"Derler ki: Senin şanın yücedir, senden başka veliler edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onları ve atalarını nimet verip yaşattın, (bolluk içinde dünyaya daldılar da seni) zikri unuttular ve helakı hak eden bir topluluk oldular." (25/18)
Dünyevileşme, son zamanlardaki yaygın kullanımıyla sekülerizm; dini düşünce, uygulama, inanç ve kuralların toplumsal anlam ve önemini yitirmesi durumudur. Güya dünyevileşme rasyonel, laik ve kişisel inancın karakter ve önemini vurgular. Tanrı düşüncesine, ölümsüzlük fikrine ya da öte dünya kavramına başvurmadığı, dini hiçbir şekilde işe karıştırmadığı için, dinden bağımsız olmak durumunda olan bir hareketi ifade eder.
Konuya ilgi duyan bir Müslüman açısından dünyevileşmeyi anlamak için, ilk önce dünya kelimesinin Kur'an'da, hangi anlama geldiğine ve bugün ne şekilde kullanıldığına bakmakta fayda vardır. Dünya kelimesi "yakın olmak" manasına gelen dünüv kökünden türemiştir. Kur'an'da ahiretin karşılığı olarak "yakın hayat" anlamındaki "el-hayat'ül dünya" tanımlamasının ekseriyetle sıfat olarak kullanıldığını görmekteyiz. Dünya kavramının karşıtı olan ahiret kavramı ise, sonraki hayat anlamındadır. Buna göre Kur'an'da dünya ve ahiret bir bütünün parçalarıdır. Kimi çevrelerde, dünya hayatının "bir oyun ve eğlence" olduğuyla ilgili ayetler ve onun faniliği ile ilgili ikazlar, dünyanın olumsuzlandığı şeklinde okunmuş ve temel bir yanlışlığa düşülmüştür. Oysa Kur'an'da dünyanın geçiciliği ile ilgili ayetlerde anlatılmak istenen, sonsuz olan ahiretin, bu kısacık hayattan devşirdiklerimizle oluşturulacağı, dolayısıyla dünya hayatının iyi değerlendirilmesi gerektiğidir. Ahiretin sonsuz olduğunu söylemek, tek başına olumlu bir anlam içermez, çünkü cehennemin sonsuzluğunu da akıldan çıkarmamak gerekir. Dünya hayatının yerilmesi olarak meseleyi ele almak ise büyük bir yanlışa sebep olur. Dünya hayatının geçiciliği bir durum değerlendirmesi, bir tespit meselesidir.
Dünya, İçindeki Nimetlerle Anlatılır Anlamlandırılır
Kur'an, dünya kavramında olduğu gibi nimet kavramından bahsederken de bir tespitte bulunur. Hz. Süleyman ve Karun'a verilen nimetlerden bahsederken de olumsuz bir çağrışım söz konusu değildir. Fakat Karun'a "Bununla şükretmen gerekmez miydi..." denilerek yerilenin onun sahip olduğu nimetleri kullanım şekli olduğu görülür.
Aslolan, nimete karşı olan tavırdır; önemli olan nimetin kazanımı, tüketimi ve onun bölüşümünün Allah'ın rızası doğrultusunda olmasıdır. Dünyevileşenlerde kazanılan mallar üzerinde Allah'ın tasarruf hakkı olduğu kabul edilmez. Çünkü Allah inancı (din) hayattan alınıp vicdanlara hapsedilmiştir.
Dünyevileşme; dini olanı hayattan çıkarıp, dünyayı sadece zahiri boyutuyla (göründüğü kadarıyla) algılamaya yol açar ki, bu aynı zamanda sonsuz nimetleri veren Allah'a karşı nankörlük yapmaktır.Burada nimet kavramına ilişkin değiniyi sürdürmekte yarar var: Nimet sözlükte her türlü iyi hal, durum demektir. Nimet kavramının anlamı içine maddi olarak sahip olduklarımızla birlikte, iyilik, mutluluk, ihsan, bağış, hayırlı mal ve servet ile her türlü güzel durum da girmektedir. Özetleyecek olursak kısaca nimet, "var olmak"tır. Türkçe'de de yaygın olarak kullanılan bu kavram başta "ekmek" olmak üzere, yiyecek, içecek ve ihtiyacı karşılayan şeylere denmektedir. Kur'an'da ise bu kavramın in'am; nimet verme, nimetlendirme olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu bağlamda En'am Sûresi'nde de kendilerinden faydalanılan deve, davar ve sığır gibi hayvanlar için kullanılmaktadır. Yine nimetlerin sınırsız olmasını ifade eden "naim cenneti" ifadesi de Kur'an 'da geçmektedir.
