“Her can ölümü tadacaktır.
Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz.
Sonunda bize geleceksiniz.” (Enbiya, 21/35)
Giriş
İnsanın dünyaya gelmesi de imtihanı da kendi tercihi değil, Yüce Allah’ın takdiridir. Yine kendi tercihi olmayan birçok ihtiyaçla dünyaya gelir insan. Bu ihtiyaçlar sadece biyolojik değildir. Üstün bir yaratma kudretine sahip olan Rabbimiz, biz insanları ‘ahseni takvim’ (en güzel şekilde) yaratmıştır. Ve Allah’ın takdiri, en güzel şekilde var ettiği insanın toprak olup gitmemesi yönündedir.
Allah’a iman etmese bile hiçbir insan yok olup gitmeyi kabul etmez. İnsanların bilinç düzeyinde yaptığı eylemler, onun bilinçaltında sonluluğu hazmedemediğine kanıttır. Dilleriyle ölümden sonra dirilişi inkâr eden ateistler, yazdıkları kitaplarda, kurdukları vakıflarda isimlerini yaşatmak için yoğun bir çaba sarf etmektedirler. Bu durum, ateistlerin dahi, vicdanlarına sonlu olmayı, toprak olup gitmeyi kabul ettiremediklerini göstermektedir.
1) Değişmez Kaderimiz: Ölüm
İnsanoğlunun yaşlanması ve nihayet ölmesi onun kaçınılmaz kaderidir, bunu geciktirebilir ama asla durduramaz.1 Çünkü bu, Allah’ın takdiridir:
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ اَفَلَا يَعْقِلُونَ
“Kime uzun ömür verirsek, biz onun yaratılışını (gençliğini ve güzelliğini) bozar, onu beli bükük hâle getiririz. O kimseler bunu idrak etmezler mi?” (Yâsîn, 36/68)
كُلُّمَنْعَلَيْهَافَانٍۚ وَيَبْقٰىوَجْهُرَبِّكَذُوالْجَلَالِوَالْاِكْرَامِۚ
“Yeryüzünde bulunan herşey fanidir. Bâkî kalacak olan azamet ve ihtişam sahibi Rabbinin zatıdır.”(Rahmân, 55/26-27)
Ölümü unutmamak aynı zamanda, ölümün hükmünü veren Rabbimizi hatırlamaktır. Ölümü unutmak ise dünyada ebediyen yaşayacağımız zannına kapılmaktır. Ve bu zan, babamız Âdem’in ilk imtihanında olduğu gibi bize hata yaptırır. Günümüzde şeytan vesveselerini televizyonlar, gazeteler, sosyal medya gibi imkânlar üzerinden vermektedir. Şeytani güçler vesveselerle dünyada sonsuza dek yaşayacağımıza ilişkin algı operasyonları çekmektedir.
Nitekim “babamız” Âdem’in ilk sınavında kaybetmesine yol açan, “şeceretül’l-huld”a2 (sonsuzluk ağacına) yaklaşarak bu algı operasyonunu kendi lehine zannetmesiydi.
Sözün özü, şeytani güçlerin algı operasyonlarını boşa çıkarmak için, ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlamaya ihtiyacımız vardır. İşte bu u nedenle, ona salatü selam olun Resulullah, ölümü çokça hatırlamayı ashabına3 ve kıyamete kadar vahye gönül veren kardeşlerine tavsiye etmiştir:
“Zevkleri bıçak gibi keseni -ölümü- çok hatırlayın!”4
2) Rahmet Kapılarının Anahtarı: İmtihan
Peki, bu acı gerçekle nasıl baş edeceğiz? Ölüm hakikatine rağmen dünyada yapmamız gerekenlere nasıl odaklanacağız? Ağızların tadını kaçıran ölümü hem çok hatırlayıp hem de yakınlarımızı kaybettiğimizde nasıl direneceğiz?
Bu soruların cevabını ararken imtihan anahtar kavramdır. İmtihan gözlüğünden hayata baktığımız zaman, nice açılmaz gibi gözüken kapılar önümüzde birbir açılır. İmtihan şuuru umutsuzluğun içinden geçerken umudun, hüznün içinden geçerken mutluluğun, fitnenin içinden geçerken rahmetin kapılarını açar.
