Edward Said bir yıl kadar önce aramızdan ebedi hayata göçtüğünde birçokları Ortadoğu'nun son entelektüelinin yitirildiğini yazmışlardı. Aydın olmanın onurunu taşıyan, kalem tutan elleri taş da atan Edward Said göçmüştü. Sadece aktif bir mücadele insanı ve sorumlu bir aydın değildi Said. En önemli özelliği, aydın olmanın gerçek anlamını; tarihe şahit olmayı unutmamış olmasıydı. Zamanına ve çağına şahitlik yapmayı unutmuş "aydın"lardan değildi, Filistin davasının geçirdiği merhalelere yazdıkları, dersleri ve konferansları ile tanıklık etmişti.
Elimizde Edward Said'in ölümünden önce yazdığı son yazıları içeren bir kitap var. Kitap Edward Said'in 2000 ile 2002 arasında çeşitli dergi ve gazetelerde Filistin sorunu üzerine yazdığı yazılardan oluşuyor. Bu anlamı ile kitap Said'in vefatından önce Filistin sorunu ile ilgili olarak ulaştığı son düşünce çerçevesini barındırmakta.
Oslo Süreci ve Sonrası:
Said'in elimizdeki kitabına alınan son yazılarına baktığımız zaman ölümünden önceki süreçte temel olarak iki şeyi işlemeye çalıştığını görüyoruz. Bunların birincisi Oslo Süreci ve sonrasında Filistin davası.
Oslo Süreci'nin artı ve eksilerini tarafsız bakış açısıyla değerlendiren Sait temel olarak Filistin İntifadası sürecinin genel karakterini çiziyor. Kendisi de bir zamanlar birçok Ortadoğulu aydın gibi Oslo sürecinden ümit var olmuş ve sürecin Filistin halkının ağır yaralarını iyileştirmese de pansuman edebileceğini ummuş olan Said, bu kitapta "Oslo sürecinin" bitişine kesin olarak şahitlik ediyor. Said'in net olarak vardığı yer Aksa İntifadası sürecinin Filistin davasının önümüzdeki yüzyıllını belirleyecek şekilde temel ve anlamsal bir değişiklik yaratmış olması.
Kitapta Oslo sürecinin tahlili yanında temel başlıkları ile sürecin anlamı ve içerdiklerini, süreç boyunca İsrail'in yayılmacı politikasını, direniş ekseninin kapsamlı ve özet bir tarihini de okumak mümkün. Kitap boyunca Oslo sürecinin ümit vaat eden günlerinden sürecin "tamamıyla bir fiyasko"ya dönüştüğü günlere kadar bir panorama izliyoruz. Özellikle Said'in, Filistinlilere vaat edilen ancak hiçbir zaman gerçekleştirilmeyen süreci, "Godot'u Beklerken" aforizması ile tanımlaması ve Filistin halkının bu beklemeden bıkıp, ayağa kalkmasının nedenlerini anlatması dikkate değer.
Bu anlamı ile bu kitap Said'in kaleminden bir tarihçi edasıyla, Filistin davasının son 15 yılını öğrenmek isteyenler için bir başucu kitabı niteliği taşıyor.
Aksa İntifadası'nın Çizdiği Tarih
Kitapta Aksa İntifadası'nın başlangıcından bu yana geçirdiği dönüşümü de görmek mümkün oluyor. Ariel Şaron hükümetinin iktidar oluşu, İsrail'in Siyonist politikalarında dizginlenemeyen boyut, Filistin halkının geçirdiği dönüşümler ve direnişin kitleselleşmesi Sait'in kaleminden aktarılıyor.
Süreci hem içeriden görecek kadar yakın hem de dışarıdan değerlendirebilecek ölçüde yabancı olan Said'in yorumları çok önemli eleştirel bir yön de barındırıyor. Said'in bu yazılarının Aksa İntifadası'nı tanımak isteyenler açısından önemi yıllar geçtikçe daha da çok anlaşılacak.
Filistin'in Kimliği ve Said
Said'in ölümünden önceki süreçte kafa yorduğu ikinci konu da Filistin'in ve Filistinlilerin neliği. Edward Said bu kitapta bir Hıristiyan, bir Filistinli, bir İsrailli, bir doğulu, bir batılı, bir aydın, bir mülteci olarak var. Tüm bu çelişen ve birbirini tamamlayan kimlikler içerisinde Said'in kendini yaratma mücadelesini ölmeden önce hayat muhasebesi yapan birinin son sözleri gibi dikkatle okumak gerek. Said yaratılmış ve kazanılmış kimlikleri yanında kendisine tarihten ve cografyadan miras kalan kimlikleri de adalet yeni bir duruşun imkanları olarak değerlendiriyor. Said'in duruşu ve kimliği sadece bir içsel muhasebeyi değil, Filistin halkının ve Ortadoğu'nun kendine dayatılan ve modern toplumun ürettiği kimliklere karşı yeniden kimliksel yaratım sürecinin bir özeti niteliğinde de.
"Ben son Yahudi entelektüeliyim. Siz başka hiç kimseyi bilmiyorsunuz. Sizin diğer tüm Yahudi entelektüelleriniz şimdi birer kasaba avukatı. Ben ise sonuncuyum. Adorno'nun tek hakiki takipçisi. Şöyle söyleyeyim: Ben bir Yahudi-Filistinliyim."
