2001-2002 Eğitim Öğretim Yılı'nı eğitim politikalarının geçerliliği ve gerçekleşmesi, nitelikli, kaliteli eğitim, okullaşma oranı vs. açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nitelikli, kaliteli eğitimden bahsetmek şu an Türkiye'de mümkün değil. Kaliteli bir eğitim olabilmesi için kaliteli bir hükümetin olabilmesi lazım, kaliteli bir hükümetin olduğu yerde kaliteli bir milli eğitim sisteminden bahsetmek lazım. Kaliteli bir milli eğitim sisteminin yanında kaliteli bir milli eğitim bakanından bahsetmek lazım. Maalesef Türkiye'de bunların hiçbirini bulmak mümkün değil. Son on beş senedir bütçeden eğitime ayrılan pay giderek azalmış, %14'lerden, 2002 bütçesinde %7.4 seviyesine kadar düşmüş. Bu %7.4'ün yaklaşık %86'sı personel harcamalarına gidiyor. Çalışanımız fazla ama aldığı ücret açlık sınırının altındadır.
Biz bakana rağmen eğitim öğretimi devam ettirmeye çalışıyoruz. Türkiye'nin çağdaş ülkeler arasında yer alabilmesi için şu üç şeyi yapması lazım: 1- Sivil siyaset. 2- Sivil medya. 3- Sivil toplum.
Memura %10 zammı bile bulamayan hükümet, 22 milyar dolar batık bankalara aynı gün aktarıyorsa burada sivilleşememe problemi vardır.
Son Kamu-Sen olayı en yakın örnek. Eski genel başkan Resul Akay'ın açıklamaları ve Cumhurbaşkanı'na giden kaset. Bunlar sivilceli sivil toplum örgütlerinin nerelerden beslendiğini gösteriyor. Cumhuriyet tarihinde bu hükümet kadar hesap sorulması gereken başkaca bir hükümet gelmemiştir. Bu hesabı da sivil toplum örgütleri olarak soramıyoruz. 4688 sayılı yasayla grev ve toplu sözleşme mümkün değil. 657 sayılı yasa da devlet memurları önünde pranga gibi duruyor. Bu hükümetten halk adına, eğitim çalışanları adına memnun olan bir tek kesim yok. Tek memnun olan İMF ve Dünya Bankası. Sonuç Afrika ülkelerinin bile gerisinde kalan bir ülke.
MEB zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkarılacağını duyurdu. Bu uygulamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir kere Sayın Milli Eğitim Bakanı 8 yıllık kesintisiz eğitimin hesabını vermelidir. Ne vadettiysek yerine getirdik, alt yapı, öğretmen ve sistem sorunlarını ve de 8 yıllık eğitimin sorunlarını çözdük, diyebilmekte midir? Hayır. İşte vaadlerinden bazıları: Sınıf mevcutları 30'a indirilecek, okullar bilgisayarlı eğitime geçecek, tekli/gündüzlü eğitime geçilecek, ders kitapları değişmeyecek, derslik açığı kapatılacak...
Hiçbir ülkede kesintisiz uygulaması Türkiye'deki gibi değil. İşte diğer ülkelerdeki zorunlu öğrenim süreleri ve aşamaları:
Almanya: 4+4+4= 12
İngiltere: 3+4+5= 12
Fransa: 6+4= 10
Belçika: 6+3+3= 12
İtalya: 5+3= 8
Japonya: 6+3= 9
Türkiye: 8 yıl kesintisiz
Durum bu iken kesintisiz zorunlu eğitimi dayatmanın amacı ne? Olay 8 yıllık eğitime karşı olmak değil, 8-12 yıllık kesintisize karşı olmak. Halbuki gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yeteneklerin doğru bir şekilde ortaya çıkarılması ve yeteneklerine göre yönlendirilmesi kaydıyla Türkiye'de eğitimin 12 yıla çıkarılmasını destekliyoruz. Biz de eğitimciler olarak kademeli geçişin ülke yararına olacağı inancındayız. Kademeli geçiş olmak şartıyla eğitim 12 yıl olmalıdır. Yalnız Eğitim Bakanlığı'nın eğitime bakışı yanlıştır. Lisenin üç yıldan dört yıla çıkarıldığı duyuruldu. Sen üç yıllık eğitimde sınıfta kalmışsın, üç yılda veremediğin müfredatı dört yılda daha çok masrafla nasıl vereceksiniz? Mesele üç veya dört yıl olması değil. Bakanın zihniyetinde, eğitime şaşı bakışında.