Kur’an’a iman eden müminler olarak, biz bu dünyada bulunma amacımızın imtihan olduğunu, net olarak Rabbimizden öğreniyoruz:
تَبَارَكَالَّذ۪يبِيَدِهِالْمُلْكُۘوَهُوَعَلٰىكُلِّشَيْءٍقَد۪يرٌۙ
اَلَّذ۪يخَلَقَالْمَوْتَوَالْحَيٰوةَلِيَبْلُوَكُمْاَيُّـكُمْاَحْسَنُعَمَلاًۜوَهُوَالْعَز۪يزُالْغَفُورُۙ
“Mutlak egemenlik elinde bulunan (Allah) ne yüce, ne ulu bir bereket kaynağıdır ve O, her şeye kâdirdir. O, ölümü ve hayatı hanginizin daha güzel davranacağını imtihan için yaratmıştır. O, mutlak üstün ve yüce olandır, eşsiz ve benzersiz bağışlayandır.” (Mülk, 67/2)
Başımıza gelen güzellikler de başımıza gelen felaketler de birer imtihandır:
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًۜ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
“Her can ölümü tadıcıdır. Şu da var ki biz sizi seçip ayırmak için hayır ve şer ile sınava tâbi tutuyoruz. Zaten sonunda bize döneceksiniz.” (Enbiyâ, 21/35)
3) Sakın Ölmeyin! Ancak…
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“Ey (Kur’an’a) iman edenler! Allah’a karşı sorumluluğunuzun gereğini hakkıyla yerine getirin! Ve (Allah’a) tam teslim olmadan can verecekseniz, sakın ölmeyin!” (Âl-i İmran, 3/102)
Yukarıdaki ayette uyarı, vicdanını takvayla formatlamış müminlere, varlığını Allah’a adamış Müslimlere yapılmıştır. Çünkü iman etmeyen, imanını takvasıyla koruma altına, güvence altına almayanlar hiçbir uyarıdan etkilenmezler. Bu nedenle Rabbimiz takva sahibi müminlere hitap etmekte ve “Sakın Müslüman olmak dışında bir kimlikle ölmeyin!” diye emretmektedir.
Peki, Müslüman olarak ölmeyi nasıl başaracağız? Ayetin beyanında da görüldüğü gibi, herkesin başaramadığı büyük bir kahramanlık olan Müslüman olarak can vermek iki güç kaynağı, iki azıkla mümkündür:
Birincisi; imanla, yani Allah’a güvenerek, O’nun bizim hazırladığı iman programını uygulayarak…
İkincisi; takvamızı takviye ederek, Allah’ın razı olduğu güzel işleri yaparak…
Rabbimizin razı olduğu hayat, içinde “ölümüne tespih, ölünceye kadar ibadet” olan bir hayattır. Tüm evrendeki ve tüm tabiattaki “kardeşlerimiz” gibi hamd ile tespih hayatımızın anlam ve amacıdır. Ölünceye kadar Rabbimize ibadet etmek, O’nu hamd ile tespih etmek, bir mümin olarak şiarımız, ahlakımız, hayat tarzımız olmalıdır. Çünkü bu, Rabbimizin emridir. Allah’ın emrettiklerini ölümüne yerine getirmekse boynumuzun borcudur:
فَسَبِّـحْبِحَمْدِرَبِّكَوَكُنْمِنَالسَّاجِد۪ينَۙ وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ
“O halde sen Rabbini hamd ile tespih et, secde edenlerden ol! Başa gelmesi kesin olan gerçek, yani ölüm gelinceye kadar rabbine kulluk et.” (Hicr,15/98-99)
Cennete girişimize vesile olacak amellerimizi çoğaltırken, ölmeyi istemek doğru değildir. Bize yakışan takvalı yaşamak ve takva sahibi bir mümin olarak ölmektir. Kimin ne zaman öleceğinin takdiri Allah’ın elindedir. O halde kimin nerede ne zaman öldüğü önemli değildir. Önemli olan ölürken hangi kimlikle ve hangi kişilikle öldüğümüzdür; şâkir olarak mı kâfir olarak mı?
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ كِتَاباً مُؤَجَّلاًۜ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَاۚ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاٰخِرَةِ نُؤْتِه۪ مِنْهَاۜ وَسَنَجْزِي الشَّاكِر۪ينَ
“Hiç kimse, Allah’ın izniyle ilahi yasa ile kararlaştırılmış vade dışında ölmez. Ve kim bu dünyanın ödülünü isterse kendisine ondan veririz, kim de ahiretin ödülünü isterse ona da ondan veririz ve biz, şükredenleri ödüllendiririz.” (Âl-i İmran, 3/145)
Nitekim Resulullah (s) bunun nedenini sahih bir hadiste şöyle beyan etmektedir:
“Hiçbiriniz ölmeyi istemesin. Ölüm kendiliğinden gelmeden önce de öleyim diye dua etmesin. Çünkü insan ölünce hiçbir iyilik yapamaz. Müminin hayatta kalması iyiliklerini çoğaltır.”5
4) Ölüler İşitir mi?
