Yıllardır asıl hüviyeti itibariyle değişmeden duran eğitim sistemi, resmi ideoloji kelepçesinin gevşemesi ile değişim ve dönüşüm sürecini yaşamaya devam ediyor. Büyük oranda devlet belirleyiciliğinde olan eğitim sisteminin ancak hükümet ve bakanlık kararlarıyla değişim yaşayabileceği ortadadır. Bu noktada asıl yapılması gerekenin bu belirleyiciliği minimize etmek olduğu tespiti yapılabilmelidir. Bakan Avcı’nın beyanlarından bu iradeye ilişkin ipuçlarını yakalayabiliyoruz.
Toplumun yaşadığı dönüşüm ve dünyanın geldiği iletişim ve enformasyon çağı noktası eğitim sistemindeki dönüşümün de sağlam bir iradeyle devam ettirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bakan Avcı’nın attığı adımlarla şuana değin değişimin nabzını yakalayabildiği gözlemlenmektedir.
2014-15 eğitim-öğretim yılı birçok yenilikle açıldı. Bürokratik yenilenme, başörtüsünün orta öğretimde serbest bırakılması ve ilk-orta öğretim mevzuatında yapılan birçok değişiklik ilk anda sayılabilir. Özellikle yeni hükümetin kurulması ile birlikte eğitimde reformların devam edeceğine ilişkin Başbakan Davutoğlu tarafından güçlü vurgularda bulunulması değişimin devamına ilişkin umutları artırmıştır.
Davutoğlu’nun “Eğitimde Yapısal Dönüşüm” Vurgusu
Eğitim sisteminin çok önemli yapısal değişim ve dönüşümlere ihtiyaç duyulduğunu ısrarla ve tekraren vurgulaması, çok önemli bir zemin olabilecektir. Eğitimin hem toplumsal zeminle hem de küresel dünya ile ilişkili kılınması çabası, eğitimi makasa almış olan 6 okçu ideolojiden kurtuluşu ifade edebilecektir.
Başbakan Davutoğlu, mecliste sunduğu 62. Hükümet programında eğitim alanında atılan adımlardan bahsederken; serbest kıyafet uygulaması, başörtüsü yasağının kaldırılması, 28 Şubat mağduru öğretmenlerin görevine dönmesi, müfredattaki anti-demokratik ifadelerin ayıklanması, farklı dil ve lehçelerde eğitim yapılması ve seçmeli din derslerinin müfredata dâhil edilmesine vurgu yapmıştır. Hükümet programında “Spor eğitimini okul öncesine yaygınlaştıracak ve çocuklarımızın eğitim alırken farklı spor branşlarıyla uğraşmasını sağlayacağız. 4-8 yaş arası çocukları yetenek taramasından geçirerek uygun spor dallarına yönlendireceğiz.” denilmektedir.
Ayrıca AR-GE çalışmalarının ve eğitimin toplumsal gelişmenin temeli olduğu ifade edilerek bunun üzerinde önemle durulacağının belirtilmesini, eğitimdeki dönüşüm iradesinin devamı mesajını verdiği için umut verici bulmaktayız.
Bürokrasideki Yenilenme: Gelen Gideni Aratmasın!
Tek-tipçiliğin, yasakların, ötekileştirmenin yasal ve mevzuata dönük yüzü olduğu gibi bunları uygulayan bürokratlara yönelik de diğer bir yüzü vardır. Dolayısıyla insan fıtratıyla uyumlu ve barışık özgürlükçü bir yaklaşım sergilemeyen resmi ideolojinin “yılmaz savunucusu” olmaktan gurur duyan idarecilerle geleceğin kurulamayacağı açıktı.