Said'in bir Yahudi entelektüeline yönelik bu sözleri Filistin davasının haklılığı kadar, kültürel ve tarihsel olarak yüzyılın kimlik sorununa önemli bir eksen çizdiğini ortaya koyuyor. Filistin sahnesi, "medeniyet çatışmaları", "medeniyetlerin diyalogu" tezlerinin yok olduğu ve tarihin net olarak zulmedici güçler ile buna karşı çıkanlar arasındaki bir çatışma olduğunu gösteren bir aynaya dönüşüyor. Üstelik bu sözler, Siyonizm ideolojisinin masum bir halk hareketi değil bir suç ve bir soykırım ideolojisi olduğunu tüm çıplaklığı ile ortaya çıkarmıyorsa ne çıkartabilir ki?
Said'in cesur, kendinden emin sözleri adeta iki intifada kıyamı ile tarihini şereflendirmiş Filistin halkının onurunu ve öz benliğini yeniden kazanmasını sembolize ediyor.
Son olarak kitapta Said'in 11 Eylül sonrası sürece ve küresel imparatorluğun yayılma eğilimine karşı duruşuna da şahit olmak mümkün. Bu yazılar özellikle kitabın son bölümlerine konulmuş. Said dünyanın genel gidişatından kaygı duyan her aydın kişi gibi sürece muhalefeti besleyecek ve alternatif güçlerin imkanlarını arttıracak bir perspektiften bakıyor.
Filistin Tarihini Said Ailesinin Tarihinden Okumak: Yersiz Yurtsuz
Elimizdeki ikinci kitap ise Said'in bir nevi vasiyeti. Bir hayat muhasebesini bir kitaba sığdıran Said daha kapakta bizi nelerin beklediğini ele veriyor: "Yersiz yurtsuz". Said'in kişisel serüveni oldukça ilginç. Bir halkın gelgitleri, kimlik çatışmaları, yurtsuzlaştırılması, geri dönüş hakkı üzerine bir hülasa Said ailesinin hayatı. Filistinli olmayı inkar eden gönüllü olarak İngiliz kimliğini benimsemiş bir babanın, tüm Ortadoğu coğrafyasının çileli ve sabırlı anaları gibi bir annenin, aydın bir aile muhitinin, Müslüman toplum içerisinde gayri-Müslim bir azınlığın ferdi olmanın tüm izlerini taşıyor Said. Ötesi birçoğumuz için kültür bombardımana tutulduğumuz şu yüzyılda hiçbir önem taşımayan bu izler Said gibi sorumlu bir entelektüelde birer muhasebe alanı oluyor ve birer açılım alanı da ayni zamanda. Said Oryantalizmin işgali altındaki bir coğrafyanın "kendini inkar etmeyen" aydını olarak karşımıza dikiliyor. Batı'da yaşayan, bir batılının dilini bir Batılıdan daha iyi bilen ancak "onlardan" olmaya direnen biri olarak meydan okuyor bizlere. Bu onurlu tavır ise bir halkın nasıl olup da yüzyıldır boyun eğdirilemediğini ortaya koymuyor mu?
Yersiz Yurtsuz, Said'in otobiyografisinden bir kesit: Çocukluk ve ilk gençlik yıllarının yani hayatına yöne verdiği zamanların muhasebesi. Kanser olduğunu öğrendiği 1991'de yazmaya başladığı anılarının arka planında, dünyamızın bir dönemi resmi geçit yapıyor: İkinci Dünya Savaşı, Filistin'in yitirilişi, İsrail'in kuruluşu, Mısır'daki krallık rejiminin sona erişi, Nasır yılları, 1967 Savaşı, Filistin hareketinin doğuşu ve Filistin davasının yeniden kazanılışı, Lübnan İç Savaşı ve Oslo Barış Süreci... Önde ise, Said'in 'özel' dünyası: Kendisine tiyatro, edebiyat ve müzik sevgisi kazandıran, bir çeşit aşk-nefret ilişkisi yaşadığı annesi; muhafazakarlık ile İngiliz kimliği arasında sıkışıp kalmış bir baba, kardeşleri ve diğer yakınları ile hülasa bir Ortadoğu coğrafyası...
Kudüs'te doğan, Mısır'da İngiliz eğitimi alana, ABD'de öğrenim gören ve akademik faaliyetlerini ABD'de ilerleten ve yersiz yurtsuzluğu bir zenginlik ve bir çatışma alanı olarak benimseyen Said'in, benliğini her yerde "dışarıdan" biri olarak kuruşunun hikayesi...
Ortadoğu'nun son 'entelektüel'inin mirası elbette ki Filistin davası ve başlangıcından ölümüne dek destek olduğu Filistin İntifadası'dır. Elimizdeki kitap ise, onurlu bir adamın kimliği ve kimlik çatışmalarını tanımak ve Filistin davasının yakın tarihinin bir özetini okumak isteyenler için bıraktığı mirastan küçük bir parça. Bu miras Ortadoğu'nun geleceğine dair söyleyecek sözü, düşleri olanlar için. Bu miras Ortadoğu'nun bugününde ezilenler ve bu coğrafyada varolma savaşı verenlere emanet. Bu miras hepimizin...
Yersiz Yurtsuz, Edward W. Said, Otobiyografi
Türkçe'si: Aylin Ülçer,
İletişim Yayınları, 2003, İstanbul
Yeni Binyılda Filistin Sorunu, Edward Said
Türkçe'si: Ahmet Cüneyt- Ali Kerem- Nuri Ersoy
Aram Toplum, Ocak 2002, İstanbul