Ölüden ne bir ses çıkabilir ne de ölü nimet veya azap içinde bulunabilir. Nimet ya da azap içinde olabilmesi için yeniden dirilmesi gerekir.
Ölülerin diri olmadığı, işitmediği, kabirde bir hayat olmadığı, Rabbimizin Kur’an’ın beyanlarıyla ilan ettiği kesin bir hakikattir:
وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِــعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُسْمِــعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ
“Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirlerde olanlara işittiremezsin.”(Fatır,35/22)
5) “Ölümün Kıyısında Duran İnsan”ı Bekleyen Hakikatler
Ölüm esnasında her insanı bekleyen kaçınılmaz hakikatler vardır. Gayb olan boyutları bulunan bu gerçekleri anlayabileceğimiz yegâne kaynak Allah’ın vahyidir. Gerçeklerden kaçmakla gerçekler değişmeyecektir. Akıllı inanın hayrına olan, kendisini bekleyen gerçeklere hazırlanmaktır.
5.1.İnsan Genellikle Ölümden Kaçar
وَجَٓاءَتْسَكْرَةُالْمَوْتِبِالْحَقِّۜذٰلِكَمَاكُنْتَمِنْهُتَح۪يدُ
“Derken ölüm kâbusu tüm gerçekliğiyle çıkagelir. İşte bu (ey insan), senin köşe bucak kaçtığın şeydir!” (Kâf, 50/19)
5.2.İnsan Dünyadan Uzaklaşırken Başka Bir Hakikate Yaklaşır
فَلَوْلَٓااِذَابَلَغَتِالْحُلْقُومَۙ وَاَنْتُمْح۪ينَئِذٍتَنْظُرُونَۙوَنَحْنُاَقْرَبُاِلَيْهِمِنْكُمْوَلٰكِنْلَاتُبْصِرُونَ
“Hele can boğaza dayandığı zaman, o vakit siz bakar durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız ama göremezsiniz.” (Vâkıa, 56/83-85)
Ve insanın ayrılık vakti gelmiştir. Bakışlar donuklaşmış, mutlak hakikate, sonsuz gerçeklerle yüzleşmeye ramak kalmıştır. Yaklaşmakta olan yaklaşmakta ve insan beklenmedik bir anda sonsuz yolculuğuna başlamaktadır.
5.3.İnsan Geri Dönüşü Olmayan Yolculuğa Çıkar
Ölüme gerçeklerin üzerini örterek, gerçeklere karşı duyarsız bir şekilde, nankör bir insan olarak yakalananlar şöyle diyecektir:
وَاَنْفِقُوامِمَّارَزَقْنَاكُمْمِنْقَبْلِاَنْيَأْتِيَاَحَدَكُمُالْمَوْتُفَيَقُولَ
رَبِّلَوْلَٓااَخَّرْتَـن۪ٓياِلٰٓىاَجَلٍقَر۪يبٍۙفَاَصَّدَّقَوَاَكُنْمِنَالصَّالِح۪ينَ
“Sizden birine ölüm gelip de ‘Rabbim! Bana bir miktar daha süre tanısaydın da ben de hayır hasenat yapıp iyilerden olsaydım!’ diyeceği (o gün) gelip çatmadan önce, size rızık olarak verdiklerimizden bir kısmını infak edin!” (Münafikûn, 63/10)
Bu ayetin Münafikûn Suresinde yer alması çok ilginçtir.
Vahdet-i vücud ya da başka adlarla Allah’ın kararı hilafına iddia ileri sürenlere, zımnen şöyle denmektedir: Münafıklık yapma!
Ona selam olsun, Musa Nebi’nin, ölüm meleğine tokat attığı, gözünü çıkardığı iddiası, komik olmasının yanında Allah’a yapılmış bir iftiradır ve arka planında Yahudi ırkçılığı vardır.6 İsrailiyyat kabilinden rivayetleri, kendilerine açılmış “hurafe kapısı” olarak değerlendiren iftiracılar, bir kısım insanlara ölümle ilgili “muhayyerlik” verildiğini iddia ederek Allah’a iftira etmektedirler.
