Müminlerin Emiri Ömer’in (r) şöyle dediği nakledilmiştir: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin, büyük hesap günü için kendinizi hazırlayın! Çünkü kıyamet gününde hesap, ancak dünyada iken kendini hesaba çekenler için kolay olacaktır.” (Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame, 25)
Ahirete hazırlanmanın, nefis muhasebesi yapmanın, hesap gününün dehşeti üzerinde tefekkür etmenin unutulduğu; aklen bunların gerekliliği inkâr edilmese de fiilen çok da önemli addedilmediği; asıl ve kalıcı olan ile tali ve geçici olanın adeta yer değiştirdiği bir ortamı soluyoruz hiç durmadan.
Fani dünya hayatının ancak ebedî ahiret hayatı için bir hazırlık zemini, imtihan ortamı olduğuna inanıyor, bu hakikati sürekli de tekrarlıyoruz ama dilimizle ifade ettiklerimizle pratiğimiz, hayatımız ve hayatımızı şekillendiren hedefler, ilişkiler, özlemler arasında zaman zaman derin mesafeler ortaya çıkabiliyor. Dünya merkeze alınıyor, her şey bu dünya ile başlayıp bitecekmiş gibi davranılıyor adeta.
Hayatı yönlendiremediğimiz, denetleyemediğimizde hayat bizi yönetmeye ve yönlendirmeye başlıyor. Dün boş, anlamsız, kerih gördüğümüz şeyler bir müddet sonra peşinden koştuklarımıza dönüşebiliyor. Aynı şekilde dün öncelediklerimiz, öncelemekle mükellef olduğumuza inandıklarımız geride kalıp gözümüzden de gönlümüzden de ırak düşebiliyor. Sonuçta sürekli canlı, dinamik ve direngen tutulması gereken bilinç intifadası pörsüyüp konjonktür hazretlerinin emrine tâbi kılındıkça teslimiyet teorileri kendine giderek daha fazla yer buluyor. Ve Allah Teâlâ’nın emir ve nehiylerine göre şekillendirilmeyen hayatlar sahibini haktan ve hakikatten uzaklara savururken değerli olan yerini değersize, ulvi olan süfli olana terk ediyor.
İşte tam burada durup kendimizi, yapıp etmelerimizi, içinde bulunduğumuz ortamı mutlaka hesaba çekmemiz önem kazanıyor. Bize Rabbimizi unutturan, bizi Rabbimizden uzaklaştıran her şeye tavır almamız gerekiyor. Hayatı özgür, izzetli ve sadece Rabbu’l-Âlemin’e kulluk bilinciyle yaşama azmimizi gölgeleyen her türlü bâtıl dürtü ve yönlendirmeyi açık ve kesin bir tarzda reddetme iradesine sarılmamız icap ediyor.
Bunlar ister ticari kazanç ister siyasi avantaj, sosyal konum, prestij, mevki, makam vs. olsun fark etmez. Kişisel sorumluluklar veya ulusal menfaatler etiketiyle ambalajlanmış olmaları da bir şey ifade etmez. Bizim için asıl olan, belirleyici olan sözün, amelin ve onlardan da önce niyetin sahih ölçülere uygun gelişip gelişmediği olmalıdır. Sarf ettiğimiz her sözün, yaptığımız her eylemin, kalbimizdeki niyetimizin hesabını vereceğimiz şuuruyla davranmak ve Allah Teâlâ’yı kızdırmak pahasına birilerini hoşnut etmeye kalkışmanın ne büyük bedbahtlık içerdiğinin farkında olmak zorundayız.
Dünyevileşme rüzgârının kasırgaya dönüştüğü bir vasatta, sıradağlar gibi yere sağlam basmak, birbirimize dayanmak, birbirimizden güç almak ve her durumda hakkı hatırlatanlardan olmak şiarımız olmalı. Rabbimiz bizi kendisini unutanlardan ve bu yüzden de unutulanlardan eylemesin!
Bu sayıda yer alanlar:
Değişen Dış Politika ve Değişmemesi Gereken İlkeler
Ömür Sermayemiz Hızla Tükenirken
Örtüsü Sıyrılmış Dünyanın Arsız Bedenleri
Tesettür İslam’ın Görünen Yüzü, Hatta Çok Daha Fazlasıdır
Sekülerleşme Modernitenin Dayattığı Bir Değişim Sürecidir
Post-Sekülerizmin Dayanılmaz Dinler Eşitliği Miti
Dünya Aynasındaki Oyuna Kapılmak: Dünyevileşme
Dünya Kupasının Kazananı Katar
HTŞ Diğerlerinin Başaramadığını Başaracak mı?
İsrail’in Yeni Hükümeti Ülkeyi Uçuruma Doğru İtiyor
Türkiye’de İslami Bilinçlenme Süreci ve “Yeni Ölçü” Dergisi Üzerine
Toplumlarının Arketipleri Olan Peygamberler
Yusuf el-Karadavi İle Gençlik Üzerine
‘Hilafetin İlgası’ Kitabı Hakkında Bir Değerlendirme
Ölüm Geldi Bana Düğün Armağanın Gibi