" ... Ve kim bu dünyanın sevaplarını/ nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz. Kim de ahiretin sevaplarını/ nimetlerini arzularsa ona da bunu vereceğiz. Ve şükredenleri/ nankörlük yapmayanları mükafatlandıracağız. Nice Peygamber, arkasında Allah'a ram olmuş birçok insanla birlikte O'nun yolunda savaşmak durumunda kaldı. Onlar, Allah yolunda çektikleri sıkıntıdan dolayı ne korkuya kapıldılar, ne zayıf düştüler, ne de kendilerini düşman önünde küçük düşürdüler. Zira Allah sıkıntıları göğüs gerenleri sever. "Onların tek söyledikleri şey şuydu: 'Ey rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla! Adımlarımızı sağlamlaştır ve kafirlere karşı bize yardım et!' Bunun üzerine Allah onlara hem bu dünya sevabını/ nimetlerini, hem de ahiretin en güzel sevabını/ nimetlerini bağışladı. Zira Allah, iyilik yapanları sever" ( Al-i İmran, 3/145-148)
Yüce Allah peygamberlere ve onların takipçilerine dünyanın ve ahiretin en güzel nimetlerini bağışlamıştır. Dünyanın ve ahiretin mutluluk kaynağı sevapları haddi zatında Yüce Rabbimiz tarafından sadece Muhsinler'e/ iyiliğe gönül bağlayıp, o uğurda gayret gösterenlere va'dedilmiştir.
Kendilerini bu dünyanın geçici zevklerine şartlayan kafirler için ebedi nimetler yurdu bütünüyle kaybedilmiş olup, bu alemden de illetli bir takım mutluluk kırıntılarını elde etmekse ilahi imtihan maksadı ile Rabbimiz tarafından kolaylaştırılmıştır.
Bu nedenle, bir sınama alanı olan dünyadan yararlanmanın önü açıktır. Tümü ile bu geçici olanı acele olarak isteyen, bu konuda hiçbir ölçü ve sınır tanımayan dünyaperestlere, istediklerine kavuşmayı Yüce Allah kolay hale getirmiştir. Rabbimiz yukarıdaki ayetlerde biz müminlere hem dünya sevabını hem de ahiret sevabını isteyecek bir bilinçle hareket etmeyi öğretmektedir. Fakat kendilerini ebedi kılacağı vehmi ile, sadece dünya sevabına kilitlenen ahmaklar gibi olmak, sonsuz mutluluğa talip olan müminlere yakışmamaktadır.
Kafirlerin dünya sevabını tercih ettiklerinde kuşku yoktur da, iş müslümanlara gelince, bulanık bir hava ile karşılaşmaktayız. Çünkü müslümanlar içerisinde küfürle iman arasında olan münafıklara özenen, kalbi hastalıklı kimseler, ta Kur'an'ın ilk indirildiği asırdan bu yana vardır. Bu göz ardı edilemeyecek bir gerçektir.
Günümüzde çevremizdeki hangi müslümana sorsak, üç aşağı beş yukarı ahiretin dünyadan daha öncelikli olduğu hakikatini teslim edecektir. Fakat iş, hayatın içindeki denemelere gelince, aynı teslimiyet bir türlü gösterilememektedir. Mesela, ticarette Allah'ın rızası ile kârı arasında tercih yapmak durumunda kalan bir çok müslüman maalesef düyevi olana meyletmektedir. Gücünü tevhid ve adaletin ölümsüz ilkelerinden almayan otoritelere karşı yerine getirdikleri sorumluluklar oranında bile, Allah için ihtiyaç sahibine infak etmeyen namazında niyazında müslümanlardan azımsanamayacak derecede hepimizin çevresinde vardır.
Son yıllarda başörtüsü ile diploması, işi ve aşı ile ibadetleri arasında tercih yapmak durumunda kalan binlerce müslüman kardeşimiz, ahiret sevabını tercih etmekte yeterince istekli davranmadılar! Maalesef Ahiret'e öncelik verenlerin sayısı tarih boyunca görüldüğü gibi bir avuç azınlık olarak kaldı.
Peki dünya sevabı nedir; ona talip olmak olumlu bir tercih midir? Yoksa bütünüyle terkedilmesi gereken bir illet midir? Bu çalışmamızda Kur'an'da yapacağımız bir bilinçlenme yolculuğunda, Yüce Allah'ın rehberliğinde, cevaplamaya çalışacağımız soru budur.
A-Dünya Ve Ahiret Sevabı Terkibinin Tahlili
Sevab, insanlara Allah tarafından amellerinin karşılığı olarak verilen nimet ve cezalardır. Bu durumda yerine göre olumlu, yerine göre olumsuz bir muhteva kazanmaktadır. Hayrın ve şerrin karşılığı olarak kullanılan bu kelime, Kur'an'da genellikle iyiliğe tahsis edilebilecek bir bağlam içinde yer alır. Fakat şerrin karşılığı olarak kullanılması, daha çok alay etme amacına matuftur.1
Ayetlerden anladığımız kadarı ile sevap kelimesi hem olumlu hem de, duruma göre olumsuz anlamlar taşıyabilecek bir muhtevaya sahiptir. Bu yüzden yukarıdaki ayetlerde, dünya sevabından bütünüyle kopmak emredilmemiştir. Ancak dünya sevabı, sadece helal ve temiz olan rızıkları kapsamadığı, her tür görkemli ve cazip gelen günahı da içine alacak kapsamda bir anlam muhtevasına sahip olduğu için dikkatli ve sorumlu hareket etme gereği vardır. Kaldı ki, ilahi hikmetin emredici ilke ve kurallarını çiğneyerek bir takım nimetlere ulaşmak doğru da değildir.
Hele de tercih etme zorunluluğu belirdiğinde ahiretin ve sevabının, bu dünyaya ve sevabına mutlak bir üstünlüğü vardır. Çünkü, müminler olarak bizim itidali elden bırakmamak ödevimizdir. Yukarıdaki Ali imran Suresi'nden alıntıladığımız ayetlerde beyan edildiği gibi, sadece dünya sevabına şartlanarak hareket etmek yanlıştır. Biz müminler bu dünyanın sevabından Hasene'ye/iyi ve temiz olana talip olmalıyız; Seyyie'ye/kötü ve kirli olana değil. Değil mi ki, hasene kabilinden dünya nimetleri ahiret mutluluğumuz için harcamamız gereken olanaklar da sunmaktadır? Öyleyse dünyayı terk etmeyi salık veren felsefeler bizim inançlarımıza uygun düşmemektedir.
Müminler bu dünyada da ahirette de hasene ile müjdelenmiştir. Hasene, kısaca iyilik anlamına gelip, daha çok maddi bir yarar elde etmeyi değil, sıkıntılarla dolu bir hayat sürerken dahi, iman etmiş olmaktan kaynaklanan manevi huzur ve doyumu ifade eder.2
Hasene, geniş bir zenginlik ve servet sahibi olmak anlamına gelmez; daha çok helal, temiz ve iyi olanı tercih etmek anlamına gelir. Bu durumda eğer ilahi rızaya uygun düşmeyen yollara tevessül ederek geniş mal, servet ve gücün getirdiği dünya nimetleri/sevapları hasene olarak nitelendirilemez. Ama güç ve zenginliğini temiz yollardan elde edip, Tevhid ve Adalet'in yücelmesi için çaba sarfeden Peygamberimiz Muhammed (s), güç ve iktidar lutfedilmiş Süleyman, Yusuf v.b.peygamberler gibi salihler için dünyevi nimetleri/sevapları bir hasenedir.