Üniversiteden mezun olanların bile istihdam edilemediği bir süreçte eğitim süreci anlamsızlaşmıyor mu?
Buna katılmıyorum. Gerçekten hükümete rağmen, eğitim bakanına rağmen vatanını, milletini, çocuklarını seven bir anlayışla kalitesizliğin daha fazla kalitesizliğe dönüşmemesi için çalışan, eğitimi ayakta tutmaya çalışan eğitim ordusu var. Bunların güzel çalışmaları var. Olumlu neticeler de alınıyor. Olumsuzluklar var diye küsmemeliyiz, çalışmalıyız.
Özel okulların müfredat özerkliği, eğitim öğretim kalitesi açısından devlet okullarıyla ilişkisi ve farkına ilişkin neler aktarabilirsiniz?
Özel okullardaki fark şu: Aynı sisteme tabi, orada da vatandaş, çocuğunu istediği gibi yetiştirme imkanına sahip değil. Halk vergi vermede, askere gitmede seve seve serbest, özgür. Ama bu verginin karşılığını almada özgür bırakılmıyor. Özel okulun avantajı şu: Sınıf mevcudu daha iyi ayarlanabiliyor. Öğretmene üç beş kuruş daha fazla vererek, daha az dersle daha fazla verimli olması sağlanıyor. Benim öğretmen arkadaşım saat 15:00 gibi işi bitince ikinci iş peşinde koşuyor. Bazen taksi şoförlüğü yaparken, bazen pazarda işportacılık yaparken öğrencisiyle karşılaşıyor. Haliyle ertesi günkü verimi de düşüyor. Öğretmen özel okulda devletinkinin iki üç katı maaş alıyor. Öğretmen orada vereceği eğitimi düşünüyor. Bu anlamda devletin yapamadığını yapıyor.
Bugün bir çocuğun devlete maliyeti 1 milyarın üzerinde. Devlet bir milyar harcadığı halde hiçbir kalite elde edemiyor. Özel okullarda devlet bu parayı harcamadan devletin sırtından bu yük kalkıyor. Ama bu kime yarıyor? Parası olan insana yarıyor.
ÖSS'nin ilk ve orta öğretimdeki yeri nedir?
Bugün son sınıfta ÖSS sınavına girenlerin %70'i ilk sene üniversiteye yerleşemiyor. Seneye dersane, özel öğretmen gibi imkanlarla yerleşiyor. Milli eğitim ile ÖSS bir araya gelemiyor. Barışık değil. Ortak karar alamıyor. Ayrı ayrı ülkelerin kurumları gibi sanki. Lisede üç sene klasik usulle ölçme değerlendirme yapılırken üniversite sınavında test tekniğine göre sınav yapılıyor. Geçen seneki ÖSS sonucunu hatırlayalım. 9800'den fazla öğrenci sıfırın altında not almış, 1882 okul birincisi de hiçbir okula yerleşememiştir. Bu sene lise üçüncü sınıf öğrencileri ikinci dönem okula ayak basmadı bile. İzin ve raporla idare etti. Şimdi bu çocukları lise 3 müfredatından üniversite imtihanında soru çıkmadığı için okula gelmemeye mecbur eden anlayış ve eğitimi bu hale getiren zihniyet sorgulanmalı.
İlköğretimde disiplin yönetmeliğinin olmaması ve sınıf tekrarının kaldırılması ileride ne tür sonuçlar doğurabilir?
İlköğretimde disiplin yönetmeliği yoktur. Dolayısıyla öğretmenin öğrenciye tacizi, öğrencinin öğretmene tacizi, velinin öğretmene tacizi gibi çok farklı boyutlarda ali cengiz oyunları yürürlüktedir. Bu sene sınıfta bırakmak yasaklandı. Veliye sorulacak ve öğrenciye sınıf tekrarı yaptırılmayacaktır. Biz geçen sene halka çağrıda bulunduk. Gelin destek olun bize, kalitenin yükseltilmesine vesile olalım diye. Halk gitti lise 1'de sınıf tekrarına kalan üç yüz bin öğrencinin doğrudan sınıf geçirilmesi için Rahşan Hanım'dan aracı olmasını istedi. Belli şekillerde bu çocukların bir üst sınıfa geçmeleri sağlandı. Halkın da hükümet gibi, çocuğum Türkçe'yi mükemmel kullansın, dört işlemi bilsin diye bir derdi yok. Çocuğum bana yük olmadan sınıfı geçsin, etiketi olsun, nereye giderse gitsin diye düşünüyor. Dolayısıyla çocuklar bilimsellikten uzak, sorgulamadan uzak, düşünen beyin olmaktan uzak yetiştirilecektir.