Yani insan hayatına refahı getiren şey mal, mülk, zenginlik Allah'ın verdiği nimettir, kısacası sahip olduğumuz dünyevi nimetler de diyebileceğimiz refah, azmayı, şımarmayı getirip sonucunda onu veren Rahman'ı anmayı unutturursa böyleleri sonlarını hazırlamış olurlar. Hele de bu nimetlendirilmiş kimseler, birçok ayette belirtildiği gibi köklü bir zenginlik içerisinde iseler, atalarından babalarından kalma bir zenginliğe sahipseler, görülür ki savurganlıkları, tutumsuzlukları ve nimetler üzerindeki nankörlükleri o nimeti kazandırıp biriktiren ilk nesillere göre çok daha fazla olur. Bu yüzden de sık sık Kur'an'da Allah, nimetlerinin bilinmesini ve üzerlerinde düşünülmesini emretmektedir. (2/231, 3/103, 5/7) Kur'ani ifadeyle Allah'ın nimetleri sınırsızdır ve; "Nimet dünyada bütün insanların ahirette ise sadece müminlerindir." (2/126, 7/32, 15/3) Dünyevileşmek aynı zamanda nimetteki ölçüyü unutmakla gerçekleştiği için, bu tavırdan uzak durulması gerekir. Mutlaka nimetler üzerindeki tasarrufta ölçü olmalıdır. Allah Kur'an'da sık sık "Yiyin, için, israf etmeyin." ayetindeki gibi nimetin makul kullanımını önerir. İman etmeyenlerin nimete karşı tavrını ise, nimet verildiğinde sevinmek ve Allah'a yüz çevirmek, darda kalınca ise yalvarmak şeklinde anlatır: "İnsana bir nimet (rahmet) verdiğimiz zaman yüz çevirip, yan çizer, ona bir zarar dokununca da umutsuzluğa düşer, yalvarır durur." (17/83, 42/48) Kısacası nankör insan portresinin "kendisine nimet verildiğinde nankörlük eden, darda kalınca da yalvaran" şeklinde tezahür ettiğini görürüz.
Kâfirlerin tavrı hep nimete nankörlük etme şeklinde olur; "…Allah şöyle bir ülkeyi (kenti, memleketi) misal olarak anlattı: Güven içinde idiler, her yerden rızıkları bol bol kendilerine geliyordu. Fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler, bunun üzerine yaptıklarından ötürü Allah onlara açlık ve korku elbisesi giydirdi (tattırdı)." (16/112) "Biz refah içindeki nice toplumları/şehirleri helak ettik." (28/58) ayetleri ise sürecin devamının varacağı yere işaret eder.
Dünyevileşmenin Kendisini Gösterdiği Başlıca Konular ve Alanlar
1- Ebedilik Arayışı: Bu anlayışta olan insanlar, ebediliği dünyada arar ve ahireti ise ya yok sayar ya da unutur. Bu da insanın en temel zaafıdır. İlk insan Hz. Âdem'in cennetteki yasak meyveden yemesinin nedeni de işte bu ebedilik arzusundandır. Ebedilik arzusu günümüzde ise yaşlanmak istememe ve ölüm yaşının geciktirilmesi şeklinde tezahür eder. İşlevleri çok uzun yaşama, yaşlanmayı durdurma ya da geciktirme olan, güzellik ve gençlik endüstrisi ise son zamanlarda, modern dünyanın neredeyse tapınakları haline getirilmişlerdir. Heykeller, tümülüsler, piramitler ve anıtkabir gibi mezarlar da ebedileşme arzusunun birer tezahürüdür. Bunun Müslüman mahallesine düşen izdüşümü ise türbeler şeklinde olmaktadır.