Hasene hem maddi hem de manevi olarak Allah'ın sonsuz hazinelerinden salih kullarına bahşettiği güzel nimetlerdir. Her tür helal ve güzel nimet, hasenedir. Eğer hasene dünyanın maddi servetleri ve zevkleri olsaydı yeryüzünün en zengin insanları, iyilik için mücadele eden fazilet ve erdemlilik sahibi müminler olması gerekirdi.
O halde müminler için dünya sevabı, ister geniş rızıklar içinde yüzsün, isterse olanaksız koşullarda yaşasın, kalbi manevi huzur ve doyum içinde olmak manasına gelmektedir. Dünya sevabı terkibi, kafirler için kullanıldığında ise, imtihana çekme maksadı ile, Allah tarafından yaratılan, bu dünyanın insanlara süslü gösterilmiş, cazip kılınmış olan ahireti unutturucu kimi süsleri demektir.
B-Dünya- Ahiret Dengesi'nde İbrenin Ağırlığı Ne Taraftadır ?
Yaşadığımız toplumda, kökeni ve çıkış zamanı tam olarak belli olmayan, ama maddeci bir dünya görüşünün argümanı olarak kullanıldığında kuşku bulunmayan bir söz vardır: " Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmak gerekir. "
Dünyevileşmeci bir söyleme destek sağlamak için, hadis havası verilen bu sözden destek sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu süslü kelamı yaymaya çalışan kimselerin, aslında kalplerinde dünya sevgisinden başka bir aşk olmadığı malumumuzdur. Onlar ince bir tuzağın ürünü olan bu sözü bir ' dünyevileştirme aracı' olarak dilden dile, kulaktan kulağa, hararetle birbirlerine aktarıp durmaktadırlar.
Bu niteleme, hakikat süsü verilmiş büyük bir yalandan ibaretttir. Çünkü dünya ile ahiretin değerini eşitlemektedir. Oysa Ahiret' in dünyadan mutlak bir üstünlüğü vardır. O halde hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışmak, anlayışı ile oluşmuş bir ahlak, olsa olsa Kapitalizm' in düsturu olabilir; İslam' ın değil.
Bilindiği gibi büyük bir talana yol açan, kurulu ilahi dengeleri, insanın aleyhine alt üst etme yarışına giren kapitalist büyüme tarzı, her tür üretimi kutsal bir ibadet hazzı ile teşvik etmektedir. Yukarıdaki, hiç ölmeyecek gibi dünyaya çalışma anlayışı, ahiretin önceliğine iman etmiş olması gereken müslümanlar için şeffaf olarak örülmüş bir tuzaktır. Bu nedenle bu tür tuzaklara karşı uyanık olmak gerekmektedir.
"Sınırsız büyüme için sonsuz üretim" anlayışının kendisine hayat düstüru olarak belletildiği bir müslüman, bu dünya görüşünü huy edindiğinde; ticareti aksamasın diye, ibadetini aksatmaktan, şirketi küçülmesin diye infakını aksatmaktan çekinmemektedir. Böylece, yavaş yavaş zekat, sadaka ve infakın yerini vergiler, ticaretin yerini de fetvası alınmış faiz işlemleri alabilmektedir.
Şeytanın türlü türlü tuzakları ve çevirdiği bin bir çeşit dolaplarına karşı uyanık olmak zorundayız. Çünkü bu dünya hayatı, ancak oyun ve eğlence gibi, çabuk geçen hazlar verebilir. Sürekli olan, sahibine acı vermeyen mutluluk ise sadece ahiret hayatında mümkündür. Oysa insanların çoğu Allah'ın sınamak için verdiği dünya nimetlerinin cazibesine ve büyüsüne kapılırlar.
Doğrusu kendisini Allah'a bütünüyle adayan müminler için dahi bu alemin nimetleri yaratılıştan taşıdığımız tutkulardan neşet eden arzularımıza cazip gelmektedir. Değil mi ki, dünya hayatına mahsus olan parlaklık ve görkem, insanların çoğunu peşinden sürükleyebilecek bir cazibeye sahiptir; öyleyse müminlerin bu konuda daha dikkatli ve uyanık davranmaları gerekmektedir. Bizim ahiret bilincimiz, Allah'ın öteki dünyada bizim için hazırladığı manevi nimetlere gözlerimizi dikip, öncelikle onları arzulamayı gerektirmektedir.
Çünkü biz müminler için bu dünya hayatının deneme alanı olmasından öte bir değeri yoktur. Asıl kalıcı ve bitimsiz olan öteki dünyadır. Bu gerçeğin farkına varmadan yaşayanlar bu alemde ne kadar rahat ve müreffeh yaşarlarsa yaşasınlar, ebedi huzur ve mutluluğu yitirmektedirler.
1-Dünya Hayatı Bir Oyun ve Eğlenceden İbarettir
Yüce Allah dünya hayatının değerine ilişkin "oyun ve eğlence " benzetmesi yapmakta; takvayı tercih eden biz müminlerin gözlerini ve gönüllerini ahiret mutluluğuna çevirmektedir: "Bu dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir. Ama ahiret hayatı muttakiler için çok daha güzeldir. Öyleyse aklınızı kullanmaz mısınız ? " ( Enam, 6/32)
" Bilin ki ( ey insanlar! ) bu dünya hayatı, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve güzel gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışına girmenizden ve daha çok servet ve çocuk sahibi olma hırsınızdan ibarettir. Bu dünyanın durumu; yağmurun hikayesine benzer, yağmurun yeşerttiği bitki, toprağı ekenlere sevinç verir. Ama sonra kurur ve sen onun sarardığını görürsün; sonunda toprak haline gelir. Fakat öteki dünyada, ya şiddetli azap, yahut Allah'ın bağışlayıcılığı ve hoşnutluğu, çünkü bu dünya hayatı, kendini kandırmanın zevkinden başka bir şey değildir. " ( Hadid, 57/20 )5
Dünya hayatının bir oyun ve eğlence olduğunu vurgulayan çok sayıdaki ayetle amaçlanan, bu alemi aşağılamak değil, değerine dair uyarılarda bulunmaktır. İmanın ve salih amelin üstünlüğünü vurgulayan dünya- ahiret dengesine dair yukarıdaki ayetlerde, bu alemin geçici olduğu, bağlanıp kalmaya değer olmadığı anlatılmaktadır.
Çünkü burası insanoğlu için yaratılmış bir imtihan alanıdır. Dünya hayatının meşru olan süsünden, güzelliklerinden uzaklaştırma amacı taşımayan bu ayetlerin mesajı, asıl sorumluluğumuzu unutturan cazip kılınmış günahlara kapılıp gitmeyi önlemeye dönüktür.
Bu dünyadan elde edilecek nimetlerin bağlanıp kalmaya değer olmadığı, geçici bir mahiyet arzettiği hakikatini gözden ırak tutarak onlara sahip olmak, ebedi mutluluğu kaybetmeye yol açabilecek bir yanılgıyı da beraberinde getirecektir. Bu yüzden ahiret bilinci ile hareket etmeyen insanlar, çeşitli nimetler içinde oyalanırken, dünyanın geçici bir yerleşim birimi olduğu gerçeğini unutarak sonsuza dek huzur ve mutluluğu kaybetmektedirler.
Dünya hayatının tamah edilerek, bağlanıp yerleşilecek bir yer olmadığı gerçeğini anlatmak için Peygamberimiz ( s); " Dünyada garip bir yolcu gibi olun!"6 demiştir.