Eğitimin paralı hale gelmesi, ayrıca eğitimde tüketimin körüklenmesi olgularıyla yüz yüzeyiz. Bu konularla ilgili tespitlerinizi alabilir miyiz?
Bugün hiçbir okul müdürünün başarısı okuldaki öğrencilere ne verdiğiyle ölçülmüyor. Başarısı tahsildarlık hizmetlerine bağlı. Okulu bütçeye ve MEB'e yük etmeden yürütme becerisine bağlı.
Ticaret anlayışına havale edilen sistem, servis ihaleleri, kantin ihaleleri, döner sermaye ihaleleri, karne-dergi parası ile bir rantiye kapısına dönüştürülmüştür. Bunun tek sorumlusu var diye yaklaşmak doğru değildir.
Üretim ve tüketim toplumu olarak dünya tüketimi körüklüyor. Ama gelişmiş Avrupa ülkelerine bakıyoruz, önce üretim körükleniyor, üretim sağlanıyor. Sağlanan üretimi bir an önce tüketime dönüştürmek için tüketim körükleniyor. Türkiye'de ise üretim yok. Analar günü, öğretmenler günü, şu günü bu günü yılın üç yüz atmış beş günü dolduruldu. Böyle bir toplumda öyle abartılı bir körükleme oluyor ki çocuk, ailesinin üretmediği şeyi ailesini borçlandırarak tüketiyor.
İmam Hatip Lisesi ve diğer meslek liselerinin durumu ve başörtüsü yasağıyla ilgili kanaatleriniz nelerdir?
Anayasa'nın iki tane özel maddesi vardır: 1- Eğitimde fırsat eşitliği, 2- İlköğretimin ücretsizliği, devletin garantörlüğünde olmasıdır. Meslek liselerine reva görülen 0.2 ve 0.5 katsayı çarpımıyla eşitlik ilkesi zedelenmiştir. Çocukların dersanelere, özel okullara mecbur edilmeleri ile diğer özellik zedelenmiştir.
Bir tek örnek vereyim: Endüstri Meslek Lisesi'nin Elektrik bölümünde okuyan bir öğrenci tek okul olan Elektrik Öğretmenliği'nin tercih ederse orta öğretim başarı puanı (OÖBP) 0.5 ile çarpılacak; bunun haricinde Elektrik Mühendisliği'ni dahi yazsa OÖBP 0.2 ile çarpılacak. Ömründe elektrik ve sigorta görmemiş düz lise öğrencisi Elektrik Mühendisliği bölümüne ödüllendirilmiş olarak girecektir. Bu demektir ki Anayasa'daki ilkeler, meslek liseleri aleyhine karar alınarak, eğitimde fırsat eşitliği engellenerek zedeleniyor. Bunların sorgulanması lazım. Bu hükümetin bunları sorgulayacak dirayette olduğuna da inanmıyorum.
Ayrıca İmam Hatip okullarını kapatmak uğruna meslek liseleri de bu uygulamaya dahil edilmiştir. Bununla birlikte imam hatip lisesi mezunları ve mensupları da olayı meslek lisesi problemi olarak gündeme taşıyamamışlardır.
Başörtüsü yasağına gelirsek, olayı sadece başörtülü ya da başı açık olarak sınırlamıyorum ben. Toplum mühendisliğine soyunan kesimler; baş örtülmeyecek, olursa şöyle örtülecek gibi profil çiziyorsa başın nasıl açık olacağına da bir şekil getiriyorlar.
Yabancı dilin ilköğretimde okutulmasıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Yabancı dil öğretimi, yabancı dilde öğretim; bu ikisi birbirinden ayrılmalıdır. Türkiye'de yabancı dil öğretimi sorgulanmalı, şu andaki yapısıyla kaldırılmalı. Bugün İngilizler'den daha iyi bir gramer eğitimimiz var. Ama bir İngiliz'le karşılaştığında selamlaşamayan bir dil öğretimi mevcut. Bugünkü yapısıyla pratikten uzak, gramere dönük İngilizce öğretimi kaldırılmalıdır.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.