İşin ilahi vahiydeki hakikati ise ölüm meleklerinin kimseye muhayyerlik tanıma yetkisinin bulunmadığı, ölüm melekleri geldikten sonra bunun ertelemesinin, geri dönüşünün olmadığı şeklindedir. Aşağıdaki ayet, ölüm meleklerinin vazifelerini Allah’tan aldıkları izinle ve kusursuz olarak yerine getirdiklerini açıkça beyan etmektedir:
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ
“O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.”(En’am,6/61)7
5.4.İnsanın Bacakları Birbirine Dolanır, Kaslarındaki Enerji Çekilir
İnsanın ölüm anındaki telaşını Rabbimiz şöyle beyan etmektedir:
كَلَّٓااِذَابَلَغَتِالتَّرَاقِيَۙ وَق۪يلَمَنْ۔ رَاقٍۙ وَظَنَّاَنَّهُالْفِرَاقُۙ
وَالْتَفَّتِالسَّاقُبِالسَّاقِۙ اِلٰىرَبِّكَيَوْمَئِذٍۨالْمَسَاقُۜ۟
“Hayır, artık çok geç! Can boğaza gelip dayandığında; ‘Yok mu bir şifacı?’ dendiğinde; (hasta) bunun beklenen ayrılış olduğunu anladığında ve bacaklar birbirine dolaştığında; işte o gün sevk edilen yer sadece Rabbinin huzurudur.” (Kıyamet, 75/26-30)
5.5.Gaflet Perdeleri İnsana Açılır
Ve ölüm esnasında artık yapılacak tövbe geçersizdir.8 Çünkü gaflet perdeleri açılmıştır, insanın hakikatle arasında bir mesafe kalmamıştır. Perdeler açılmıştır, artık tüm çıplaklığıyla gerçekleri görür insanoğlu ama bu görüşün ona hiçbir faydası yoktur. Dolayısıyla gözle görülenin de bir değeri kalmamıştır. Kur’an-ı Kerim ölümden sonra gaflet perdelerinin açıldığını şöyle anlatıyor:
لَقَدْكُنْتَف۪يغَفْلَةٍمِنْهٰذَافَكَشَفْنَاعَنْكَغِطَٓاءَكَفَبَصَرُكَالْيَوْمَحَد۪يدٌ
“Allah ona buyurur ki: Ey insanoğlu! Dünyadayken, bugünden gafletteydin. Şimdi senden gaflet perdesi açtık. Artık bugün gözün keskindir. Gerçeği görüyorsun.” (Ka’f, 50/22)
5.6.İnsan İçin Pişmanlık Günü Gelmiştir
وَاَنْذِرْهُمْيَوْمَالْحَسْرَةِاِذْقُضِيَالْاَمْرُۚوَهُمْف۪يغَفْلَةٍوَهُمْلَايُؤْمِنُونَ
“O halde, her şeyin hükmünün kesinleştiği an olan o derin pişmanlık gününe karşı onları uyar, zira onlar gaflet içindedirler; dahası onlar (dirileceklerine) hâlâ inanmış değiller.” (Meryem,19/39)
Ölüm melekleriyle karşılaşan her insan pişman olacaktır. Mümin olarak ölen, salih amellerini çoğaltmadığı için pişman olacaktır. Kâfir olarak ölen ise iman etmediği için pişman olacaktır.
Ona salatü selam olsun, Resulullah, şöyle buyurmuştu:
“-Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.”
“-O pişmanlık nedir ya Resulallah?” diye soruldu. Efendimiz:
“-(Ölen), muhsin (ihsan sahibi, salih) bir kişi ise bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevabını verdiler.9
5.7.İnsana Ömrünün Arşivi Kapanacaktır
Ölüm melekleri geldikten sonra, artık tek geçer akçe ömrümüzün arşividir. İnsanın amel defteri, zincirleme iyilikler hariç kapanır:
“O gün ne mal fayda verir ne evlat! Ancak kalb-i selim ile gelenler müstesna!..” (Şuarâ, 26/88-89)
Resulullah (s) bu ayeti şöyle tefsir etmiştir:
“İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasından dua eden hayırlı evlat.”10
6) Ölüm Esnasında Müminleri Bekleyen Güzellikler
Müminleri ölüm esnasında tatlı bir heyecan basar. Çünkü gidilecek yer buradan güzeldir. Ama yine de korkuyla karışık bir merak, şaşkınlık vardır. İşte melekler müminlerin merakını, şaşkınlığını sekinetle/cesaretle dindirecekler.