2-Yağmur Meseli
Dünya hayatının geçici olan güzellikleri Kur'an'da 'Yağmur Meseli' ile de anlatılmakta, Allah katındaki sevabın kalıcılığına dikkatlerimiz çekilmektedir: " Dünya hayatının gökten indirdiğimiz suya benzediğini onlara anlat! Öyle ki, yerin bitkileri onu emerek zengin bir çeşitlilik içinde boy verip birbirine karışırlar. Ama bütün bu canlılık, çeşitlilik sonunda rüzgarın savurup götürdüğü çer çöpe döner. İşte bunun gibi her şeye karar veren Allah'tır. Mal mülk ve çocuklar, dünya hayatının süsleridir. Ama ürünü kalıcı olan dürüst ve erdemli davranışlar ise, karşılığı bakımından Rabbinin katında daha değerli ve bir ümit kaynağı olarak daha verimlidir. " ( Kehf, 18/45-46)7
3-Dünyayı Ahiretle Takas Etmeliyiz
Dünya hayatının değeri, bir çok ayette öte dünyanın sonsuz mutluluğunu kazanmada bir alış veriş mevzûuna indirgenmektedir. Değil mi ki, bizim için ahiret önceliklidir, öyleyse bu dünyayı satmak ona ulaşmak için elzemdir. Rabbimiz'den bir ihsan ve sınama aracı olarak sahip olduğumuz ne varsa, bitimsiz mutluluğa erişmek için onu feda etmemiz gerektiğinde bundan kaçınmamak lazımdır. Yerinde mal, yerinde can vermek, fedakarca ter dökmek gerekir, sonsuz huzuru hak edebilmek için. Aşağıdaki ayette dünya, sonsuz mutluluğu Allah'tan satın almada bir takas malzemesi değerine indirgenmiştir:
"Öyleyse dünya hayatını Ahiret ile takas etmek/ satın almak isteyenler Allah yolunda savaşsınlar. Allah yolunda savaşan herkes ister öldürülmüş olsun isterse zafer kazansın, zamanı geldiğinde büyük bir mükafat ihsan edeceğiz. " ( Nisa, 4/74 )8
Fakat bu dünya hayatına öncelik verenler; ahiret hayatını heba etmiş olanlardır. Onlar kötü bir ticaret yapan tüccar gibidirler. Kitap Ehli' nden bazıları; Allah' ın ayetlerinden bir kısmını inkar ve tahrif etmek suretiyle ebedi hayatı dünyevi menfaatleri karşılığında satmışlardır. Kısa bir dünya hayatı karşılığında, bitimsiz mutluluklar diyarını feda etmek anlamına gelen bu alışveriş, ne kötü bir tercihtir. Ahiret hayatını kaybetme pahasına yapılan bu tercih, nihai mutluluğa giden yolun önünü ebediyyen tıkamaktadır.9
4-Allah Dünyayı Tercih Edenlerin İradelerine Engel Koymaz
Bu dünyanın nimetlerini arzulayanlara dünyayı, Ahiret' i tercih edenlere ise istediklerini vermeyi Yüce Allah taahhüt etmiştir. Dünya nimeti de Ahiret nimeti de Allah' a aittir. Kim hangisini isterse onu almayı Allah kendisine kolaylaştırır. Dünyanın geçici hazlarının peşine düşenlerin payına cehennem; Ahiret hayatının güzelliklerini isteyenler ise gerçek müminler olup paylarına ebedi mutluluk diyarı cennet düşecektir.
Hud Suresi'nde dünyaya öncelik verenlerle ahirete öncelik verenlerin durumu, apaçık, yalın ve özlü ifadelerle dillendirilmektedir: "Dünya hayatını ve onun görkemini, zenginliğini isteyenlere gelince, onlara bu hayatta yapıp ettiklerinin karşılığını tam olarak ödeyeceğiz ve onlar orada hak ettiklerinden asla yoksun bırakılmayacaklar. İşte bunlar Ahiret' te paylarına ateşten başka bir şey düşmeyen kimselerdir. Çünkü onların bu dünyada yapıp ettikleri hep boşa gidecektir; işledikleri ameller değersizdi zaten. " ( Hud, 11/15-16.)
Kafirlere tercih ettikleri bu geçici alemin rızıklarından yığın yığın bağışlayan Rabbimiz, dünyayı elde etmeyi kolaylaştırmıştır. Ancak bunun da ilahi irade ile belirlenmiş bir sınırı vardır. Eğer bu sınır konulmasa idi, kafirler iradelerini insanlığın tümünü zalim bir toplum haline getirmede kullanacaklardı.10
Bu nedenle salt dünyevi hedefler peşinde koşarak hayatını harcayanlar, amaçlarının yalnızca bir kısmına ulaşabilirler. Fakat manevi hedefler peşinde koşarak, hayatını dürüstlük ve erdemlilik üzerine kuran salihler öteki dünyada umduklarının üzerinde ödüllere kavuşacaklardır. Çünkü onlar dünyaya, ahiretin bitimsiz nimetlerini yeğ tutmuşlardır.
Ahireti dünya ile takas eden insanlar, bu hayatta her istediklerine de kavuşamazlar. Çünkü dünyanın da ahiretin de gerçek sahibi olan Allah, sınama amaçlı sınırlı bir imkan tanır. Bu imkanların dağıtımını, hiçbir aracının denetimine bırakmaz; tamamıyla kendi kontrolünde tutar. O yüzden de dilediğine dilediği kadar rızık veren otorite kaynağı, hiçbir ortağı bulunmayan Allah katındadır.
Bir imtihan aracı olarak verdiği nimetler üzerindeki denetimi bütünüyle elinde tutan Yüce Allah, eğer isteseydi; dünyaya öncelik verenlerin evlerine gümüşten çatılar, merdivenler, kapılar, yataklar verirdi. Ayrıca yine isteseydi, sınırsız ölçüde altın verirdi.11 Fakat dünyayı düpedüz zenginlikleri ile ifsad etmesinler diye, kısıtlı miktarda servet sahibi olmalarına izin vermiştir.
5-Dünya Nimetleri Birer Sınama Vesilesidirler
Allah'ın bize birer sevap olarak bahşettiği nimetler hem lehimize hem de aleyhimize dönebilecek sınama vesileleridir. Allah'tan bir emanet olarak gelen lutufların asıl sahibini unutarak, onları salt dünya sevabına tahvil etmek için kullanmak, ilahi talimatlara aykırı bir tutum olup, sonucu dünyada da ahirette azaptır. Fakat geniş imkanlara, zenginliklere, servet, makam, mevki ve iktidara sahip olurken, onların bize emanet edildiği bilinci ile, ilahi talimatlara uygun hareket edersek dünya sevaplarını ahiret sevaplarına tahvil ederek sonsuz mutluluğa kavuşabiliriz.
Babalar, oğullar, kardeşler, eşler, mensup olunan boylar, aşiretler, oymaklar, kazanıp biriktirdiğimiz mallar, kötüye gitmesinden kaygılandığımız ticaretler, hoşlandığımız konutlar Allah yolunda cihad edip O'nun hoşnutluğunu kazanmada birer imtihan aracıdırlar.12
Bizim bu dünya nimetlerine karşı tavrımız, ölçülü olmalıdır. Sorumluluklarımızı aksatacak derecede bunlara bağlanmak, Allah korusun yavaş yavaş bizi çekim alanında eritecek olan şirkin tuzaklarına düşürüp ebedi mutluluğumuzu heba edebilecektir. Yaratılmış olmakla büyük bir fırsat sunulan varlık alanında sınanmış insan için ise, ebedi kaybedişten daha kötüsü yoktur.
