Genelkurmay Başkanlığı Karargahı 8 Ocak günü bir açılışa daha1 sahne oldu. "Değişimi fark edemeyen toplumlar, kendi iradeleri dışında oluşan sonuçlara katlanmak zorunda kalacaklar" sözleriyle Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu Genelkurmay Strateji Dairesi bünyesinde kurulan Stratejik Araştırmalar ve Etüt Merkezi'nin (SAREM) kuruluş gerekçesini izah ediyordu. Üst düzey askeri yetkililer ve seçilmiş bir medya grubunun katıldığı davetin sahibi Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükkanıt idi. Fakat gerek SAREM'e ilişkin gerekse Türkiye ve Dünya gündemine ilişkin yaptığı açıklamalarla Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu adeta 'tek adam'dı, hem davette hem de SAREM'in medyaya yansıyan haber-yorumlarında.2
SAREM'in ilgi alanı nedir ve böyle bir kurum hangi amaca ve ihtiyaca binaen faaliyete geçirildi? Öncelikle SAREM'in amacı ve SAREM'e duyulan ihtiyaç konusu açıklığa kavuşmaya muhtaç gözüküyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Laik Kemalist Cumhuriyeti "koruma ve kollama görevi"ni herkesten önce ve çok kendi üzerine vazife edinmiş olduğu malumumuz. SAREM bu koruma ve kollama vazifesinin farklı bir alanda tezahüründen başka birşey değil. Ülkedeki birçok kurumu olduğu gibi strateji ve siyaset üreten(!) kurumları da taraflı ve maksatlı bulan TSK'nın, bilimsel ve milli stratejiler üretme ihtiyacı, bu kurumu teşekkül ettiren itici güç durumunda.
"Milli Güvenlik Politikası esasları ve Türk dış politikalarının askeri yönünün oluşturulmasına katkı sunmak üzere Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Avrupa, Ege, Kıbrıs, Akdeniz, Karadeniz bölgesi SAREM'in ilgi alanı, iç politika ve iç politik konuları, SAREM'in faaliyet alanının dışındadır ve kalacaktır. Ancak, TC Devleti'nin bekası ve milli gücünü doğrudan ilgilendirdiği için, irticai ve bölücü faaliyetlere ilişkin değerlendirmeler, bu genellemenin dışında olup, bu konular doğal olarak bu kurumun ilgi alanı içinde olacaktır." Kurumun başkanı Tuğgeneral Reşat Öğün faaliyet alanlarını böyle tanımlıyor. Öncelikle Kafkaslardan, Balkanlardan vesaireden bahseden ve kendine geniş ufuklu, bir bölge devleti/ordusu olma gibi bir imaj çizenlerin bahsedilen bölgelere dönük 80 yıllık politik tutumları tam bir utanç tablosu. Bosna'da, Kosova'da, Çeçenistan'da, Abhazya'da, Somali'de, Filistin'de nerede duruyor, nasıl bir dil kullanıyorlardıysa aynı çizgiyi devam ettirmek istedikleri açık. İç politikada Türk ve laik kimliği dayatanlar Türk-laik kimliği içselleştirmeyen kişi ve kurumlarla yaşanan süreci şöyle özetliyorlar: "Zorla güzellik olur."
Nasıl ki yapılan her yeni darbe verilen her yeni muhtıra, çıkarılan her yeni ceza kanunu, ağırlaştırılan her müeyyide bir öncekilerin tükendiğinin, işlevsizleştiğinin bir ilanı ise yeni bir strateji merkezinin oluşturulması da ayna anlama geliyor. Çünkü Emekli Korgeneral Erdoğan Öznal başkanlığında kurulan ve YÖK'le işbirliği yapan Stratejik Araştırma ve Etüdler Milli Komitesi (SAEMK) de bugünkü SAREM'e benzer ihtiyaç ve amaçlara hizmet etmesi amacıyla kurulmuştu. Yine Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM), Prof. Ümit Özdağ'ın (1960 İhtilali Milli Birlik Komitesi Üyesi Muzaffer Özdağ'ın oğlu) yönetimindeki çok sayıda emekli ordu mezunlarıyla Ordu/Devlet adına milli strateji belirleme çalışmakta. Dergi, kitap, seminer, internet vb. gibi alanlarda halen yoğun bir çalışma içinde. Bir diğer Strateji kuruluşu ise Dışişleri eski müsteşarı ve emekli büyükelçi Özdem Sanberk'in yönetimindeki Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ise son dönemlerde Kıbrıs ve AB gibi konularda TSK'dan daha çok TÜSİAD'a eğilim gösterince iyice gözden düşmüştü zaten.
