Bu sömürgeleştirmenin asla unutulmaması gerekir. Batı'daki güç mekanizmaları üzerinde kayda değer bumerang etkisi oldu. Bir dizi sömürge modeli Batı'ya geri getirildi.
-Michel Foucault-
Emperyalizm genellikle başkasına yapılan bir şey olarak algılanır.Baskın devletler -geçtiğimiz 500 yılda ezici bir üstünlükle Avrupa ve Kuzey Amerika devletleri- yabancı güçsüz devletlere askerî, politik ve kültürel hâkimiyetini dayatıyor. Bu yabancı halklar emperyalizmin daima negatif etkilerine katlanmak zorunda kalan taraf oluyorlar. Emperyalizm “orada” sömürgelerde var olan bir gerçek; emperyal ulusların kendi iç politikaları, sömürge tarihi ve uygulamalarına kıyasla daha az politik ve analitik ilgi çekmekte.
Aslında,500 yıllık emperyalizm uygulamasınınmetropol merkezleri üzerinde derin ve kalıcı etkileriolmuştur. İkonografisinden yedikleri yiyeceklere, etnik kompozisyonundan ırksal ideolojilerine Avrupalı insanlar çekirdekten emperyalizmin varlığı ve tarihi ile şekillenmiştir. Bu makale dizisi, emperyalizmin onu uygulayan ülkelerin siyasi ve sosyal yapısını derinlemesine şekillendirdiği spesifikbir mekanizmaya dayanmaktadır: Emperyalizmin bumerang etkisi.
Özel olarak, “emperyalizmin bumerang etkisi” emperyalistlerin, sömürgelerini, daha sonra metropollerde marjinal gruplar, hükümlüler ve alt kesim üzerinde kullanabilecekleri kontrgerilla, sosyal kontrol ve baskı metotları için bir laboratuvar olarak değerlendirmesi şeklinde tarif edilebilir. Yetersiz ahlaki ve yasal kısıtlamalar ile emperyal güçler sömürgeleri üzerinde yeni teknolojilerini ve sosyalhiyerarşilerini test edebilecekleri sınırsız eylem üstünlüğüne sahip olmuştur. Bir zamanlar emperyal güç yolu ile inceltilmiş personel ve bilgi döngüsü bu baskıcı yöntemleri koloniler üzerinde uygularken şimdi ana yurduna dönüyor.
19. ve 20. yüzyıllardaki büyük Avrupa emperyalizmi döneminde sömürgelerde sayısız teknik, ideoloji ve uygulama geliştirildi ve Avrupa’ya getirilerek marjinal gruplara, muhaliflere ve toplumdan dışlanmış kimselere karşı kullanıldı. Bazen tüm sömürge kurumları metropolislere geri getirildi. Diğer zamanlarda da sömürge savaşlarından kaçan ve emperyal ülkeye yerleşen göçmen popülasyona karşı belirli kontrgerilla taktikleri kullanıldı. Neo-emperyalizmin bugünkü döneminde bumerang, çoğunluk beyaz uluslarının öznelliğini derinden etkilemeye vesolcu işçi sınıfı ile egemen sınıflar arasındaki mücadele alanını yapılandırmaya devam ediyor.
Emperyal Bumerang ve Nazi Almanya’sı
“Emperyal bumerang” terimi ve bununla bağlantılı politik teoriler, ilk defa bilim adamları ve eylemci-entelektüellerin Holokost’un (Yahudi soykırımı) tarihsel deneyimiyle boğuşmaya çalışması sırasında ortaya çıktı. Bazı insanların kafasında şu soru oluşmuştu: Sanatsal, bilimsel ve politik yeniliklerin dünyadaki merkezlerinden biri olan Weimar Almanya’sı nasıl olurda şimdiye kadar şahit olunan en büyük soykırımlardan birine yenik düşer?
Bazıları hâlâ popülerliğini koruyan bir izahla Hitler ve Nazi Almanya’sını istisnai olarak kabul etti. Holokost, garip bir olaydı. Avrupa Aydınlanma hümanizmi ve demokrasisinin geleneklerinden sapma belki de Alman ulusunun kitlesel bir psikozu idi. Diğerleri için Nazi Partisinin yükselişi; Versay Antlaşması, büyük buhran, ilerici Alman muhalefetinin başarısızlığı gibi bir seri beklenmedik makûs tarihi olaya referansla açıklanabilirdi.