İman henüz kalplerine iyice yerleşmemiş, salih amellere karşı gönülsüz bazı müminlerin, ahiretin dünyaya önceliğini tam olarak kavrayamamış olmaları her zaman mümkündür. Böyle kimselerin ruh hallerinden, Yüce Allah Kur' an-ı Mecid' de söz etmektedir. Onlar kendilerine Allah uğrunda, zorlu bir fedakarlıkta bulunmak ( ör. Savaşmak) düştüğünde, insanlardan korkarak şöyle seslenirler: " Ey Rabbimiz ! ' Neden bize savaşmayı emrettin? Keşke bize biraz mühlet verseydin .' derler. De ki: Bu dünyanın keyfi ve rahatlığı çok kısa ömürlüdür. Ama Ahiret Muttakiler için en iyisidir. Çünkü hiç biriniz kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaksınız. " ( Nisa, 4/77 )
Bu dünyada ele geçen fırsatlar ahiret mutluluğunu sağlayacak salih emeller için kullanılmıyorsa, zaten bir değer ifade edemez. Ayrıca yığınla mal ve servetin, nüfus v.b. güçlerin sahibi olurken öte dünya gerçeği unutulursa, muktedir olmak bir zulüm aracına dahi dönüşebilir.
Örneğin, Süleyman peygamber güçlü bir dünyevi iktidara kavuştuğu halde, Rabbini ve yeniden diriliş günündeki büyük mahkemeyi unutmamıştır. O, iktidarını Tevhid ve Adalet' in ikamesi için kullanan örnek bir hükümdardır.
6-Salt Dünyayı İstemek İçin Dua Edenler
Dünya hayatının anlık kazanımlarına talip olarak, öteki alemi hiçe sayan kimselere tercihlerin gerçekleştirme olanağı tanıyan sonsuz merhametli olan Yüce Allah, bu konuda hiçbir zorbalığa başvurmaz. Öyle ki, ellerini açıp bu konuda yakaranlara dahi irade ettiklerini elde etmeyi kolaylaştırır.13
Sadece dünyaya talip olarak, dua edenler için bile tercih ettiğini elde etme konusunda güçlük çıkarmayan Yüce Allah, kullarına gayelerini gerçekleştirecek şekilde olanaklar sunar. Ancak böyle kimselerin ahirette elde edebileceği bir kazanç yoktur.
Kur'an'da, eski cahililyye müşrikleri ile alakalı olarak yer alan bu tür uyarılar, müminleri de ilgilendirir. Çünkü söz konusu edilen karakterdeki kimse, ahireti satmak için Allah' a yakarmaktadır; O' na rağmen değil. Fakat tercihini geçici olandan yana yapmaktadır. Bu durum önceden İslami Mücadele içinde yer aldığı halde, süreç içinde irtidat eğilimine giren veya kalbi hastalıklı olup kafirlere, münafıklara meyleden kimseler için bir tehlike olarak her zaman mümkündür. Tabii ki, Allah'ın yolunda sabırlı, tahammülkar, takva sahibi mütevazi kulları, üç kuruşluk dünya menfaatlerini sonsuz mutluluk diyarına asla tercih etmezler.
7-Ahiretin Tartışmasız Önceliği
Dünya nimetlerinden bizlere bahşedilen rızıkların, ahiretin sağlayacağı ebedi huzur ve doyumu unutturmaması gerekir. Bu hayatın sınırlı imkanlarına dalıp giderek, doyumu, huzur ve mutluluğu onda arayanlar aldanmış olduklarını anladıklarında maalesef iş işten geçmiş olacaktır. O halde biz müminlere yakışan, nihai huzur ve mutluluğun ebedi olanına gözümüzü dikmektir. Bu dünyanın avutan sahteliği, Ra'd suresi 26. şöyle dile getirilmektedir:
"Rızkı dilediğine bolca, dilediğine sınırlı ölçüde veren Allah' tır. Hal böyleyken ( bol rızık verilenler ) dünya hayatı ile sevinirler; oysa ahiret hayatı yanında dünya hayatı yalnızca geçici bir doyumdan, bir avuntudan ibarettir."
Yüce Rabbimiz, dünya hayatının sağlayacağı rahatlıkla elde edilecek haz ve doyumu tercih edip cihada çıkmamanın, ahiretin bitimsiz olan iyiliklerinden mahrum kalmaya yol açacağını beyan etmektedir.14 Oysa dünya hayatının vereceği mutluluk kısa süreli ve illetlerle mukayyettir. Ahirette sağlanacak huzur ve mutluluk ise, ebedi olup saf ve illetsiz doyum sağlayacaktır.
Ahiret Günü çekileceğimiz hesabı dikkate almadan imkanlarımızı kullanırsak, dünyanın geçici süslerine, aldatıcı ziynetlerine kapılıp ömrümüzü bir hiç uğruna feda etmiş oluruz. Bu yüzden Yusuf peygamber' e Mısır' ın hazineleri üzerinde hakim olmayı lutfeden Yüce Rabbimiz, onun elde ettiği dünyevi iktidardan sonra ahiretin ağırlıklı yerini unutmaması gerektiğini beyan etmiştir. Dünya- ahiret dengesi konusunda biz müminlere de Yusuf peygamber üzerinden, ışığı solmayan bir hatırlatmada bulunan Yüce Allah, hangi üstün imkanları elde edersek edelim ' Ahiret' in önceliği 'ilkesini unutmamamız gerektiğini öğütlemektedir : " Fakat imana erişenlerin ve muttakilerin gözünde Ahiret mükafatı ( bu dünyada elde edilebilecek karşılıklardan ) daha değerli/ daha yararlıdır. " ( Yusuf suresi, 12/57 )
Kur'an'da dünyayı tercih etme eğilimine girdikleri için uyarılan müminlere bir örnek de Uhud Savaşı'ndaki okçulardır. Uhud savaşında peygamberimizin dağın yamaçlarına yerleştirdiği okçulardan " ne olursa olsun yerinizden ayrılmayacaksınız " emrine uygun davrananları Yüce Rabbimiz dünyaya değil Ahiret 'e gönül verdikleri övmektedir. Ganimet sevdası ile hareket edip emri çiğneyenler ise, hem müslümanları mutlak bir zaferden mahrum bıraktıkları, hem de dünya nimetini Ahiret sevabına tercih ettikleri için , ilahi övgüden nasibsiz kalmışlardır.15
İnsanlar rahat ve konforlu bir hayata alıştıklarında, genellikle öte dünyanın mutlaka herkesi yakalayacak hakikatini unutmaktadırlar. Bu yüzden olsa gerek, kölelikten kurtuluş yolculuğunda aldıkları apaçık ilahi yardımların sıcaklığı, henüz üzerlerinde soğumamış Musa Peygamberin halkına, Rabbimiz dünyaya dalıp gitmemelerini tebliğ etmiştir.
İsrailoğullarını Firavun'un zulümlerinden kurtarıp, onlara güvenli bir belde ihsan eden Rabbimiz, Ahiret Günü'nü asla unutmamalarını emretmektedir: "...Şimdi artık yeryüzünde güvenlik içinde yerleşin, fakat Son Gün' e ilişkin söz gerçekleştiği zaman, karışık bir bütünün parçaları olarak hepinizi biraraya getireceğimizi ( unutmayın! ) " ( İsra, 17/104.)
8-Peygamberimizin Eşleri Üzerinden, Dünyevileşmeye Karşı Bir Uyarı
Dünya- ahiret dengesinin konumuna ilişkin bir anlatım da peygamberimizin eşleri ile ilgilidir. Yüce Allah, daha çok maddi nimetlerden yararlanma istidadı gösteren peygamberimizin eşlerine, dünya hayatının ziynetleri ile ahiret hayatının büyük ödülü arasında tercih yapmaları konusunda bir çağrı yapmıştır. Bu çağrıda bazı kadınların girdiği gösterişli ve görkemli, yer yer israfa kaçan davranışlardan, peygamberimizin eşleri sakındırılmıştır. Çünkü dünyevi bir yaşam sürdürmek, belki sıradan insanlarda fazla sırıtmayabilirdi. Fakat peygamber eşlerinin, toplumun liderinin eşleri olmaları hasebi ile, bir kötü örneklik oluşturmaları, diğerlerinden çok daha büyük manevi tahribatlara yol açacaktı.