İlgili ayetlerin üslubuna dikkat edersek göreceğiz ki ölümle beraber ebedi lütuflar başlamaktadır. Çünkü zamansız bir âleme yolculuk söz konusudur.
6.1.Ölümün Kıyısındaki Müminlerin Korkuları Giderilecek, Melekler Cennetle Müjdeleyecek
اِنَّالَّذ۪ينَقَالُوارَبُّنَااللّٰهُثُمَّاسْتَقَامُواتَـتَنَزَّلُعَلَيْهِمُالْمَلٰٓئِكَةُاَلَّاتَخَافُواوَلَاتَحْزَنُواوَاَبْشِرُوابِالْجَنَّةِالَّت۪يكُنْتُمْتُوعَدُونَ
نَحْنُاَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْفِيالْحَيٰوةِالدُّنْيَاوَفِيالْاٰخِرَةِۚوَلَكُمْف۪يهَامَاتَشْتَـه۪ٓياَنْفُسُكُمْوَلَكُمْف۪يهَامَاتَدَّعُونَۜ
نُزُلاًمِنْغَفُورٍرَح۪يمٍ۟
“Rabbimiz Allah’tır, deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: Korkmayın, kederlenmeyin, size vaat olunan cennetle sevinin! Biz, dünya hayatında da ahirette de sizin dostunuzuz. Orada, çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Allah’tan bir ikram olarak sizin için canınızın çektiği her şey bulunacak, yine orada umduğunuz her şeyi elde edeceksiniz.” (Fussilet, 41/30-32)
6.2.Mümin Olana “Buyur Cennete” Denilecek
ق۪يلَادْخُلِالْجَنَّةَۜقَالَيَالَيْتَقَوْم۪ييَعْلَمُونَۙ
“Cennete gir, denildi. O da: ‘Keşke kavmim bilseydi.’ dedi.” (Yasin 36/26)11
6.3.Melekler Sonsuz Yolculuğun Başında Müminleri Selamlayacak
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌۚ وَاَعَدَّ لَهُمْ اَجْراً كَر۪يماً
“O’na kavuşacakları gün ‘Selam!’ diye karşılanırlar. O, kendilerine tarifsiz güzellikte bir ödül hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/44)
Yeniden diriliş gününde melekler müminleri, cennetin girişinde selamlayacaklar:
وَس۪يقَالَّذ۪ينَاتَّقَوْارَبَّهُمْاِلَىالْجَنَّةِزُمَراًۜحَتّٰٓىاِذَاجَٓاؤُ۫هَاوَفُتِحَتْاَبْوَابُهَاوَقَالَلَهُمْخَزَنَتُهَاسَلَامٌعَلَيْكُمْطِبْتُمْفَادْخُلُوهَاخَالِد۪ينَ
“Rablerine karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar ise gruplar halinde cennete buyur edilecekler. Kapıları zaten açılmış bulunan cennete vardıklarında, oranın muhafızları kendilerine şöyle diyecek: Selam olsun size! Safa başınıza! Ebedî kalmak üzere buyursunlar!” (Zümer, 39/73)
7) Ölüm Esnasında Kâfirleri Bekleyen Felaketler
Aşağıdaki ayetlerin üslubuna dikkat edersek göreceğiz ki ölümle beraber ebedi azap başlamaktadır. Çünkü zamansız bir âleme yolculuk başlamıştır.