16 bin okul müdüründen yaklaşık yarısının görevden alındığı basına yansımıştır. Bu, büyük bir değişim ve yenilenme getirecektir. Hem kuşak anlamında hem de zihniyet dünyasında birtakım farklılıkların görünür olacağı umulabilir. Ancak giden müdürlerden ziyade gelecek müdürlerin daha önemli olacağı ortadadır. Mülakat yapısı, mülakata kimlerin çağrılabileceği, hangi ölçü ile seçimin yapılacağı gelecekte eğitimin kalitesini ve verimliliğini belirleyecektir. Hemşericilik kültürü, yakın akraba tavassutları vb. sorunların ideolojik perde altında devam ettiği müşahede edilmektedir. Belediye başkanının yeğeni olunca paralel yapıyla ilişkili olması çok fazla sorun olmayabilmekte, belli illerde doğmuş ve irtibatlı olmak bazı yerlerde pozitif ayrımcılığa dönüşmektedir.
Eğitim Bürokrasisi Tümden Yenilendi
Eğitim yöneticiliğinin kazanılmış bir hak görülmesi önemli bir yanlışlıktı. Bu, 4 yıl ile sınırlandırılarak düzeltilmiştir. Onyıllardır okul müdürlüğü yapan nice fosilleşmiş zihniyet yanlıları yeni kuşağın önünü açmak durumunda kalmışlardır. Aslında tüm okul müdürleri ilk atanırken öğretmen olarak atanmaktadır. İdarecilik onlara ek bir görev ve unvan olarak verilmektedir. Yıllardır idarecilik yapan bu insanlar arada öğretmenlik de yapmadıkları için öğretmenliği, sınıfı ve öğrenci psikolojisini unutmaktadırlar.
Meclisten geçen yasa maddesi ile bakanlık merkez teşkilatı il ve ilçe müdürleri değişmiş, karne günü ise 4 yıllık yöneticilik yapan tüm okul müdürlerinin görevlendirmeleri sona ermiştir. Yaz tatili boyunca müdürlerin okul çevresi ve ilçe Milli Eğitim Müdürlüklerince değerlendirmeleri yapıldı. Sonuçta 75 puan alamayan okul müdürlerinin görevlendirilmeleri iptal edilirken, 75 üstü puan alan müdürler ise aynı okulda idarecilikle -4 yılsonunda tekrar değerlendirilmek üzere- görevlendirilmişlerdir. Boşalan okul idareciliklerinin doldurulması devam etmektedir. Sürecin öğrenci ve öğretmenlerin okula gelmesinden önce sonuçlandırılamaması bir sıkıntı kaynağı olacağa benzemektedir. Yaz tatilinin yeterli dolulukla değerlendirilemediği görülmektedir.
24 Eylül tarihinde Türk Eğitim-Sen, Eğitim-İş ve Eğitim-Sen tarafından gerçekleştirilen iş bırakma eyleminin amacı, MEB’de gerçekleştirilen bürokratik yenilenmeyi sabote etmek olmuştur. Eylem teklifini görüşen sendikaların birbirini düşman olarak gören, 12 Eylül öncesi ideolojik görüş farklılıkları iddiasıyla birbirleriyle fiilen çatışmış/çatıştırılmış kesimler olduğu görülmektedir. Sol ve sağ kutuplaşmaya rağmen Kemalizm ortak paydasında buluşanlarınresmi ideolojinin bir baskı aracı olarak dayatıldığı günleri geri getirmeye çalıştıkları görülmektedir.
28 Şubat’tan Beter Bir Katliam mı?
Görevlerinden alınan müdürlerin yaptıkları basın toplantılarında hükümeti çözüm süreci adına çözülme süreci başlatmakla ve “Andımız” metnini kaldırıp “Türküm” denilmekten utanılan bir süreci yönetmekle suçlamaları anlamlıdır. Zira çoğunluğu Türk Eğitim-Sen mensubu olan bu idareciler, yıllardır başörtülülere soruşturma açıp mesleklerinden atılmalarında cevval davranan insanlar olmuşlardır. Muhafazakâr-dindar formdan Kemalist-seküler forma evrilmeleri, eski düşmanları CHP’lilerle -belediye seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimi örneklerinde görüldüğü gibi- ortak paydada buluşmalarını sağlamıştır.