Yüce Allah müslümanların saygıdeğer öncüsü peygamberimizin eşleri ilgili, sadece açık bir taşkınlığın değil, dünyevileşme eğiliminin dahi önünü ikazlarla kesmiştir. Yaptıkları iyilikleri iki katı ile ödüllendireceğini vadeden Rabbimiz, onlara öte dünyanın sevabını tercih etmelerini önermiştir.16
Onların açık bir hayasızlık yapmaları durumunda öteki dünyadaki azapları iki katına çıkacak olan peygamber eşleri, halkın önderinin eşleri olmaları dolayısı ile daha dikkatli olmak zorundadırlar. Çünkü onlar diğer mümin kadınlara " dünyanın aldatıcı büyüsüne, oyun ve eğlencesine kapılmama " konusunda güzel örnek olmak durumundadırlar. Biz bu hükmün, İslam Ümmeti'nin bütün öncüleri için geçerli olacağını düşünüyoruz.
C- Ahireti Tercih Etmek, Dünyayı Terk Etmeyi Gerektirir mi?
"Ahiretin önceliği" ilkesine riayet etmek şartı ile, Allah'ın yarattığı meşru, temiz, güzel dünya azıklarından yararlanmak yasaklanmamıştır. O halde dünya ile olan ilişkimiz, onu tümüyle terk etmek esası üzerinde kurulmamalıdır. Yasaklanan, meşru olmayan rızıklardan yararlanmak ve ölçüsüzce 'acele'yi istemektir. Yoksa dünya nimetlerinden helal ve temiz olanları İstemek kötü bir arzu değildir. Yeter ki, onları dürüstçe elde etmiş olalım ve salih amellerimizin kaynağı olarak kullanalım. Bu dünyanın da bir takım güzellikleri olduğunu, onlardan yararlanmaya teşvik eden çok sayıda Kur'an ayeti vardır. Araf suresinden konumuza örnek bir alıntı ile devam edelim:
"De ki: Allah'ın kulları için yarattığı güzelliği rızkın iyisini, temizini yasaklayan kimdir? De ki: Bunlar dünya hayatında müminler için meşrudurlar, Kıyamet Günü'nde ise yalnızca onlara özgü olacaklardır. Anlama kavrama yeteneği olan insanlar için bu mesajları Biz işte böyle açık açık dile getiriyoruz."(Araf, 7/32)
Bir lokma bir hırka esasına göre yaşamak da, İslam'ın şiarı değildir. Fakirliği öven hiçbir ayet ve hadis de zaten yoktur. Ancak hiçbir ölçüye uymadan helal haram demeden mal yığmak, "Ahiret'in önceliği" ilkesini unutarak hareket etmek anlamına gelir.
Dünya hayatının bir oyun ve eğlence olduğuna dair Kur'an hakikati, geçici olana bağlanıp kalmama konusunda bir uyarıdır. Bu uyarı ile bu dünya hayatının hor görülüp tamamen küçümsenmesi amaçlanmamıştır. Yüce Allah'ın her şeyi bir oyun ve eğlence olsun diye değil, gayeli olarak yaratmış olması, bu dünyanın küçümsenerek tamamen terk edilmesini önleyecek bir hakikattir.17
Yüce Allah, biz müminlere numune olarak gösterdiği Yusuf peygamberin dünyevi nüfuz ve iktidar sahibi oluşunu övmektedir. Dünya nimetlerine sahip olup, temiz azıklardan yararlanmak, hiçbir ayette yergiye tabi tutulmamıştır. Bu bağlamda dünyadan ve nimetlerinden el etek çekmek bir erdemlilik değildir. Önemli olan dünyadaki kazanımlarımızı Allah'ın bir bağışı olarak görüp ahiret gerçeğini unutmadan yaşayıp, olanaklarımızı tevhid dini İslam'ın hakim kılınması için harcamak, Rabbimiz uğrunda feda edebilmektir.18
Dünya-ahiret dengesine ve ikisinin bütünlüğüne dair Yusuf peygamberin örnek duasında, adalet için kullanılan nüfuz ve iktidar sahibi olmak, övülmektedir: "Ey Rabbim! Bana nüfuz ve iktidar bahşettin. Olayların altında yatan gerçeklen kavrayıp açıklama bilgisi verdin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada ve ahirette benim yanımda yakınımda olan/ beni koruyup destekleyen sensin. Canımı bütün varlığı ile kendini sana adamış biri olarak al ve salihler arasına kat!" (Yusuf, 12/101)
Rabbimiz İsa peygamberin annesi Meryem'e, oğlunu müjdelerken onun dünyada ve ahirette vecih/ şeref sahibi ve Allah'a yakınlık sağlayacak bir değerde olacağını söylemiştir.19 Burada dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken kısım, şeref sahibi olmada dünyanın ahiretten ayrı mütalaa edilmemiş olmasıdır. Çünkü, ikisi arasında bir bütünlük vardır.
Kavmi içinde buzağıya tapan bir grup İsrailoğulları yüzünden helak edilmemek, toplumunu yeniden ıslah etmek için Allah'tan süre isteyen Musa (a), seçtiği yetmiş adamla birlikte topluca, dünya-ahiret dengesi konusunda şu örnek duayı yapmıştır: "(Ey Rabbim!) Bizim için bu dünyada da ahirette de iyi ve güzel olanı yaz..." (Araf, 7/156)
İslam davası, hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında kavl-i sabittir. Yani bu dava sarsılmaz bir şekilde doğru ve tutarlıdır. Yüce Allah, İbrahim suresinde, İslam'ın gerçekleştirmeyi gaye edindiği ilkelerin bu dünyada iken sabitleşeceğini müjdelemektedir. O halde mücadeleden vazgeçerek, dünyanın hakimiyetini kafirlere terk etmek doğru bir tavır değildir. Çünkü bu dünya da Yüce Allah'ın mülküdür, öte dünya da.
Bu dünyanın güzel nimetlerinden yararlanarak, yeryüzünü fesada veren Ye'cüc Me'cücler'in önüne setler yapma görevinin biz müminlere yüklenmiş olması, onu terk etmemeyi gerektirmektedir. Kadı ki, unutulmaması gereken bir hakikat, dünyanın İslam Davası'nın zafer kazanma yeri olduğudur; ahiret ise zaten müminlerin sözlerinin Yüce Allah tarafından sağlamlaştırılıp destekleneceği bir alemdir. Yani ahiret müminlere de, dünya kafirlere ait değildir. Bu anlamda aşağıdaki ayet dünya ile ahiret arasında, İslam Davası'nın ve müminlerin şanının yüceltilmesi bakımından bir ayırım yapılmamaktadır.20
D-Dünya Ahiret' in Tarlasıdır
"Öyleyse, Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak, yalnızca Ahiret Yurdu' nda iyi bir yer tutmanın yolunu ara; bu arada pek tabii bu dünyadaki nasibini de unutma..."( Kasas, 28/77 )
Yukarıda alıntıladığımız ayet mealinde, manevi değerlere karşı duyarsızca hareket edip, tamamen dünyanın ziynetlerini benliğini kaptıranlar, ahiret gerçeğini unutmamaları için uyarılmaktadırlar. İnsanoğlunun önünde her zaman iki yol, iki seçenek bulunmaktadır. Yüce Rabbimiz, bizim için en doğrusunun ebedi kalıcı olan, bitimsiz mutluluklar diyarı cennete giden yol olduğunu, neredeyse Kur'an'ın bütün ayetlerinde hatırlatmaktadır.
Dünya-ahiret karşılaştırmasında bu alemin önemi; öte dünyada iyi bir yer kazanmanın fırsatlarının sunulduğu yer olması bakımından önemlidir. Çünkü öteki dünya hakikatini hiçe sayarak bu yaşama sıkı sıkıya bağlanıp kalmak, kişinin hem kendi nefsine hem de çevresine karşı merhametsiz, şefkatten yoksun bir eda ile davranmasına, dolayısı ile zulüm ile mukayyet bir hayat çizgisi takip etmesine yol açabilmektedir.