Bazı entelektüeller ise daha da derine indi ve sadece Alman toplumunun değil faşizme ve gaz odalarına yatkın geniş Avrupalı kitlelerin de düşünce yapılarını deşifre etmeye çalıştılar. Nazi Almanya’sını Avrupa tarihinin bütünlüğü içine yerleştirdiler, sadece istisnai olarak hâlihazırda var olan Avrupa pratiğindeki çok uç bir tezahür olarak gördüler. Bu kişilerden en bilinenleri “Aydınlanmanın Diyalektiği” kitabında Holokostu Aydınlanma modernliği ve kapitalist endüstri arasındaki çelişki ve gerilimlerin içinde konumlandıran Max Horkheimer ve Theodor W. Adorno’dur.
Farklı iki kişi de Nazi Almanya’sını, Avrupa emperyalizminin dünü ve bugünü içinde konumlandırarak olaya başka bir açıdan baktılar. Siyasi teorisyen Hannah Arendt “Totalitarizmin Kökenleri” kitabında emperyalizmin doğasında olan ırksallaştırma ve toprak genişlemesinin Avrupa faşizminin temellerini oluşturduğunu iddia etti. Avrupa'da totaliterlik, Arendt'in “emperyal bumerang” olarak adlandırdığı durumun bir sonucuydu. Benzer bir şekilde şair ve teorisyen Aimé Césaire “Sömürgecilik Üzerine Söylev” kitabında Hitler’in sadece o güne kadar sömürgeler için rezerve edilmiş Avrupa sömürgeci prosedürleri uyguladığını, barbarca modernite sapması gibi görünen Holokost’un Avrupa emperyal geleneğine sıkı sıkıya bağlı olduğunu savunmuştur.
Bu görüşe göre Hitler’in metotları Avrupa toplumuna çok yabancı değildi. Hitler’in tek istisnası bu metotları Avrupa’nın göbeğinde Avrupalı insanlara karşı uygulamış olmasıydı. Yüzyıllarca Avrupa emperyalizminin en aşırı tahribatlarına maruz kalmış küresel Güney'den bakıldığında, Nazi Almanya’sı çok sıradışı görünmüyordu. İspanyol sömürüsü yüzünden Amerika’da yaklaşık 50 milyon yerli insan öldü; Karayipler’de ve başka yerlerde kölelik içinde yaşamak için Atlantik boyunca 10 milyondan fazla Afrikalı buralara taşındı; hesabı tutulmamış 10 milyon kişi Hindistan'da İngilizler tarafından üretilen kıtlıklarda öldü.
“Emperyal bumerang” terimi, Nazi Almanya’sı tarafından kullanılan özel mekanizmaların sömürge laboratuvarlarında nasıl geliştirildiğini ve emperyalizm uygulamasının böylesine korkunç bir olay için arka plan koşullarını nasıl sağladığını açıklamanın bir yoluydu.
Emperyal Bumerang ve Irk(çılığ)ın Tarihsel İnşası
Belki de Avrupa yönetim sınıfı tarafından geliştirilen en güçlü ideolojik ve esaslı araç, ilk kez sömürgelerde ortaya çıkmış ırkçılığın ideolojisi ve pratiğidir. Dünya nüfusunun ırksallaştırılması -insanlık alanlarının sözde fiziksel ve kültürel özelliklere göre hiyerarşik olarak sınıflandırılması- köle ticareti ve küresel Güney'in ezici çoğunluğunun sömürgeleştirilmesi yoluyla geliştirilmiştir. Bu araç işçi sınıfları da dâhil kendini “beyaz” olarak görmeye başlayan Avrupa toplumunun öz-imgesi haline gelmiş ve ırkın tarihsel inşası, moderniteyi en derinden etkileyen gelişmelerinden biri olmuştur. Irk hâlâ dünyada bumerang etkisi yapmaya devam eden bir sömürge icadıdır.