2- Yeterlilik Düşüncesi: Aynı zamanda bu, şeytanın da en temel vasfıdır. Müstağniliği dört başlıkta ele alabiliriz:
a) Bedeni Müstağnilik: Sağlık, gençlik, güzellik, ömür nimetine karşı gösterilen müstağnilik, büyüklenmedir. Bu "Beden benim kimse karışamaz!" anlayışı ile ortaya çıkar. Ayrıca bedeni güç ve kuvvet de müstağniliğin araçları olarak kullanılmaktadır. Kur'an'da İrem halkının azgınlaşma nedenlerinden biri olarak, onların fiziki güçlerine dikkat çekilir.
b) Fikri Müstağnilik: Bu, aydınların, yazar-çizer taifesinin ve şairlerin bilgi ve becerilerini azgınlaşmada kullanmaları şeklinde tezahür eden müstağnilik şeklidir. Mesela aydınlanma düşüncesi, bilimin kutsanarak asıl kutsala karşı müstağnilik etme düşüncesi üzerine oluşmuştur.
Her tür fikri ve dini saptırma girişimleri de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Çünkü onlar bilgilerini Allah'ın dini için kullanmak yerine, nefislerini azdırmada kullanmışlardır. Statüsel müstağnilik de, akademisyenlik gibi kariyer sahibi olmanın sonucunda oluşan müstağnilikler de bu cümledendir. "Bu bana bilgim sayesinde verildi." (28/78) anlayışından hareketle Allah'ı unutmak da azgınlaşmaya yol açmaktadır.
c) Ekonomik Müstağnilik: Mal, mülk, para, pul, ev ve araba sahibi olan insanların, onları veren Rahman'ı unutup dünya hayatına ram olmaları şeklinde tezahür eden müstağnilik çeşididir. İnsanların para/mal sahibi olunca, Allah'ı zikretmekten uzaklaştıkları, Kalem Sûresi'ndeki bahçe sahipleri kıssasında olduğu gibi birçok yerde anlatılmaktadır. Akılları yattığı halde iman edeceklerken topukları üzere geri dönen, dünya hayatının nimetleri verilmiş bu kişilerden bahsedilen ayette, "Ölçtü biçti, kahrolası nasıl da ölçtü biçti." (74/18-19) denerek, Allah'tan başkasına güvenen kimselerin nasıl yanlış hesap yaptıklarına değinilmiştir. Ahirette "Onlar meclisini çağırsın, biz de zebanileri çağıracağız." (96/17-18) ayeti ile de güç ve mevki sahibi olanların güvencelerinin, arkalarındaki kalabalıklar olduğu bize hatırlatılmaktadır. Kur'an'da "Bu Kur'an iki şehirden zengin birine indirilmeli değil miydi?" diyenlerin, peygamberliği bile ekonomik imkanlarla irtibatlı göstermeye çalıştıklarına şahit oluruz.
d) Siyasi/Otoriteci Müstağnilik: İktidarın, gücün yanlış kullanımı sonucu oluşan müstağnilik çeşididir. Firavun'un zorbalığı, Ashab-ı Uhdud'un yaptığı işkenceler, Hz. İbrahim'in ateşe atılması, kralın kanununa göre suçsuz olduğu kesinleşmişken Hz. Yusuf'un bir suçlu gibi zindana atılması, Hz. İsa'nın Romalılar tarafından öldürülmek istenmesi, Ashab-ı Kehf'in mevcut yönetimin zulmünden kaçarak mağaraya sığınmaları, Mekke'nin ileri gelenlerinin müminlere ve Hz. Muhammed'e yaptıkları zulümler iktidarın gücü yanlış kullanımı sonucu oluşan müstağniliğe örneklerdir.