İnsanın Ahiretteki hayatı, bu dünyada izlediği davranış tarzı ile şekillenmektedir. Bu durumda öteki dünya bu dünyanın bir uzantısı olmak bakımından, kişi bu dünyada nasıl bir seyir çizdi ise orada da, bu seyrin devamını bulacaktır.21 Yani bu dünya ile öte dünya arasında devamlılık ve bütünlük vardır. İşte bu nedenle dünyada hakikate karşı kör davrananın, ahirette de kör muamelesi göreceği birçok ayette beyan edilmiştir.
Dünya ile ahiret arasındaki sürekliliğe ve bütüncüllüğe bir örnek de Nadir Oğulları' nın başlarına gelendir. Allah ve elçisi ile bağlarını koparan medine yahudilerinden Nadir oğulları, anlaşmalarına riayet etmedikleri için dünyada yerlerini yurtlarını kaybedip izzetten yosun bir sürgün yemişlerdir. Öteki dünyada ise daha büyük zilletler, yakalarını ebediyyen bırakmayacaktır. Ateşin azabına düçar olmak kadar alçaltıcı ve onur kırıcı bir ceza olabilir mi?22
Firavun da dünyada ve ahirette kaybedecek olanlara kötü bir örnek olarak Kur'an'da anılmaktadır.23 O kendisini önde gelen adamlarının ve halkının önünde büyüklük taslayarak " ben sizin en yüce rabbinizim " diyerek övmüş, Allah' a asi gelmiştir. Oysa bir kula yaraşan tavazu ve alçak gönüllülükle adalet yolundan ayrılmamaktır. Yüce Allah onu dünyada suda boğarak, Kıyamet' e kadar yaşayacak insanlar için dünyada ve ahirette uyarıcı bir örnek kılmıştır.
"Rabbim Allah' tır " deyip de istikamet üzere doğru yolu izleyenlere gelince, iki dünyada da iyilikler, güzellikler onların yoldaşı ve azığıdır. İyilik için mücadele eden müminlere dünya hayatında da, ahiret hayatında da dostu olan rahmet ve selam melekleri ile Bağışlaması adalet dostu müminler için olan Yüce Allah'ın rahmetinin elçiliğini yapan melekler cennette 'selam' temennileri ile karşılarlar.24
Bu dünya ile ahiret arasında varolan devamlılık ve ayrılmaz bütünlüğe bir örnek de 'Hamd' konusudur. Bütün övgülerin kendisine layık olduğu Rabbimize yapılması gereken hamd ve teşekkür dünyada olduğu gibi, ahirete de şamildir.25
E- Ahiret Sevabına Nail Kılan Dünya İşleri
Ahirete kuşkusuz iman edenlerin şiarı olan birçok amel vardır, Yeryüzünde tevazu ve vakar timsali olan müminler, erdem ve fazilet üzerinde yükselttikleri yaşamlarında insanlar tarafından söz konusu eylemleri ile tanınırlar.26
Ahirete iman, Allah'a imanın hemen ardından gelen bir önceliğe sahiptir. Gönülden bağlanılması gereken bu İnancın somut göstergeleri, salih amellerdir. Zaten Allah katındaki makbul olan iman, salt soyut olan, vicdandaki bir ön kabul değildir. Bu imanı kalbinde taşıyanların duyarlılıklarını, tezahür eden erdemli davranışlardan tanıyabiliriz.
İlahi övgüye mazhar olan bu davranışlar şunlardır:
1- İnfak: Arınmak için, sevdiği mallardan kendisi için ne kadar kıymetli olsa da; akrabalara, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, yardım isteyenlere, özgürleştirmek için kölelere harcamak.
Ahiret bilincine sahip olan müminler namazında dosdoğru ve süreklidirler, arınmakla vermekle yükümlü olduğu zekatı, sadakayı ve infakı esirgemezler, bunları yaparken başkalarının kınamasına aldırmazlar. Çünkü sadece Allah'tan korkup çekinirler. Bunlar, hidayet üzere olmanın ölçüsü ve göstergesi olan amellerdir.
İnfak, Allah yolunda yapılan bütün harcamaların Kur'ani bir ifadesi olarak, sadece ahirete layıkı ile iman edenlerin katlanabileceği bir fedakarlıktır. Çünkü insanlara mallarından vermek ağır gelen bir ameldir. Can veren Rabb'e can vermek en zorlu bir salih amel iken, mal ve mülkün asıl sahibi olan Allah'ın emrettiği alanlarda sevdiklerimizden yüklü miktarlarda harcama yapmak da hayli güç bir İştir. İşte bu zorluğa rağmen, teşekkür beklemeden karşılıksız harcamada bulunan, infaktan vazgeçmeyen müminlerin Allah'a yakınlık kesbedeceği müjdelenmiştir.27
Öteki dünyanın varlığına kesin olarak inanmayanlar, yoksulu doyurmak, garibana sahip çıkmak konusunda bir sorumluluk hissetmezler.28 Onların Ahiret inancı olmadığından dolayı, dünyadan en yüksek faydayı elde etmeye çalışırlar. Bu da kendilerini bencil bir karaktere büründürür. Salt kendisini düşünen egoistler, merhamet ve şefkat gibi insani erdemlerden yoksundurlar.
2- Namaz: Namazda devamlı ve duyarlı olup, bunun şehadeti olan diğer gereklilikleri hayatın her yanına tevhidin damgasını vurmak, ahrete iman edenlerin temel özelliklerindendir.
Yeniden dirilişin gerçekleşeceğine kesin inanç besleyenler; namazı devamlı, kararlı, gayelerine uygun ameller geliştirmek suretiyle gözünün nuru gibi korurlar. Yine ahirete kesin olarak inanmak, servetlerini bencilce hedeflerini gerçekleştirmek için değil, İnsanlardan her hangi bir teşekkür veya karşılık beklemeden Allah için harcarlar.29
Namaz ve infak gibi salih ameller ile ahiret mutluluğuna talip olunur. İlahi vahyin hikmetli bilgisine muhatap olup, bu nimetin kıymetini bilerek gönülden iman edenler, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inandıkları için namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar, karşılığını insanlardan beklemeden harcama yapanlar dünyada sahip olduklarını ahiret mutluluğu ile takas etmiş, büyük bir ecri haketmişlerdir.
3- Ahde vefa: Söz verdiğinde sözünü tutmak; iman ahdinden caymamak, insanları aldatmamak. Ahirete iman edenlerin ahlaki nitelikleri arasında sayılan bu güzel huy olmadığında dünya hayatı ne kadar da çekilmez oluyor; hepimizin malumu olduğu üzere.30
4- Sabır: Felaket, zorluk ve sıkıntıların Allah'tan gelen sınama aracı işler olduğu bilinci ile hareket edip tahammül ederek, her tür günah çağrılarına karşı direnmektir sabır. Dünya üzerinde kurutu bulunan sınav salonunda yaşanan zorluklara karşı tahammülün azığı da yine güçlü bir ahiret inancıdır.31
5- Takvalı olmak: Her daim Allah'a karşı sorumluluklarının farkında olup, yaşamına ona göre yön vermek anlamını da içine alan takva; İnsanlarla olan ilişkilerinde sorumlu ve ilkeli davranarak, kalbini hakikate daima açık tutmaktır. Bu ilkeyi ahlak edinmiş müminler olarak tercihlerimizi daima Allah rızası ve ahiretin önceliği esasına göre yapmalıyız.32
6- Yetimi kollamak: Yetim, sahip çıkanı bulunmayan, korunmaya muhtaç insanlardır. Anne babası olmayanlara yetim denilebileceği gibi, güçlü dünyevi otoritelere karşı kendini korumaktan yoksun bulunan bir halka da, mecazi anlamda yetim denilebilir.