Ancak bunu daha iyianlayabilmek için ırkın yalnızca bireylerin zihinlerinde oluşmuş bir dizi ön yargı kümesi olmadığını anımsamalıyız. Esasen sömürge yapılarına ve tarihine gömülü bir dizi fiilî uygulamadır. Hollandalı bilim adamı Gloria Wekker'in söylediği gibi “Irk sadece bir ideoloji, inanç ve ifade meselesi değildir. Uygulamalarda, işlerin organize edilmesinde ve yapılma biçiminde kendini gösterir.” Sömürge toplumlarının ırksallaşması zulme karşı kendilerini savunmaları için gerekliydi fakat bu aynı zamanda emperyal gözetim, tahakküm ve şiddet uygulamaları tarafından da üretilmiştir. Böylece, ırkın toplumsal inşasının koloniden metropole ihracı baskı yöntemlerinin ihracı ile iç içe geçmiş ve kısmen bu teknikler ile oluşturulmuştur. Bu, ırkın maddi bir şey olduğunu söylemek demektir.
1950'lerin ve 1960'ların büyük sömürgecilik karşıtı hareketlerinin ortasında, özellikle Frankafon dünyasında sömürgeleştirilmiş entelektüeller, sömürgeciliğin emperyal güçler üzerindeki etkilerini kuramsallaştırdı. Bir başka kişinin onurunu kıran, insanlıktan çıkartan ve karalayıcı tutumların failinin ruhunda bir tepkiye yol açmaması imkânsızdı. Entelektüel Albert Memmi’nin 1957 yılında yazdığı gibi “Sömürge durumu, sömürgeleşmişleri ürettiği gibi sömürgecileri de üretir.”
Emperyalizm Beyaz Avrupa’ya çok cinsiyetçi bir benlik algısı olarak geri döndü. Ann Laura Stoler'in gösterdiği gibi, beyaz cinselliği kısmen sömürgeleştirilmiş kadına karşı geliştirildi: Egzotik, her zaman ulaşılabilir, ırkçı bir korku nesnesi. Devlet düzeyinde, emperyal cinsel kontrol yöntemleri bazen evde toplumsal cinsiyet sınıflandırması için model olarak kullanıldı. Örneğin, 1857'de sömürge Hong Kong'da kurulan genelevlerdeki kadınların teftiş ve hapsedilme usulleri, 1864 Bulaşıcı Hastalıklar Yasasıyla birlikte İngiltere’ye taşındı.
Bugün, emperyal bumerang sadece tarih kitaplarında daire çizmekle kalmaz aynı zamanda küresel siyaseti yöneten, ekonomik gelişmeyi yapılandırmış ve dünya kültürünü beş yüzyıl boyunca etkileyen resmî imparatorlukların mirasıdır ve Avrupa toplumları üzerinde derin bir etkiye sahiptir.
Gerçekten de küresel Kuzey ve Güney arasındaki emperyal hâkimiyet ilişkileri hâlâ devam ediyor. Afrika'daki Frankofon ülkelere Fransa'nın baskısı ve çeşitli yerlerdeki İngiltere-ABD askerî müdahalelerinden Batı'nın uluslararası finans kurumları üzerindeki etkisi ve Avrupa-ABD'nin yabancı ülkelerdeki madencilik faaliyetlerine kadar, emperyalizm ve mirası sürdürülüyor. Kwame Nkrumah'tan Thomas Sankara'ya kadar küresel Güney'deki birçok kişi, sömürgeciliğin neo-emperyalizme dönüştüğünü kabul etti: Fransız bayrağı artık Fada'da dalgalanmayabilir ancak ekonomik sömürü, askerî karışıklık ve diplomatik aldatmacalar hâlâ var.
Eşzamanlı olarak, neo-emperyalizmin etkileri dünya genelinde geri dönmeye devam ediyor. Çağımızın tanımlayıcı kapitalizmi, neo-liberalizm, ilk olarak 1970'lerde Şili'de test edildi. ABD, Salvador Allende'nin solcu hükümetini devirdi ve Amerikalı iktisatçılar yeni kurulan askerî diktatörlüğe tavsiyelerde bulunmak için Şili’ye akın etti. Batı’daki her şeyi; artan eşitsizlikten azalan yaşam beklentilerine, dünyadaki en derin kavramsallaştırmamızdan birbirimizle ilişki kurma yollarımıza kadar etkileyen neo-liberalizm, kısmen (neo) emperyal bumerang etkisinin bir ürünüdür.
Verso Books / 9 Haziran 2020 / Çeviren: Hatice Orhan