Görevden alınan müdürlerin, memuriyete giriş ilk atamaya esas özlük haklarında bir hukuki kayıp olmadığı görülmektedir. Okul müdürlerinin esasen maaş hususunda öğretmenle kayda değer bir farkları yoktur. Onlar ek ders farkıyla çalışmaktadırlar. Sahip olunan makam gücü ve sosyo-ekonomik ayrıcalıklar anılmaya değerdir. Ayrıca öğretmenlere hükmetme isteğinin cezbediciliği ve sınıf-öğrenciden kopma iradesi de baskın görünmektedir.
Öğretmenlik mi Bürokratik Hâkimiyet mi?
Bakan Avcı, görevden alınan okul müdürleri olsun, il ve ilçe milli eğitim müdürleri olsun öğretmenliğe dönmek için irade ortaya koyan ve tercihte bulunanların olmadığından yakınmaktadır. İşte asıl çarpık durum buradadır.
Bürokratik görevlerin hiçbiri öğrenciyle muhatap olan öğretmenden daha işlevsel ve değerli görülmemelidir ki, eğitim işi asıl mesele olarak değer bulsun. Mevcut durum hastalıklı olup öğretmenin eğitim sistemi içindeki konumlandırması ciddi bir yaklaşım bozukluğunu işaret etmektedir.
“Baş Açık” İbaresi Yönetmelikten Çıkarıldı
İHL haricinde ortaöğretimde yasak olan başörtüsü Bakanlar Kurulu’nun aldığı yönetmelik değişikliği kararıyla tüm orta ve liselerdeserbest bırakılmıştır. Böylece serbestliğe sınır çizen pratiğin bir adım daha gerilediği görülmektedir. Başörtüsünün yasak olduğu kurumlar ve mekânlar bulundukça özgürlükleri sınırlamayı kendinde hak gören bakış açısı yeniden hayat bulabilecektir.
Yönetmelik değişikliği olumlu bir adım olmakla birlikte tümüyle başörtüsü serbest bırakılmadıkça yasakçılığın tarihe gömüldüğünden bahsedilemeyecektir. Bununla birlikte elde edilen fiilî kazanım değeri de görülmelidir. Çocuklarımızı gönderdiğimiz okulların özgürleşmesi yönündeki adım geleceğimiz adına çok değerlidir. Bu noktada eylemlilikleriyle kamuoyu oluşumuna katkıları dolayısıyla Özgür-Der çok ciddi bir öncülük üstlenmiştir. “Andımız” uygulamasının kaldırılmasında da aynı çabayı görmüştük. Toplumdan yükselen talebe aracılık eden Özgür-Der’i ve bu talebe olumlu karşılık veren hükümeti tebrik etmek hakkaniyetin gereğidir.
Kravat Takmayana Uyarma Cezaları
Eğitim sendikalarının kılık-kıyafet yönetmeliğini protesto ettikleri ve bu bağlamda kravatsız vb. olarak okula gittikleri basına yansımıştır.Kravat takmadığı için uyarma cezası alan birçok öğretmen mevcuttur. Valiliklere ve mahkemelere başvurular neticesi cezaların bozulanları olmuştur. Bakanın “Öğretmenim kendine yakışanı bilir.” yaklaşımı memurların kıyafet yönetmeliğini düzenleyen 12 Eylül darbe ürünü yönetmeliğinin değişme vaktinin geldiğini işaret etmektedir. Bununla birlikte 567 sayılı DMK’nın da ciddi bir revizyona ihtiyacı olduğu kendini hissettirmektedir.
Yeni Çocuk Kulüpleri Yönergesi
Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Çocuk Kulüpleri Yönergesi 26.08.2014 tarihinde yenilenmiş haliyle yürürlüğe konmuştur. Bu yönetmelik şu yenilikleri getirmiştir:
1- Daha önce anaokullarında açılabilen çocuk kulüpleri artık ilkokullarda da açılabilecektir.
2- Kulüp açılması için 10 velinin imzası ile personel ve mekân sıkıntısının olmaması yeterli olabilmektedir.
3- Okul müdürünün teklifi ve ilçe Milli Eğitim Müdürlüğünün onayı ile kurulmaktadır. Okulun adını taşımaktadır.