SAREM'in açılışının bizzat Genelkurmay Başkanı'nın ve üst düzey askeri personelin gövde gösterisi yapar tarzda kamuoyuna deklare edilişi, stratejik bilgi üretiminde generallerin dizginleri doğrudan ele almasının kaçınılmaz olduğunun, tezahürüydü. Sivillerle işbirliği yapılacağı, akademisyenlerle beraber çalışılacağı vs. gibi sözlerin fazlaca bir önemi yok, Çünkü bu sivil ve akademisyenler genellikle kraldan çok kralcıdır zaten.3 Bu yüzden Batı Çalışma Grubu'nun 'Sivil Takip Kurulu'na dönüşmesi ne kadar anlamlıysa SAREM'de çalışan uzmanların 4 emekli general, 15 akademisyen şeklinde orantılanmış olması o kadar önemlidir.4 Bu açıdan MGK'nın "siyasal iktidarı kontrol ve yönlendirme mekanizması" olmasına benzer bir tarzda "bilimsel iktidar, kontrol ve yönlendirme mekanizması" olarak fonksiyon görmek üzere tasarlandığını anlayabiliriz. MGK'nın, YÖK'ün, Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın, Kartel medyasının tüm çalışmalarına rağmen resmi ideolojiyi ve devleti benimsememekte ısrar eden insanların kitlesel boyutlara ulaşması 28 Şubat darbe sürecini egemenler için muaccel bir zaruret haline getirmiş, parti kapatma, okul kapatma, başörtüsü yasağı. Batı Çalışma Grubu, Sivil Takip Kurulu derken nihayet Genelkurmay Basın Bilgi Merkezi ve SAREM'li günler, aylar ve yıllar birbirine eklemlenir olmuştu. Darbenin bir günde, bir ayda veya bir yılda tamamlanan bir süreç olmayacağı üzülerek de olsa kabullenilmiş ve "bin yıl sürecek" bir mücadeleden dem vurulmuştur. İşte SAREM de bu "bin yıl sürecek 28 Şubat süreci"nin 2002 model bir enstrümanından başka birşey değil.
Kafkaslardan başlayıp Balkanlara, Avrupa'dan başlayıp Ortadoğu'ya, Akdeniz'den başlayıp Orta Asya'ya stratejik ve taktik politikalar üretme iddiaları tek kelime ile hikayedir, masaldır, aldatmacadır. ABD ve İsrail eksenli politikalara payanda olarak mevcudiyetini sağlayan laik-kemalist sistemin ABD ve İsrail politikalarının dışında hareket etme ihtimali sıfırdır. Bu sistemin stratejik bir bilgi üretiminden değil olsa olsa üretilmiş politikalara eklemlenmeyi kolaylaştıracak uyarlama çalışmasından söz edilebilir.
Kurum başkanı Tuğgeneral Reşat Ogün'ün "Devletin bekası ve Milli gücünü doğrudan ilgilendirdiği için irticai (İslami) ve bölücü (Kürt sorunu) faaliyetler doğal olarak bu kurumun ilgi alanı içinde olacaktır" sözleri SAREM'in ve bünyesinde yer aldığı TSK'nin "değişmez, değişmesi teklif dahi edilemez" hassasiyetlerinin daha bir keskinleşeceğinin, daha bir sertleşeceğinin fakat tüm bunların sözde bilimsel bir metodla icra edileceğinin çok açık göstergesidir.