3) Hevacı/Hazcı Anlayışla Dünyevileşme: Bu benmerkezci bir anlayıştır. Söz konusu anlayışta haz veren her şey iyi, hazzın alınmadığı ve acı veren her şey de kötüdür. Yaşamın amacı hazdır, kötüden yani acı verenden uzak durmak gerekir. Aynı zamanda gerçek haz sürekli olandır. Fuhşa yönelmek, insanın kutsanması ve bireyselleşmesi, aile-toplum yapılarının ortadan kaldırılması, değişik sapkın inançlar ve dünyevi bütün pislikler, haz almak adına yapılan davranışlardır. Gulam Ali Haddadadil, Çıplaklık Kültürü/Kültürel Çıplaklık adlı kitabında hazcılığı şöyle tarif eder: "Haz, atını son süratle süren bir atlının elindeki kamçı gibidir, eğer o kamçıyı fazla kullanırsanız (yani hazzı serbest bırakırsanız), o kamçıyı yiyen at çatlarcasına koşmaya başlar ve bir zaman sonra kendisine zarar verir. Eğer kamçıyı tekrar kararında kullanırsanız at yavaşlar ve sakinleşir, böylece kendisine zarar vermeden yoluna devam eder. Oysa Kur'an'ın "Hiç sıkıntı çekmeden cennete mi gireceksiniz?" ayetinde de belirtildiği gibi, bir mü'min için sıkıntı çekmek onun yeryüzündeki imtihanıdır ve bu kaçınılmazdır. Müslümanlar musibetlere dayanırlar ve "Allah'tan geldik, yine ona döndürüleceğiz." bilinciyle başlarına gelene sabrederler. Doğrusu her zaman nefsimize iyi gelenin peşinden gitmek yerine, hayırlı olandan yana tavır sergilemek önemlidir. Çünkü İslam, hazzı değil, hayırlı olanı tavsiye eder.
Dünyayı Küçümseyenler/Kerih Görenler
Dünyevileşme olgusunu tersinden büyütüp besleyen bir başka grup daha vardır ki onlar dünyayı (kerih/aşağılık görüp) küçümseyenlerdir. Bunlar dünya kavramının manasını bile "aşağılık" anlamında ele alırlar. Özellikle de birtakım tasavvuf çevreleri buna, kaçış/inziva şeklinde yaklaşırlar. Referans olarak gösterdikleri delillerden biri Hz. Peygamber'in Hira mağarasında inzivaya çekilmesidir. İkincisi ise Kur'an'daki itikâfa girmekle ilgili ayettir. Öncelikle Hira, vahiy öncesi duruma tekabül eder. Risaletle beraber Peygamber (s) bir daha Hira'ya çıkmamıştır. Vahiyle emredilen itikaf ise, toplumdan uzaklaşmak değil, hayata kısa bir ara vererek, yenilenmiş olarak topluma geri dönmektir. İtikafa çekilen yerler olan camiler ise zaten İslam'da mahallenin/hayatın merkezleri durumundadır. Oysa Hıristiyanlıktaki inziva yerleri pek çok manastırda da gördüğümüz gibi toplumdan ve şehirden uzak, genellikle dağlık yerlerdedir. Bu dünyayı reddetme iddiasında bulunanların tutarsızlığıdır. "Bir lokma bir hırka" anlayışı hayat karşısında tutunamamış ve bunun sonucunda da bazı çevreler dünyevileşmeye doğru savrulmuştur. Bunun sosyal hayattaki pratiklerine baktığımızda ise holdingleşen cemaatleri, tesettür defilelerini ve kapitalist yaşam özlemlerini görürüz.
Bütün bu zaaflı yaklaşımların alternatifi ancak dengeli yaklaşımla olur. Dengeli yaklaşımda ise dünya ahiretin tarlasıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Karun'la ilgili olan ayette "Allah'ın verdikleri içinde ahiret yurdunu ara" denerek zenginlik değil ama Karun' un zenginliği kullanım şekli kınanmıştır. Tam metniyle ayet şöyledir: "…Kavmi ona demişti ki: Şımarma, Allah, şımaranları sevmez. Allah'ın sana verdiği (bu servet) içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma, Allah sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et…" (28/76-77) Yine Cuma namazıyla ilgili ayette de ticaret kötü gösterilmemiş, tersine namazdan sonra mü'minlerin iaşeleri için tekrar yeryüzüne dağılmaları ve namaz sonrası Allah'ın lütfundan aramaları istenmiştir. Burada kınanan mü'minlerin Cuma saatinde peygamberi bırakıp alışverişe koşmalarıdır. "Bize dünyada da ahirette de güzellik ver..." ayetinde de olduğu gibi Kur'an dünyayı ve eşyayı reddetmeyi değil, onunla dengeli ilişki kurmayı önerir.