Ahiret inancına sahip olup öteki dünyanın varlığından bütün kalpleri ile emin olan ıslah ehli müminler, yetimin hakkını gözetirler. Garibana sahip çıkarlar. Öksüzü kollarlar. Oysa müfsid olmayı hayat tarzı haline getiren bozguncular ise, yeniden dirilişe inanmadıkları için adaleti ayakta tutma konusunda sorumluluk duymazlar.33
Müminler, asıl hayatın öteki dünyada olduğu bilinci ile hareket ettikleri için, bu dünyayı bencil çıkarlarını gerçekleştirme alanı olarak göremezler. Halbuki dünyaya dört elle sarılan, talan etmekten başka bir gaye gütmeyen bozguncular, bencildirler. Onlar fakirlerin fakirliklerinden ideolojik, siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya gayret ederler. Böylece hem yaratılıştan taşınan adalet duygularını tatmin ederler, hem de kendileri için yoksullar üzerinden siyasi üstünlük kurma fırsatı oluşturmanın meşru temellerini bulmuş olurlar.
Müfsidlerin yetime, fakire, ihtiyaç sahibine samimi olarak sahip çıkmayan tutumlarından dolayı, müslümanların zayıf bırakılmışlara hiçbir teşekkür beklemeden, sadece ahirette umdukları ilahi hoşnutluğa kavuşmak için tasaddukta bulunması gerekir.
7- Allah için sevmek, Allah için buğzetmek: Yeniden diriliş günündeki nihai hükmün verileceği hesaba inananlar; "Allah için sever, Allah için buğzederler." Sevmede ve buğzetmede müminlerin ahirete iman etmelerinin belirleyici bir etkisi vardır. Bu yüzden Yüce Rabbimiz, babaları, oğulları, kardeşleri ve diğer akrabaları da olsa, öteki dünyaya kesin olarak iman edenlerin, Allah'a ve rasûlüne, indirdiği vahyi hakikatlere karşı isyan edenleri sevmemeleri gerektiğini beyan etmektedir. Öteki dünyaya kesin olarak iman edenler, en yakın akrabaları da olsa, eğer Allah'a ve rasûlüne isyan ediyorlarsa, onları sevmezler.34
8- Gecenin bir kısmını kıyamla geçirmek: Öteki dünyayı gözeterek yaşayanlar, ilahi hikmetin muhkem değerleri olan vahyin bilgisine vakıf olup, gecelerini secde ve ibadete adayıp kıyam halinde Rabbinin övgüsünü kazanmaya çalışırlar.35
9- Allah'ı hakem kılmak: Ahirete iman etmek; itaati Allah'a ve O'nu rızası için çalışıp çabalayanlara has kılmayı gerektirir. Ahirete kuşkusuz iman eden müminler, anlaşmazlığa düşülen her hangi bir konuda bencil arzuları veya beşeri doktrinleri değil Allah'ı ve Rasûl'ü hakem kılmalıdırlar.36
10- Mescidleri korumak: Allah'ın adının yüceltildiği yerleri koruyup sahip çıkmak, Rabbimizin anıldığı mescidleri onarıp gözetmek, Ahiret Günü'ne kesin olarak iman eden biz müminlerin görevidir.37
Ahirete Öncelik Verelim Ama Dünyadan da Nasibimizi Unutmayalım
Ahiret bilincini üstlenmeden, günahlarının cazibesi ile bizi büyülemek ve kendine çekip eritmek isteyen İblis ve askerlerine karşı direniş azmini ve gücünü bulamayız. Bizim gücümüz şeytani değerlere değer vermemekten ileri gelmektedir.
Ahirete kuşkusuz İman etmek, kalbimizden ta derinlerde bizi aşkın olana bağlayan bir ruha sahip olmayı besler, büyütür. Bize kendi hayatımız üzerinde adaletli bir denetim kurma imkanı veren bu olanak ise, Allah'ın büyük bir lûtfudur. Böyle bir lûtfun farkında olarak gayba İman ile elde edeceğimiz manevi kazanımların kıymetini gözardı etmemeliyiz.
Asıl hayatın öteki dünyada olduğuna inanan biz müslümanlar, davranışlarımızı daima ahireti gözeterek düzenlemeliyiz. Çünkü ilahi vahyin tahriften korunmuş diri bir kaynağı olan Kur'an'da Rabbimiz, ahirete birinci derecede öncelik vermemizi emretmektedir. Tabii ki, bu tercih dünyayı da tümden terketmeyi gerektirmeyen bir tercihtir.
Rabbimiz dünyadan -Ölçülere riayet etmek, haram-helal sınırlarını gözetmek şartı ile- belli ölçülerde nasiplenmeyi yasaklamamıştır. Hatta yukarıdaki ayetlerde İzah etmeye çalıştığımız gibi teşvik edilmiştir. Kısacası, bizim dini dünya görüşümüz; ahirete öncelik vermeyi gerektiren tevhid akidesine göre oluşmalıdır.
Bilindiği gibi dünyayı ahirete tercih edenlerin oluşturduğu toplumlar, maddeci dolayısı ile sırf kendini düşünen bireyler haline gelmektedirler. Çünkü dünyaya meyyal olan insanlar, ahiret mutluluğunu uzak gördükleri için yakın olan ve hemen gerçekleşeceği varsayılan dünya sevabına ulaşmayı tercih etmektedirler. Bu tercih ise onların ebedi iflasının, kendi elleri ile imzalanmış sonsuz idam fermanı anlamını taşımaktadır.
Toplumun diğer bireylerine karşı vurdumduymaz ve bencilce hareket eden aşırı menfaatçi, hep banacı maddeperest insanlar, tüm erdem ve fazilet yüklü değerleri hiçe sayıp tüketmektedirler. Zaten şeytanın insanları düşürmek istediği bir tuzak da yalnızlaştırıp, parçalayıp, yutmaktır. Ahiretin unutulduğu toplumlarda şeytanlar bu tuzağa milyonlarca insanı kolayca düşürebilmektedirler.
Doğumumuzdan ölümümüze kadar bütün bir hayatımıza, sorumluluk bilinci ile yön vermemizi sağlayan ahirete yakini bir İman, şu dünyanın kirliliklerine karşı direnişimizin çok önemli bir azığıdır. Peygamberimizin buyurduğu gibi, bu alemde ahiret insanı gibi yaşamalıyız: "Dünyanın çocuklarından olmayınız, ahiretin çocuklarından olunuz!"38
Bencil arzularının peşine düşerek dünya hayatının cazibesine kapılan, iyi ve güzel olan her şeyi terkedenlerin kalplerinin Zikrullah'a karşı duyarsızlaşacağını haber veren Rabbimizin uyarılarına kulak verelim. Müminler olarak böylelerine özenip, aldatıcı olan dünya metaından haram olanların peşlerine düşmemeliyiz.
Aksine onlara aldırmadan gece gündüz, Rabbimizin hoşnutluğunu kazanacak salih ameller peşinde koşmalıyız: "Ve Rablerinin hoşnutluğunu umarak sabah akşam O'na yalvarıp yakaranlarla birlikte sen de sabret; ve dünya hayatının cazibesine kapılıp da sakın gözlerini onların üzerinden ayırma; İyi ve güzel olan ne varsa hepsini terk edip, yalnızca bencil arzularının peşine düştüğü için, kalbini zikrimize karşı duyarsız kıldığımız kimseye aldırma." (Kehf, 18/28.)