4- Öğrenci sayısı anaokullarda 20’yi, ilkokullarda 30’u geçemeyecek.
5- Sertifikalı öğretmen veya uzman usta öğretici görevlendirilecektir.
6- Kulüp etkinlikleri 2 saatten az, 6 çalışma saatinden fazla olamayacak. Saat en geç 18.30’da sona erdirilecek.
7- Kulüplerde bilim olimpiyatları ve proje çalışmaları, beden eğitimi ve spor çalışmaları, halk oyunları, yabancı dil, ilkokullarda günlük eğitim ve öğretimi destekleyici çalışmalar yapılabilecektir. Günlük eğitim ve öğretimi destekleyici çalışmalar günlük bir etkinlik saatinden fazla olamayacaktır.
8- İsteğe bağlı ve ücretli olacaktır. İstisnalar var. Ücretlerde alt ve üst sınırlar konulmuştur. Yaklaşık olarak aylık 50 TL ile 250 TL rakamları arasında bir uygulama öngörülüyor.
İlköğretim Yönetmeliğinde Değişiklikler
MEB, okul öncesi eğitim kurumları yönetmeliği ile ilköğretim kurumları yönetmeliğini yürürlükten kaldırarak yeni tek bir yönetmelik yürürlüğe koymuştur. 1-3. sınıflarda proje ve performans ödevleri ile ilkokullarda Kasım ve Nisan aylarında verilen öğrenci gelişim raporları kaldırılmıştır. Anaokulu ve anasınıflarında ikili öğretim zorunlu hale getirilmiş ve tam gün eğitim kalkmıştır. Ortaokuldan İHL ortaokuluna nakillerde fark derslerinden başarılı olmak yeterli görülmüştür. Günde yapılabilecek sınav sayısı en fazla 3 iken; bu, 8. sınıf hariç 2’ye indirilmiştir. Okul içinde izinsiz görüntü ve ses kaydetmek öğrenciler için kınama cezasını gerektiren bir kural haline gelmiştir. Ayrıca derste cep telefonunun açık olması yasaklanmıştır. 10 dakikadan az teneffüs olamayacağı vurgulanmış, öğle yemeği arasını istendiğinde (40 ile 60 dakika) uzatma imkânı getirilmiştir.
Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklikler
Liselerde ders ve sınav sisteminden teneffüs sürelerine kadar birçok alanda değişiklikler yapıldı. Değişikliklerin epey kapsamlı olduğu görülmektedir. Bu değişikliklerden göze çarpanları özetleyip değerlendirmeye çalışalım:
*Dersler arası dinlenme süresi 10 dakikadan az olmayacak.
*Ders seçiminin Mayıs ayının ikinci haftasından ders kesimine kadar yapılabilmesine imkân verildi.
*İmamlık, hatiplik, vaizlik, müezzinlik, Kur'an kursu öğreticiliği ve benzeri meslekî uygulamaya yönelik eğitimlerin ilgili kurumlarla işbirliği içerisinde yürütülmesine imkân verildi.
*Seçmeli bir dersin 10 öğrenciyle açılabilmesine imkân verildi.
*Açık öğretim liseleriyle örgün ortaöğretim kurumları arasında karşılıklı yapılacak nakil ve geçişlere açıklık getirildi.
*Geç gelme süresi ilk ders saatiyle sınırlandırıldı. Bu sürenin dışındaki geç gelmeler devamsızlıktan sayılacak.
* Meslekî ve teknik ortaöğretim kurumları bünyesindeki programlar ile alan/dallara geçiş esasları düzenlendi.
*Nakiller, dönemin son üç haftasında yapılmayacak.
*Birinci ve ikinci dönemin son üç haftasında nakil ve geçiş yapılmayacağı hükmü getirildi.
*Yazılı sınavla değerlendirme sayısı üçten ikiye indirildi.
*“Meslekî ve teknik ortaöğretim kurumlarından işletmelerde meslekî eğitime öğrenci gönderilen sınıflarda ortak sınav yapılmaz.” hükmü getirildi.
*Ortaöğretim kurumlarında her dönemde tüm derslerden iki performans puanı verilecek.
