Filistin'de 25 Ocak 2006 tarihinde yapılacak olan Meclis seçimleri için bir yandan geri sayım sürerken, seçimleri etkisiz kılmaya ya da tümden engellemeye yönelik senaryolar da giderek yoğunlaşmakta. Seçim kararının alındığı tarihten bu yana İsrail-Hamas'ın seçimlere katılımının engellenmesi hususunda ısrarlı. Hamas'ın bir terör örgütü olduğunu, dolayısıyla Filistin Meclisi'nde temsil edilmemesi gerektiğini söyleyen İsrail, Filistin Özerk Yönetimi (FÖY)'ni, Hamas'ın seçimlere girmesinin engellenmemesi durumunda seçimlere müdahale etmekle tehdit etmişti. Bu müdahalenin nasıl gerçekleşeceği konusu net olmamakla beraber, Siyonist yönetimden gelen son açıklamalar, muhtemelen Kudüs'te yaşayan Filistinlilerin seçimlerde oy kullanmalarına izin verilmeyeceğini gösteriyor.
132 üyeli Filistin Parlamentosu için yapılacak olan seçimlere Hamas'ın sokulmaması konusunda ABD ve AB de İsrail ile hemfikirler. ABD yönetimi bu konuda İsrail ile aynı kaygıları paylaştığını defalarca dile getirmişti. Son olarak AB de aynı koroya katıldı ve bizzat AB Konseyi Dış İlişkiler Sorumlusu Javier Solana'nın ağzından Hamas alerjisi resmen ifade edildi. Üstelik Hamas'ın seçimlere sokulmaması konusunda Filistin Özerk Yönetimi'ne baskı yapan İsrail ve ABD'den farklı olarak, Solana, doğrudan Filistin halkını tehdit eden bir söylemi tercih ediyordu. Eğer seçimler Hamas'ın galibiyetiyle sonuçlanacak olursa AB'nin Filistin Yönetimi'ne yardımı keseceğini bildiren Solana, böylece AB demokrasisinin sınırlarını da çizmiş oluyordu. Bilindiği üzere Filistin Yönetimi'ne dışarıdan yapılan yıllık 1 milyar dolar civarındaki yardımın dörtte birini AB karşılamakta. Kısacası Filistin seçimleri bu şekilde İsrail ve ABD baskısı yanında bir de AB şantajına konu olmakta.
Tüm bu tabloya karşılık el-Fetih önderliğindeki FÖY'ün nasıl bir tutum geliştireceği henüz netleşmiş değil. Mahmut Abbas yönetimi Filistin halkı ile harici baskılar arasında sıkışmış halde. Bir yandan İsrail ile müzakere sürecinin devam etmesini ve ABD ve AB ile ilişkilerde de sıkıntı yaşanmamasını istemekle beraber, bir yandan da halkın tepkisini hesaba katmak durumunda. Aslında Mahmut Abbas yönetiminin Hamas'ın seçimlere katılımından rahatsızlık duyduğu açık ve bu sadece dışarıdan yöneltilen baskılardan da kaynaklanmıyor. El-Fetih hareketi ciddi bir kriz içinde ve seçimlerde büyük bir hezimete uğramaktan korkuyor. Arafat'ın Ramallah'ta Siyonist işgalcilerce kuşatıldığı günlerde belirginlik kazanan ve bilhassa da Arafat'ın ölümüyle derinleşen bu kriz el-Fetih'i bölünmenin eşiğine getirmiş durumda. Arafat'ın sağlığında her şeye rağmen karizmatik liderlik etkisiyle arka plana itilen, bir tür halı altına süpürülen bu kriz, Arafat sonrası dönemde giderek büyüdü.
Arafat'ın ölümü üzerine el-Fetih'in başına getirilen Mahmut Abbas'ın liderlik boşluğunu doldurması zaten beklenmiyordu. Hareketin daha etkili ismi olan Mervan Barguti'nin cezaevinden sembolik adaylığı el-Fetih tarafından kabul görmeyince tek aday olarak katıldığı seçimlerde FÖY'ün başkanlığına seçilen Mahmut Abbas çaresiz biçimde gelişmeleri izlemekte. FÖY öncelikle sonuçsuz barış sürecinin bedelini ödemekte. 1994'te başlayan Oslo sürecinden bugüne sürdürülen müzakere sürecinde Siyonistlere verilen onca tavize rağmen FÖY'ün Filistin halkına kazanım olarak sunabileceği şeyler çok sınırlı. Öte yandan Özerk Yönetim kadroları hantal bir bürokratik mekanizma içinde boğazlarına kadar yolsuzluğa batmış haldeler. Filistin kentleri etrafında bir yandan askeri kuşatma sürerken, diğer yandan ekonomik ambargo ve işsizlik halkın belini bükmekte; Kudüs'ün statüsü konusunda en küçük bir ilerleme sağlanabilmiş değil; üstelik Filistin topraklarını paramparça eden duvar inşaatı hızla sürüyor.