Militer demokrasinin, Kemalizmle rafine edilmiş Cumhuriyetin Türk Tarih Teziyle, Güneş Dil Teorisiyle başlayan sözde bilimsel çalışmaları bugün YÖK eliyle, BÇG eliyle, SAREM eliyle sözde bilimsel özde dogmatik, totaliter ve otoriter gayretlerle insan ve ülke gerçeğini inkar etmeye, asimile etmeye eğer beceremezse, hiç değil saptırmaya inatla devam edeceğini gösteriyor.
SAREM'in kuruluşu yine alkışlarla, övgülerle karşılandı ve derin analiz yeteneğine sahip gazetecilerin değerlendirmelerine sahne oldu.5 Soygun artıyor; baskı artıyor; fakirlik, çaresizlik artıyor. Ülkedeki haramilerin gücü, kudreti, parası, mülkü, sefahati, tüketimi artıyor. İslam'ın hayata yansıyan yüzünü, kendi dilini okuyup-yazmak isteyen Kürt insanının talebini, işçinin-emekçinin alınterinin bedelini inkar eden despotik tutumlara SAREM olsa olsa tuz-biber olur. Ama nereye kadar?
Dipnotlar:
1- 8 Ocak 1999 tarihinde Genelkurmay bünyesinde faaliyet gösteren Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Basın Bilgi Merkezi kurulmuş ve seçilmiş davetlilere brifing verilmişti. Bkz. Kerem Kaan Sözer "Karargah Ajansı Bildiriyor!" Haksöz Dergisi Şubat 1999.
2- Burhan Ayeri'nin "SAREM'in tanıtım toplantısı Org. Kıvrıkoğlu'nun basına her türlü konuyu içine alan brifingi şeklinde geçti." (Akşam, 11.01.2002) sözleri ve benzeri değerlendirmeleri için bakınız: Fikret Bila, "Paşa'dan Sitem" (09.01.2002, Milliyet), M. Ali Birand "Genelkurmay Sivile Açılıyor" (10.01.2002, Posta), Hasan Cemal "Ulusal Güvenlikte Siville Askerin İşbirliği" (10.01.2002, Milliyet), M. Ali Kışlalı "Asker Eğitiyor" (15.01.2002, Radikal).
3- Hukukçu, Hakim, Anayasacı vb. sıfatları üzerinde taşıyan Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'e ait bir örnek vermek Türkiye'de benzer sıfatlar taşıyanlara dair önemli bir gösterge sayılabilir. Bumin, "Cumhuriyet ve Atatürk" panelinde şu sözleri sarfediyor: "Anayasayı siviller hazırlarsa mükemmel, askerler hazırlarsa yanlış olur, görüşüne katılmıyorum. Sivillerin bir anayasa düzenleyeceğini sanmıyorum." (14.02.2002, Radikal).
4- TSK'da eğitim ve (demokratik) değişim konularında doğrudan bir bağ kurulduğunu görüyoruz. Org. Kıvrıkoğlu'nun: "Mastır ve doktoralı subay sayısı her yıl artıyor. Şu anda subaylarımızın %20'sî yani 7010 subayımız mastır ve doktora sahibi. Köklü değişim ihtiyaçları için kollektif zekayı ve organizasyonu esas alan bilimsel çalışmalar (yapıyoruz). Hasan Cemal "Ulusal Güvenlik..." (10.01.2002, Milliyet) Ayrıca benzer bir değerlendirme için Güneri Civaoğlu'nun "Subaylarından beşbin'inden fazlası mastır ya da doktoralı olan bir camia 3. milenyumda demokrasiyle dansın uyumunu yansıtıyor" "3. Milenyumda Ordu" (10.01.2002, Milliyet)
5- M. Ali Kışlalı, Hasan Cemal, Güneri Civaoğlu köşe yazılarında ilk elde göze çarpan isimlerdi. Fakat Haber Türk TV'de komutanların magazin ve spor birikimlerine kadar tüm ilgi alanlarını derin bir hayranlıkla izleyicilere uzun uzadıya aktaran Deniz Arman, Cengiz Çandar, Can Ataklı, Hakan Aygün ve Taki Doğan diğer TV'lere "Mehmetçik Gazetecilik" dersi verdiler.