* Okulda, ibadet ihtiyacı için doğal aydınlatmalı uygun mekân ayrılacağı hükmü getirildi. Böylece ibadetin özüne uygun mekânın tahsis edilmesine imkân sağlandı.
*Özel yetenekli öğrencilere ihtiyaç duydukları alanlarda destek eğitim hizmetleri verilmesi için okulun bünyesinde destek eğitim odası ve eğitim bölgelerinde yetenek atölyeleri açılacak. Bu husus önemli olmakla birlikte oda açmakla, özel yetenekli çocukların eğitiminin ne derece mümkün olabileceği görülecektir.
*Okul ve işletmelerde staj yapan öğrencilerin staj değerlendirme ölçütleri yeniden belirlendi ve değerlendirme görevi komisyona verildi.
*Okuldan kısa süreli uzaklaştırma cezası alan öğrencilerin, okulun açık olduğu sürede 1 günden 5 güne kadar okul binası, eklentileri ve işletmelerde yapılan her türlü eğitim ve öğretim etkinlikleri ile staj çalışmalarına katılamayacağına hükmedildi. Bu süre, özürlü devamsızlıktan sayılacak. Eğitimin zorunlu tutulduğu bir dönemde öğrencilere okuldan uzaklaştırma cezası verilebiliyor olması manidardır. İstemeyeni, uygun olmayanı zorla okutmaya çalışacaksın sonra problem çıkarınca okuldan uzaklaştıracaksın. Ne kadar da militarist bir bakış! Bu, “Sen gelmezlik yapamazsın ancak ben seni gönderirim!” gibi bir mantıksal sonuçtur ki, liselerde eğitimin zorunluluğu daha tartışılmaya devam edecektir.
*Ortaöğretimde okul çeşitliliğinin azaltılmasına yönelik yeni yapılanma sonucunda sınavsız öğrenci alan ortaöğretim kurumları kademeli olarak sınavla öğrenci alan okullara dönüştüğünden, mevcut öğrencilerin haklarının korunması, açık öğretim liselerinden sınavsız öğrenci alan okulların ara sınıflarına öğrenci geçişine ek madde ile imkân sağlandı.
Bakanın Eğitime Bakışı ve Alternatifler
Bakan Nabi Avcı, "Bizim müfredatlarımız, ders programlarımız maalesef bilgi yüklemeye yönelik. Biz hala pek çok dersimizde ve pek çok kademede ilkokulda da ortaokulda da lisede de hala çocuklara bilgi yüklemeye çalışıyoruz." dedi.Ayrıca "Okul bilgi edinmenin tek mekânıydı, yani insanlar bilgi edinmek için okula geliyorlardı. Şimdi bilgi edinme imkânlarımız iletişim teknolojileri, enformasyon teknolojileri sayesinde o kadar genişledi ki, bilgi edinmenin tek kaynağı okul olmaktan çıktı. O zaman hala sanki her şey okulda öğrenilecekmiş gibi davranmaktan vazgeçip çocuklarımıza doğru bilgiye nasıl çabuk ve doğru şekilde ulaşabileceklerini öğretmemiz gerekiyor. Yani öğrenmeyi öğretmemiz gerekiyor.” dedi.
"Öğrencilere neyi, nasıl, nerede en güzel şekilde öğrenebileceklerini öğretmeliyiz, öğrenme zevkini öğretmeliyiz, öğretme zevkini aşılamalıyız." diyen Bakan, fizik dersinde sanki bütün çocuklara fizikçi olacakmış gibi, kimya derslerinde aynı çocuklara sanki ileride kimyager olacakmış, coğrafya dersinde coğrafyacı-jeolog olacakmış gibi yüklenildiğinden yakındı. Bu hususu müteaddit defalar yazılarımızda belirtmiştik. Bakan Bey’in bu hususu dile getirmesi önemlidir. Yalnız icra makamında bulunması dolayısıyla şikâyetlerini geçersiz kılıcı düzenlemeler beklemek hakkımız olsa gerektir. Okulları ve sınıfları öğrencilerin zekâ ve yönelimlerine göre seçenekli ve yönlendirici kılabilmek mümkün hale getirilmelidir.