El-Fetih'in başını çektiği Filistin Özerk Yönetimi'nin bu zaaf görüntüsüne karşın Hamas ise giderek sokağı kuşatıyor. ABD ve İsrail propagandasının tüm dünyada yıllardır sürdürdüğü Hamas aleyhtarı karalama kampanyalarını Filistin halkı umursamıyor; belki de bilakis bu kampanyalar Hamas'a sempatiyi artırmakta. Bunun sonucunda el-Fetih'teki çözülme görüntüsüne karşın, son yıllarda Siyonistlerin saldırganlıklarına ve katliamlarına çok sık muhatap olmasına rağmen Hamas disiplinli ve canlı konumunu korumakta. Şüphesiz hareketin uzun yıllardır geliştirdiği ve fedakarlıklarla büyüttüğü sıkı ve kuşatıcı örgütlülüğü bu sonuçta çok belirleyici olmuştur. Sadece silahlı mücadele yürüten bir direniş hareketi olmakla kalmayıp; halkın sosyo-ekonomik taleplerine, ihtiyaçlarına da cevap vermeye çalışan, eğitim faaliyetleriyle siyasi bilinç yanında kültürel diriliğe de önem veren bir hareket olan Filistin İslami Direniş Hareketi, Hamas, bugün sadece bilinçli siyasi kadroların değil, tüm Filistin halkının tercihi olma iddiasını gerçekleştirme yolunda.
Belediye Seçimlerinin Gösterdiği
Hamas'ın Filistin halkı arasında sahip olduğu konumun net göstergelerinden biri 15 Aralık 2005 tarihinde yapılan belediye seçimleri oldu. Dördüncü ve son turu yapılan bu seçimlerde Batı Yaka'nın 4 büyük kentinin (Nablus, El-Bire, Ramallah ve Cenin) belediye başkanlıkları ve şehir meclisleri için oy kullanıldı. Geleneksel olarak Hamas'ın Gazze'de güçlü, Batı Yaka'da ise zayıf olduğu bilinir. Bu yüzden daha önceki seçim turlarında Gazze'de Hamas'ın performansı sürpriz sayılmamıştı. Ama şimdi geleneksel olarak el-Fetih'in güçlü olduğu kabul edilen Batı Yaka'da da seçimlerin Hamas'ın zaferiyle sonuçlanması Filistin toplumsal yapısında ciddi bir dönüşüm yaşandığının göstergesi olarak algılanmakta.
Seçimlerin yapıldığı Ramallah dışındaki tüm Batı Yaka kentlerinde Hamas listeleri büyük farklarla seçimleri kazandılar. Toplam oyların % 51'ini almayı başaran Hamas mensupları karşısında Demokratik Cephe'nin de içinde yer aldığı ve el-Fetih'in önderliğinde oluşturulan koalisyon ise Hamas'ın yarısı kadar dahi oy alamadı. Gerek Siyonistlerin tehditleri, gerekse de uluslar arası çapta sürdürülen tüm aleyhte kampanyalara karşın Filistin halkının Hamas'tan yana tavır koyması sadece Hamas'ın gücünün değil, Filistin halkının direngen kimliğinin de bir göstergesi sayılmalıdır.
Seçim sonuçlarının ortaya koyduğu bir diğer dikkat çekici husus ise Hamas'a rakip olarak el-Fetih'ten ziyade Halk Kurtuluş Cephesi'nin öne çıkması. Kent merkezlerindeki sandalye dağılımına bakıldığında Cephe'nin el-Fetih'e yakın bir sayı elde etmiş olduğu görülüyor. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi George Habbaş'ın kurucusu olduğu Marksist kökenli bir hareket. El-Fetih ile birlikte Filistin Kurtuluş Örgütü içinde yer almakla birlikte genelde FÖY'ün uzlaşmacı çizgisine karşı bir tutum izlemekte. Hareketin lideri Ahmet Saadet halen FÖY tarafından hapiste tutuluyor. İsrail eski Turizm Bakanı Rehavam Zeevi'nin öldürülmesi eyleminden dolayı Siyonistlerce suçlanan Ahmet Saadet, eylemi gerçekleştirdiği iddia edilen 4 hareket üyesi ile birlikte 2002 yılından beri cezaevinde. Bilindiği üzere örgüt Zeevi eylemini Habbaş'tan sonraki lideri Ebu Ali Mustafa'nın bürosunda Siyonistlerce füze ile vurularak katledilmesine misilleme olarak gerçekleştirdiğini açıklamıştı.
Hamas'ın zaferi yanında, Batı Yaka seçimlerinde Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin elde ettiği sonuçlar ileriye dönük olarak Siyonistlerle uzlaşma eğilimi taşıyan çevreleri sıkıntıya sokacak gibi. Sonuç olarak seçimlerin genelde Filistin halkının iradesini direnişten yana koyduğuna işaret ettiği söylenebilir.
Seçim sonuçlarının FÖY'ün sıkıntısını katmerleştirdiği kesin. Yaklaşık 1 ay sonra yapılacak olan Filistin Yasama Meclisi seçimlerine el-Fetih son derece moralsiz ve dağınık bir biçimde girmekte. ABD-İsrail baskısını gerekçe gösterip seçimlere Hamas'ı sokmamak alternatifi son günlerde biraz daha fazla gündeme gelmekte. Bundan ziyade ise seçimleri ertelemek ve kazanılan zaman içinde derlenip, toparlanma çabalarına yoğunlaşmak ihtimali de el-Fetih çevrelerinde dillendirilen alternatifler arasında. Bu tür teşebbüslerin el-Fetih'e kazandıracaklarının oldukça muğlak olmasına karşın, kaybettireceği çok ciddi şeylerin olduğu kesin. Öncelikle baskılar neticesinde ya da çıkarcı kaygılarla atılacak bu tarz bir adımın en başta halktan ciddi tepki görmesi ihtimali çok kuvvetli. Kaldı ki, demokrasi adına başlatılan bu sürecin ilk aşamasında karşılaşılacak bu tür bir durum "Filistin demokrasisi"nin daha doğum aşamasında el-Fetih eliyle boğulduğunun bir göstergesi sayılacaktır.