7.1.Ölüm Melekleri Yüzlerine ve Sırtlarına Vuracak
وَلَوْتَرٰٓىاِذْيَتَوَفَّىالَّذ۪ينَكَفَرُواۙالْمَلٰٓئِكَةُيَضْرِبُونَوُجُوهَهُمْوَاَدْبَارَهُمْۚوَذُوقُواعَذَابَالْحَر۪يقِ
“Melekler, inkâr edenlerin suratlarına ve arkalarına vura vura, ‘Tadın bakalım yangın azabını!’ diyerek canlarını alırken bir görseydin!” (Enfal,8/50)
فَكَيْفَاِذَاتَوَفَّتْهُمُالْمَلٰٓئِكَةُيَضْرِبُونَوُجُوهَهُمْوَاَدْبَارَهُمْ
ذٰلِكَبِاَنَّهُمُاتَّبَعُوامَٓااَسْخَطَاللّٰهَوَكَرِهُوارِضْوَانَهُفَاَحْبَطَاَعْمَالَهُمْ۟
“Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken halleri nasıl olacak? Bunun da sebebi, Allah’ı öfkelendiren şeylerin peşine düşmeleri ve O’nun hoşnut olacağı şeylerden nefret etmeleridir. Bu yüzden Allah da onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.” (Muhammed, 27-28)
7.2.Rahmet Kapıları Açılmayacak, Kâfirler Kapana Kısılacaklar
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ اَبْوَابُ السَّمَٓاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتّٰى يَلِجَ الْجَمَلُ ف۪ي سَمِّ الْخِيَاطِۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِم۪ينَ
“Bizim ayetlerimizi asılsız sayanlar, büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!”(A’raf, 7/40)
7.3.Ölüm Melekleri Allah’a İftira Atan Zalimlerin Canlarını Alırken, Onları Cehennemle Müjdeleyecek
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ قَالَ اُو۫حِيَ اِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ اِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَاُنْزِلُ مِثْلَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ ف۪ي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْد۪يهِمْۚ اَخْرِجُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ اٰيَاتِه۪ تَسْتَكْبِرُونَ
“Allah hakkında yalan uyduran ya da kendisine hiçbir şey vahyedilmediği hâlde ‘Bana da vahyedildi!’ diyen ve ‘Allah’ın indirdiğine benzer şeyleri ben de indirebilirim!’ iddiasında bulunan kimseden daha zalim biri olabilir mi? Ölüm sancısıyla kıvranırken melekler ellerini uzatarak ‘Ruhlarınızı teslim edin! Allah’a doğru olmayan şeyler atfettiğiniz ve O’nun mesajlarına karşı kibrinizden dolayı bugün onur kırıcı bir cezaya çarptırılacaksınız!’ dediklerinde, bir görmeliydin o zalimleri!”(En’am, 6/93)
7.4. Melekler, “Niçin Hicret Etmediniz?” Diyerek Hesap Soracak
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا ف۪يمَ كُنْتُمْۜ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَف۪ينَ فِي الْاَرْضِۜ قَالُٓوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا ف۪يهَاۜ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراًۙ
“Kendilerine yazık etmekte iken hayatlarını sona erdirdikleri kimselere melekler ‘Ne işte idiniz?’ dediler, (onlar) ‘O yerde zayıf görülenlerden idik.’ cevabını verdiler. Melekler ise ‘Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!’ dediler. İşte onların barınağı cehennemdir ve orası gidilecek ne kötü bir yerdir!” (Nisa,4/97)
8) Dualarımızla Ölüme Hazırlık
Nasıl bir ölüm isteyeceğimizi Rabbimiz bize Kur’an vahyiyle öğretmektedir. Takvalı bir mümin olarak, salih bir kul olarak ölmek, sözlerimizin, amellerimizin ve nihayet dualarımızın amacıdır. O’na hamdü senalar olsun, takvalı, salih bir kul olarak ölebilmek için, kendisinden nasıl yardım isteyeceğimizi bize vahiyle öğretmiştir. Dua ile yaşarken ve duayı yaşarken, ecelimiz gelir de ölüm meleklerini “hoş geldin” le karşılarsak dilimiz-gönlümüz Allah’ın zikriyle meşgul olacaktır:
رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ
“Rabbim! Doğrusu, bana iktidarı sen bahşettin! Yine sen öğrettin bana olayların doğru yorumunu. (Ey) gökleri ve yeri yoktan var eden! Hem bu dünyada hem öte dünyada yârim, yardımcım sensin. Canımı, varlığımı sana adamış biri olarak al ve beni iyiler arasına kat!” (Yusuf, 12/101)
رَبَّـنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْراً وَتَوَفَّـنَا مُسْلِم۪ينَ۟
“…Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver ve Müslüman olarak canımızı al!” (A’raf, 7/126)
رَبَّنَٓااِنَّـنَاسَمِعْنَامُنَادِياًيُنَاد۪يلِلْا۪يمَانِاَنْاٰمِنُوابِرَبِّكُمْفَاٰمَنَّاۗرَبَّنَافَاغْفِرْلَنَاذُنُوبَنَاوَكَفِّرْعَنَّاسَيِّـَٔاتِنَاوَتَوَفَّـنَامَعَالْاَبْرَارِۚ
رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْم۪يعَادَ
“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin!’ diye imana çağıran bir davetçi duyduk ve hemen iman ettik. Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve canımızı erdemlilerle birlikteyken al. Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığıyla bize vadettiklerini ver; kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen asla sözünden caymazsın.” (Ali İmran, 3/193-194)
8.1. Ve Resulullah’ın Son Duaları
Allah ondan razı olsun, Âişe validemiz Resulullah’ın son dualarından birinin şöyle olduğunu rivayet etmiştir:
“Allah’ım ölümün şiddet ve sıkıntılarına karşı bana yardım et”12
Bu duayı Resulullah hayatı boyunca arkadaşlarına tavsiye etmiştir. Resulullah’ın hem yaşayanlara hem de ölmek üzere olanlara bir başka tavsiyesi de tevhid kelimesidir.13
8.2. Refîk-i A’laya, Yüce Dosta…
Resulullah (s)’ın son duası şöyle olmuştur:
“Allah’ım, beni bağışla, bana merhamet et ve beni (sana) refîk-i a‘laya/yüce dosta kavuştur!”14
Bu duayı Resulullah’ın birkaç kez tekrarladığı rivayet edilmiştir:
Refîk-i A’laya,15 Refîk-i A’laya; Yüce Dosta…
Ne mutlu sonsuz yolculuğu Refîk-i A’laya doğru olanlara…
Dipnotlar:
1- İnsanın ne zaman öleceği, eceli tesadüflere bağlı değildir, onu yaratan ve yaşatan Allah’ın takdirindedir, ne öne çekilebilir ne de ertelenebilir. Bu, zamandan münezzeh olan, el-Âlim olan Yüce Allah için kolaydır: “Hiç kimse, Allah’ın izniyle ilahi yasa ile kararlaştırılmış vade dışında ölmez. Ve kim bu dünyanın ödülünü isterse kendisine ondan veririz, kim de ahiretin ödülünü isterse ona da ondan veririz. Biz, şükredenleri ödüllendiririz.” (Âl-i İmran, 3/145)
2- “Hal böyleyken şeytan onu vehimlere sürükleyerek şöyle dedi: Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve sonu gelmez bir saltanatın (yolunu) göstereyim mi?”(Taha,20/120)
3- Sahabe, Kur’an-ı Kerim’de “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” olarak tanıtılmıştır. (Âl-i İmran 3/110) Yüce Allah, ashabı Kur’an’da övmüş ve mutedil bir ümmet olduklarını (Bakara, 2/143), Allah ve Resulü’ne iman edip tam teslimiyet gösterdiklerini ve büyük ecir kazandıklarını (Âl-i İmran, 3/172-173), Allah’ın kendilerinden, kendilerinin de Allah’tan razı olduğunu ve ebedî kalacakları cennetin onlar için hazırlandığını (Tevbe, 9/100) bildirmiş; Allah’a ve Resulü’ne yardım eden sadık müminler olduklarını (Haşr, 59/8), ihtiyaç içinde bulunmalarına rağmen başkalarını kendilerine tercih ettiklerini ve kurtuluşu hak ettiklerini (Haşr, 59/9), gerçek müminler olarak bağışlanacaklarını ve ahirette cömertçe rızıklandırılacaklarını (el-Enfâl 8/74) haber vermiştir. Ona salatü selam olsun, Rabbimiz onun iman davasını bizim ellerimizle desteklesin, Peygamberimiz fedakârlıklarını birlikte yaşayarak gördüğü ashaptan bahsederken onları “insanlık tarihinin en hayırlı nesli” (Buhârî, Feżâʾilü Asḥâbi’n-Nebî, 1; Müslim, Feżâʾilü’ṣ-Saḥâbe, 211-212), “ümmetin en hayırlıları” (Müsned, V, 350) diye tanıtmıştır. Sahabenin övüldüğü vasıflar kıyamete kadar gelecek olan müminlere örnek olarak vahyin kelamında yer almıştır. İster sahabe olsun isterse olmasın her mümin Resulullah’ın iman kardeşidir. Hucurât Suresi (49/9-13), bu küresel hakikati “Müminler sadece kardeştirler.” şeklinde ilan etmiştir.
4- Tirmizî, Sünen, ‘Zühd’, 4.
5- Müslim, Zikir, 13; Nesâî, Cenâiz, 1.