Bakan, bir ara aşama ve pratik yaklaşım olarak "Coğrafyayı sevdirelim, fiziği sevdirelim, kimyanın ne olduğunu öğretelim. Kimyanın zevki tadı nedir, kimya bilmenin zevkini aşılamamız gerekiyor. 4+4+4 ile dedik ki; çocukların önünde farklı kulvarlar açalım, seçimlik dersler oluşturalım ve çocuklarımız ilgilerine göre, becerilerine göre, yeteneklerine göre farklı dersleri seçme imkânı sağlayalım. Böylece biz eğitimde, özellikle ilkokuldan sonra ortaokulda, lisede çocukların eğilimlerini, yeteneklerini bunu ne kadar önce keşfedersek öğretmenlerimiz, yöneticilerimiz ve ailelerimiz çocuklarının hangi alanlara özel ilgi gösterdiğini, hangi alanlarda ciddi bir beceri potansiyeli gördüğünü ne kadar erken tanırlarsa, ne kadar erken keşfederlerse biz o çocuklarımızı o kadar daha çabuk gerçekten zevk duyacakları, gerçekten severek yapacakları mesleklere doğru yönlendirmeye başlarız." diye konuştu.
Eğitim, sistemin yönlendirme ve daha çok seçenek oluşturmada yetersiz kaldığı bakanın bu beyanlarında da görülmektedir. Kalıp bir şekilde fizik okuttuğunuz öğrencinin buna ne kadar ihtiyacı olduğu göz önünde bulundurulmamaktadır.
Örneğin çoklu zekâ kuramının gereği olarak öğrencinin zorunlu ve seçmeli alabileceği dersleri esnek tutmak daha doğru olmaz mı? Ders içeriklerine yansıtılmaya çalışılan bu kuramın sınıf ve okul oluşumlarında da temel olması gerekmektedir. Tabi okullardaki sınıf düzeni ve şartlar bunun uygulanmasını güçleştirmektedir. Ama en azından sözel ve sayısal olarak bunu uygulamak yerinde bir uygulama değil midir?
Askeri Okul Müfredatları da Elden Geçirilmeli
Nasıl ki mevcut kuşak insanı önceki eğitim sisteminin derin izlerini üzerinde barındırıyorsa, şuan atılabilecek adımlar sonraki kuşak üzerinde gözlemlenebilecektir.
Şuan militer ve darbeci bir anlayış toplumsal düzeyde gerilemiştir. Ama askerî eğitimin evvelden beridir darbeci ve vesayetçi bir ana müfredata sahip olduğu ve birçok dogmatik unsurlar içerdiği görülmektedir. Özellikle Kürt realitesinin yadsınması ve İslami değerlerin suç gösterilmesi müfredata sinmiş bir olgu olarak varlığını devam ettirmektedir. 6 ok bir partinin ilkeleri olmasına rağmen devletin-cumhuriyetin esasları diye verilmeye devam etmektedir. Bu zeminin olduğu bir yerden darbeciliğin türememesi zordur. Zira halkın onayı olmadan belirlenmiş görüşlerin dönüp tekrar halka dayatılması demokrasinin sınırları zorlanarak ancak mümkün olabilecektir.
Askerî okulların anaokullarının MEB’e devredildiği haberi basına yansımıştır. Diğer askerî okulların Genelkurmay’a bağlı olduğu gerçeği çarpıcı bir husus olarak ortada durmaktadır. Bakanlık, askerî okulları yapısal olarak irdelemeli ve siyaset kurumunun denetleyebildiği bir noktaya evirebilmelidir. Tevhid-i Tedrisat gibi bir deli gömleğini giymek istemeyen askerî okullar, tüm diğer okullarla birlikte yeni bir yasal çerçevede eşitçe bulunabilmelidir. Personel rejimlerindeki ve özlük haklarındaki çarpıklıklar 657 sayılı DMK’nın yeniden ele alınması ile giderilmelidir.