Dünyevileşme, Ruhbanlık ve Allah'ın Emrettiği Din Arasındaki Kimi Farklar
1) Dünyevileşme anlayışında her tür yeme içme serbesttir, ölçü ve haram sınırı yoktur. Tam tersine modern insan harcadığı ve tükettiği kadarı ile değerlidir. Liberalizm bu yüzden mallar üzerindeki tasarrufu, ekonomi için bir daralma ve duraklama olarak görür. Ruhbanlık anlayışında ise nefisler sürekli açlık ile tezkiye edilir, öldürülür. Bu yüzden helal ve temiz kılınmış nimetler bile Allah'ı razı etmek adına, üstelik haram kılma yetkisi sadece Allah'a ait iken haram kılınmıştır. "Allah'ın çıkardığı temiz şeyi kim haram etti?" ayetinde Kuran bu tavrı kesinlikle kınamıştır. Kur'an'a göre bu ayet şiar olarak kabul edilir ve dünyevi nimetlerden yararlanmanın Allah tarafından çizilen sınırları "Yiyin, için, ama israf etmeyin." şeklinde sunulur.
2) Dünyevileşme anlayışında kadın-erkek ilişkilerinde laçkalık vardır. Her türlü flört, nikahsız yaşama gibi ilişkiler mübah görülür. Ruhbanlık anlayışında ise kadın-erkek ilişkisi bütünüyle ya da büyük oranda kerih görülür ve tek başına inzivaya çekilmek, ibadetlerle uğraşmak öncelenir/önemsenir. İslami anlayışa baktığımızda ise kadınla erkek arasındaki ilişki meşruiyete yani evliliğe dayandırılır ve ekonomik ya da benzer sebeplerle evlenemeyenlerin evlendirilmesi tavsiye edilir.
3) Dünyevileşenlerde giysi, hazcılığın en önemli simgelerindendir. İnsanın ilk ve en önemli evi konumundaki giysi, tamamen nefsani bir boyutta görülerek vücudu örtme fonksiyonu dışında, nefsi azgınlaştırmak için kullanılır. Ruhbanlıkta ise giysi, kaba, dikkatsiz ve özensiz olmayla değer kazanır. Saç, sakal, tip, şemal adeta özensizliğin tezahürü olarak sunulur. Kur'an'i anlayışta ise "Allah size elbise indirdi." buyrularak elbisenin nimet olmasına vurgu yapılırken "Her mescide giderken süslerinizi alın." ayetiyle de temiz ve özenli olmaya dikkat çekilmiştir. Kitabullah'ta giyime özen gösterilmesi istenmiş fakat "aslolan takva elbisesi" denerek de elbisenin kullanım amacında ve şeklinde ifrata varılmaması için, sınırlar çizilmiştir.
4) Dünyevileşenlerde her tür haksız kazanç, ihale yolsuzlukları, haksız rekabet koşulları sonucunda edinilen mallar, kumar, repo, milli piyango gibi şans oyunlarından kazanılan paralar ve benzeri kazançlar helal haramlığına bakılmaksızın tercih edilirken ruhbanlıkta ise tam tersine elini ayağını ticaretten çekme övülür. Çünkü dünyevi olan her şeyin, insanı Allah'tan uzaklaştırdığına inanılır. Kur'ani anlayışta ise ticaretin, alışverişin, Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymadığı kişiler övülür. Burada dünyayla uğraşmanın insanı ahiretten uzaklaştırmayacağı, tam tersine ahireti kazanmak için bu çalışmalara gerek olduğu anlatılır. Hacca gitmek, zekat ve sadaka vermek, infak etmek, savaş için besili atlar hazırlamak yani düşmana fırsat vermeyecek teçhizat hazırlığında bulunmak, vb ibadetler için gerekli şartları oluşturmak yani ekonomik güce sahip olmak bizzat emredilir.
5) Dünyevileşenlerde iktidar ve egemenlik ilişkileri zorbaca seyreder. Kur'an'ın ifadesiyle ekin ve nesil bozguna uğratılır. Bunun sonucunda bugünkü tablo yani küresel ısınma ve savaşlarla yeryüzü cehenneme çevrilir. Ruhbanlıkta ise iktidar ve egemenlik kötüdür denilerek örgütsüzlük, hareketsizlik ve pasiflik yüceltilir. Oysa Kur'ani anlayışta ise "Onlar iktidara geldiklerinde zekatı verir, namazı emrederler." buyruğunda olduğu gibi temel hedef, yeryüzünde adaleti tesis etmektir. Çünkü Allah'a kulluğun temelinde adalet vardır ve adil egemenlik olumlanır.
