklerce desteklendiği gerçeğini de unutamayız.
2-Ergenekon olayı/operasyonu nasıl tanımlanmalıdır? Konu yerel dinamiklerin ön planda olduğu bir dava mı, yoksa uluslararası güç merkezleriyle irtibatlı bir süreç olarak mı değerlendirilmelidir? Ortada ciddi, köklü bir tasfiye çabası görüyor musunuz? Böyleyse kim kimi ya da hangi güçler hangi güçleri tasfiye etmektedir?
Ergenekon davası, iç ve dış dinamiklerin örtüşmesinin sonucudur denebilir. Türkiye gibi dünyaya egemen sisteme bağımlılığı fazla olan ülkelerde, önemli gelişmeler ve davalar sadece iç veya sadece dış dinamiklerle gerçekleşemez. Türkiye’de, Cumhuriyetin bidayetinden beri sözünü ettiğimiz devlet anlayışının sorgulanmasını ve tasfiyesini isteyen iç dinamikler vardı. Ne ki, bu iç dinamikler tek başına ve dış güçlere rağmen Ergenekon tipi devlet anlayışını ve yapılanmasını sorgulayamamıştır.
Uluslararası güç dengelerinde meydana gelen değişimler, yeni ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçlar çerçevesinde Türkiye’den beklenenler, dış dinamikleri, iç dinamiklerle mahdut bir uyuma zorlamıştır. Bu uyumun doğurduğu fırsat, Ergenekon’u tasfiye imkanını sağlamıştır. Bu cihetten baktığımızda, iç ve dış dinamikler, tasfiyenin bir tarafını oluşturuyor.
Öte yandan ortaya çıkan bilgi ve belgelerden anlaşıldığı kadarıyla iç ve dış gelişmeleri değerlendirmede ordu içinde de darbe yanlıları ve artık darbe yapılamaz diyenler şeklinde bir farklılık oluşmuştur. Darbecilerin, darbe yapılamaz diyenleri hedef alması sonucu, ordu içinde düşünsel temelde değil de düşüncelerin uygulanabilirliği bakımından bir saflaşmaya ve bu saflaşmanın da belirli ölçüde zorunlu bir tasfiyeye yol açtığını söyleyebiliriz.
Bütün bunlara rağmen köklü bir tasfiyeden ziyade iç ve dış dinamiklerin zorlaması sonucu, süregelen yapının törpülenmesinden, sınırlandırılmasından ve siyasal yapının önünün bir miktar açılmasından söz edilebilir.
3-Davanın gelişim seyrinde gördüğünüz çelişkiler ya da zaaflar nelerdir? Ergenekon olayının bundan sonra nasıl şekilleneceğini tahmin ediyorsunuz; daha önemlisi de nasıl gelişmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Ergenekon davasında iki önemli zaafın olduğu inancındayım. Birincisi, Ergenekon’u besleyen fikri arka plan yeterince sorgulanmıyor. İkincisi, Ergenekon’un çatı katına çıkılamıyor.
Ergenekon’un fikri arka planı ve devlet zihniyeti sorgulanmalı, yargılanmalı ve tekrarının önü, anayasal ve yasal değişikliklerle alınmalı, gizli ve gerçek devlet olarak tanımlanan ordu, haddini bilen bir güvenlik kurumuna dönüştürülmelidir. Hakeza bu yapılanmanın çatı katında korunan ve saklananlar da ortaya çıkarılıp yargılanmalıdır. Davanın bu yönde gelişmesi, iç dinamiklerin talebidir. Ne var ki, dış dinamiklerin davanın olması gerektiği kadar genişletilmesine razı olacaklarını sanmıyorum. İçerideki mukavemet ve AKP iktidarının kararlılığındaki kırılganlıklar da dikkate alınırsa, davanın sözü edilen iki zaafı koruyarak sonuçlanması muhtemeldir.
4-Ergenekon olayına yaklaşımda İslami camianın bakış açısını ve tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İslami camia kavramı, çok geniş bir yelpazede yer alan ve önemli farklılıklar içeren düşünsel ve örgütsel yapılanmaları ihtiva ettiğinden dolayı bütün bunların toplamı için ancak genel bir değerlendirme yapılabilir. Şöyle ki, İslami camia, Ergenekon’un düşünsel ve örgütsel tasfiyesini isteyen iç dinamiklerin önemli bir ayağını, konuya ilişkin toplumsal talebin önemli bir kesitini oluşturuyor. Ancak İslami camianın tutumunda, demokratlar, liberaller ve Kürt ulusalcılarında olduğu gibi tutarlılıklar ve tutarsızlıklardan söz etmek mümkündür ki, bu konuyu ayrıca mufassal olarak değerlendirmek gerekir.