6- “Melekül Mevt (Ölüm Meleği) Musa Aleyhisselam’a ruhunu kabzetmek için gönderilmiş. Musa, ona tokat atmış, bir gözü çıkmış. Ölüm Meleği, Rabbine dönmüş, demiş ki: ‘Beni öyle bir kula gönderdin ki ölümü istemiyor.’ Cenabı Hak tekrar ona gözünü iade etmiş.” (Sahihi Buhari, 2/113 ve 4/191; Sahihi Müslim 4/1843) Bu rivayet gayba taş atmaktır. Ona selam olsun, Musa’ya iftiradır. Allah doğrusunu bilir ama arka planında nebileri birbiriyle yarıştıran, faşizmin dinî yorumu olan Yahudi ırkçılığı vardır.
7- En’am,61.ayetten iki temel sonuç çıkarabiliriz: Birincisi, Allah dilediği kullarını dilediği zamana kadar korumaktadır. İkincisi, “rusul/elçiler” sıfatıyla anılan ölümle vazifeli melek sayısı bir tane değildir.
8- “Derken İsrailoğullarını denizin öteki yakasına geçirdik. Firavun ve ordusu da haksız yere onlara saldırmak üzere peşlerine düşmüştü. Sonunda Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: ‘Elhak inandım ki İsrailoğullarının iman ettiğinden başka tanrı yokmuş! Ben de artık kendini O’na teslim edenlerden biriyim.’ Şimdi mi? Hâlbuki daha önce hep başkaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın.” (Yunus, 10/90-91)
9- Tirmizî, Zühd, 59/2403.
10- Müslim, Vasiyet, 14. Ayrıca bk. Ebu Dâvûd, Vasâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36; Nesâî, Vasâyâ, 8.
11- Ahiret gününü bir mahkemeye benzetebiliriz. Ancak ahiret günü dünyadaki mahkemeler gibi uzun yargılamalar yoktur. Çünkü davalıya yönelik tüm suçlamalar delilleriyle hazır bir şekilde, arşivlenmiş olarak, itirazı mümkün olmayacak şekilde dosyalarla melekler tarafından hazırlanmıştır. Dolayısıyla soru sormaya, itiraza mahal bırakılmayacak kadar deliller güçlüdür. Rahman Suresi bu gerçeği şöyle beyan etmiştir: “O gün, görünen görünmeyen iradeli varlıklardan hiçbirine günahları hakkında sorulmaya (gerek) kalmayacak.” (Rahman,55/39)
12- Tirmizî, Cenâiz, 7. Ayrıca bkz. İbni Mâce, Cenâiz, 64.
13- “Ölmek üzere olanlarınıza ‘Lâ ilâhe illallah.’ demeyi telkin ediniz!” (Müslim, Cenâiz, 1-2.Ayrıca bkz. Ebu Dâvûd, Cenâiz, 16; Tirmizî, Cenâiz, 7; Nesâî, Cenâiz, 4; İbni Mâce, Cenâiz, 3. Unutmayalım ki ahlakı Kur’an olan Peygamberimizin söyledikleriyle yaptıkları birbiriyle uyumludur. Eğer hayattayken tevhide iman edip onu yaşamıyorsa, adaleti emreden Allah ona ölürken imanı nasip etmez. Kaldı ki bu telkin ye’s anı gelmeden, ölüm melekleri gelmeden anlamlıdır, son nefeste kâfir birinin imanı “Firavun İmanı” muamelesi görecektir.
14- Buhârî, Merdâ, 19, Fezâilüs-Sahâbe, 5, Megâzî, 83-84, Rikâk, 42, Daavât, 28; Müslim, Selâm, 46, Fezâilu’s-Sahâbe, 85, 87. Ayrıca bkz. Tirmizî, Daavât, 76; İbniMâce, Cenâiz, 64.
15- Resulullah’ın bu dualarının ilham kaynağı Nisa Suresi, 69.ayettir. Bu ayette nebiler, sıddıklar, şehitler, salihler “refîk/ihanet etmeyen dostlar” şeklinde Rabbimizin övgüsüne mazhar olmuşlardır: “Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!” Aynı şekilde Yusuf Suresi, 101.ayette yer alan dua da “Beni salihlere ilhak et!” çağrısını içerdiğinden Resulullah’ın dualarına ilham kaynağı olmuştur. ‘Er-Refîk’ olan, ihanet etmeyen bir dost olan Yüce Allah’a itaat edenler, O’na verdikleri sözde duranlar, yaşarken refîk olurlar, ölürken de Âlemlerin Rabbinin ebedi dostluğunu kazanırlar.