6) Sosyal hayat dünyevileşenlerde bireyin refahı ve arzuları üzerine kuruludur. Toplum önemsenmez ve öncelenmez. Modern toplumlarda bireyin toplumdan kopuk bir hayatı vardır ve paylaşmadan pek de hazzetmediği vakıadır. Oysa ruhbanlıkta teoride de olsa paylaşımın ifrat derecede ele alındığı görülür. İslam'da "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir." hadisinde de olduğu gibi Müslüman dayanışmayı prensip edinmek zorundadır.
7) Dünyevileşenlerde eğlence anlayışı sınırları olmayan, nefsin daha da azgınlaştırıldığı bir serbestlikte yapılmaktadır ve eğlencenin her türlüsü serbesttir. Ruhbanlarda ise eğlence tamamen kötü görülmüş ve her türlüsü yasaklanmıştır. Allah'ın emrettiği dine göre ise Yusuf kıssasında Yakub (a.s)'ın çocuklarını kırda oynamaya, eğlenmeye göndermesi hadisesinde de görüldüğü üzere eğlence meşru addedilmiştir.
Müslümanların Dünyevileşmesinin Kimi Nedenleri
1) Modern dönemde kırsal kesimden, şehre gelenler, geldikleri yerde pek çok alanda halihazırda İslam'ın uygulanan formunun olmamasından dolayı, gelenek ve modernizm arasında sıkışıp kalmışlardır. Tarladan fabrikaya, köyden kente geçen bu insanlar modern hayata yani yaşanan bugünkü zamana yön veremeyince dünyevileşmeye doğru kaymışlardır. Pratik bir misal olması açısından köyde İslami usullere göre yapılan düğünlerin, şehirde İslami formu üretilmeyince dayatılan batılı tarza ve forma razı olmak kaçınılmaz olmuştur.
2) İlmihal Müslümanlığının yetersizliği/eksikliği: Zamanı kuşatacak yeni bilginin ve formun olmaması ya da eksikliği ve İslam'ı beş şarta indirgemiş bir anlayışın değişen sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda söz söyleyememe zaafı…
Dünyevileşme Tehdidine Karşı Bazı Öneriler
1) Cemaat olmak, birlik olmak Allah'ın ipine sarılmak (3/103) ya da kaynatılmış binalar gibi olmak (61/4) gereği: Bu durum hem birbirine karşı uyarıya açık olmayı hem de dışarıdan gelebilecek saldırılara, tehditlere ve dünyevileşmeye karşı birlik olup mücadeleyi kolaylaştırır.
2) Mücadeleden kopmamak dünyevileşmeye karşı belki de en etkili karşı koyma yöntemidir. Çünkü sahip olduğu malı ve canı -ki bunlar en temel dünyevi imkânlardır- ahiret karşılığı riske etmek, dünyevileşmenin panzehiri olur. Eğer bir kişi dini için sahip olduğu en değerli varlığı bile gözden çıkarabiliyorsa bilinmelidir ki, dünyevileşmek ona diğer insanlardan çok daha uzaktır.
3) Kur'an ile irtibatı koparmamak bizi sürekli diri tutacaktır. Çünkü Kur'an bize sürekli hatırlatmalarda bulunacaktır. Ne zaman dünyaya meyletsek, karşımıza Kur'an'da sıkça geçen ve dünyanın geçiciliğine değinen ayetler çıkacaktır.
Kur'an bize dünyevileşme bataklığına saplananların temel yanlışlarını ve bunun sonucunu şöyle bildirir: "Derler ki: Senin şanın yücedir, senden başka veliler edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onları ve atalarını nimet verip yaşattın, (bolluk içinde dünyaya daldılar da seni) zikri unuttular ve helakı hak eden bir topluluk oldular." (25/18)
Buna göre dünyevileşmenin en önemli nedeni nimet bolluğu ile şımarmadır ki, bu durum Allah'ı unutmaya sebep olur. Sonuçta böyleleri için helak kaçınılmaz olur.
Duamız ve dileğimiz helak edilenlerden olmamak yönündedir.