Dipnotlar:
1- Al-i İmran, Suresi'ndeki bir ayette Sevab, hüsnü sevab/ güzel mükafat, terkibi ile geçmektedir: Al-i İmran, 3/195. Kehf suresinde ise, ni'me sevab/güzel karşılık terkibi ile geçmektedir: Kehf, 18/31. Yine Kehf suresi'nin iki ayetinde sevab kelimesi, kişinin hak ettiği iyi-kötü karşılık anlamında kullanılmıştır: Kehf, 18/44,46. Meryem suresi'ndeki bir ayette ise sevab, tercih edilmesi gerekenin ahirette elde edilecek karşılık olduğu vurgulanırken kullanılmıştır: Meryem, 19/76
Aşağıdaki ayetlerde ise Sevab kelimesi dünya sevabı-ahiret sevabı karşılaştırması yapılırken kullanılmaktadır: Ali imran, 3/145,148; Nisa, 4/134
Sevab'ın bir de eş anlamlısı vardır: Mesûbe. Mesûbe kelimesi bir ayette Allah'ın mükafatı anlamında geçmektedir: Bakara, 2/103; Aşağıdaki ayette ise, domuza ve maymuna benzeyen davranışlarından dolayı, Allah'ın lanetini hak eden bazı yahudilere verilen şiddetli ve zelil kılıcı ceza anlamında geçmektedir: Maide, 5/60.
2- Hasene ile ilgili bu görüşümüzün ilham kaynağı olan ayet için bkz. Nahl,16/30.
3- Dünyanın hasenesi de seyyiesi de vardır. Peygamberler gibi müminler de bu alemin iyi ve güzel rızıkarı olan haseneyi tercih etmelidirler. İbrahim peygambere dünyada bahşettiği haseneyi/ iyilikleri Rabbimiz övmektedir. O ahirette de, salihler arasında haşredilip en büyük ödüllerle taltif edilecektir: Bkz. Nahl,16/122. Bir hadiste peygamberimizin ahiret ecri için Allah'a sürekli dua ettiği rivayet edilmiştir: Bkz. Buhari, Menakibu'l-ensar,45.
4- Ahirete inanmayanlara yapıp ettikleri kendilerine güzel gösterilmiştir; bu nedenle yapıp ettiklerinin kötü olmadığına dair savunma ve taarruz felsefeleri üretirler: Bkz. Neml,27/4-5.ayetler.
5- Dünya hayatı lehvün ve la bün/ bir oyun ve eğlenceden ibarettir; ahiret hayatı ise muttakiler için daha hayırlıdır. Çünkü ahiret gerçek hayattır: Benzer ayetler için bkz.Enam, 6/32; Ankebut,29/64; Firavun' un halkından bir mümin, dünya hayatının oyun ve eğlence oluşunu unutan topumuna bu hakikati beliğ bir şekilde hatırlatmış, fakat halkın çoğunluğu yine de firavun gibi zalimlerle hareket etmeyi tercih etmiştir: Mümin,40/38-39,43; Taha,20/131.
6- Dünyada garip bir yocu gibi olmak, sanki ebediyyen yerleşecekmiş gibi bağlanmamak gerektiğine dair, peygamberimizden çok sayıda hadis rivayet edilmiştir: Bkz. Buhari, Rikak,3; Tirmizi, Zühd,25; İbn-i Mace, Zühd,3; Müsned, 2/24,132.
7- Dünya hayatının gökten indirilen suya benzetildiği Kehf suresi( 18), 45-46. ayetler, müminlerin fakirlerini hakir görerek, malları mülkleri ve servetleri ile övünen kafirlerle ilgili olarak, onları kınama, mustad'aflara özgüven verme maksadı ile gelmiştir. Yoksa dünyayı bütünüyle terk etmeyi salık vermek maksadı ile değil. Bkz. Derveze izzet, et- tefsiru'l- hadis, İstanbul, 1998, c. III, s. 498.
8- Dünya ile ahiretin değer bakımında karşılaştırıldığı birçok ayet vardır: İki hayattan en iyisi, hayırlısı, en üstünü ahiret hayatıdır: Araf, 7/169; Ahiret Yurdu, muttakiler için bu dünyadan daha hayırlı/ tercihe şayandır: Yusuf,12/109; tecih edilmesi gereken uzun emel, sonuç itibariyle çok daha değerli ve verimli olan ahiret sevabıdır: Meryem, 19/76; İnsanların çoğu dünya hayatının süslerini tercih ederler. Oysa ahiret hayatı daha kalıcı ve daha hayırlıdır: A'la, 87/16-17; İnsanların çoğu bu dünyanın yalnız görünen yüzüne, aldatıcı görkemine dalarak anlık zevk ve hayaller peşinde koşarlar: Rum,30/7-8; Kıyame,75/20-21; Oysa ahiret rızkı daha hayırlıdır: Taha,20/131. Bir hadiste de peygamberimizin ahiret için ecri için Allah'a sürekli dua ettiği rivayet edilmiştir. Bkz. Buhari, Menakibu'l-Ensar, 45
9- Dünyayı ahirete önceleyenler, kendilerini iflasa götüren anlaşmalar yapan tüccarlara benzetilmiştir: Bkz. Bakara,2/86.
10- Dünyaya öncelik vererek sadece bu alemin nimetlerini arzulayanlara istediği; öte dünyaya öncelik vererek dünya ve ahireti birlikte talebedenlere ise istediğini elde etmek Rabbimiz tarafından kolaylaştırılıp vadedilmiştir. Fakat sadece dünyayı arzulayanların ahiretten bir nasibi olmayacaktır. Aşağıdaki ayetlerde bu hakikatin hikmetli ifadeleri bulunmaktadır. Bkz. Ali imran,3/14; Nisa,4/134; İsra,17/18-19.
11- Yüce Allah kafirlere dünyayı elde etmeyi kolaylaştırmıştır. Öyle ki; eğer büsbütün azıp insanlığın tümünü şeytana teslim olmuş bir toplum haline getirmeyecek olsaydılar; Rabbimiz kafirlerin evlerinin çatılarının, merdivenlerinin, kapılarının, yataklarının tamamıyla gümüşten olmasına bile izin verebilirdi. Dünyayı isteyene, arzusunu kolaylaştırmanın boyutlarını, temsili bir şekilde ifade eden bu ayet için bkz. Zuhruf,43/33-35. Ahireti feda ederek salt dünyevi hedefler uğrunda ömrünü heba edenler bütün amaçlarına ulaşamazlar; ancak ilahi denetim altında bir mülkiyet sahibi olmaya izin verilmiştir: Bkz. Şura,42/20; Necm,53/24.
12- Dünyada sahip olduğumuz mal-mülk ve çocuklara sınırsızca bağlanmak, Allah'ı zikretmekten alıkoyabilecek bir fitne/ sınama vesileleridirler: Tevbe,9/24; Münafıkun,63/9. Peygamberimizden rivayet edilen bazı hadislerde onun, dünyanın fitnelerinden/sınama araçlarından Allah'a sığınmak için dua ettiği ifade edilmiştir: "Dünyanın fitnelerinden Allah'a sığınırım."Bkz. Buhari, Cihad,25, Da'vaat,37,41,44,57; Müslim, Zikr, 76; Nesai, İstiâze, 5,6,27.
13-Dua ile de olsa, ahiretten dünyanın lehine vazgeçenlerin tercihlerini gerçekleştirmeyi, Rabbimiz kolaylaştırmaktadır; ancak aksine onların öte dünyadaki durumları ve kurtuluşları büsbütün zorlaşmakta, hatta imkansız hale gelmektedir: Bakara,2/200-201.
14- Zor zamanda/ fiili cihadda müminleri yalnız bırakanlar, dünyayı tercih etmekle suçlanmışlardır: Bkz. Tevbe,9/38.
15- Değil mi ki, savaş şartlarında dahi olsa, ahiret yerine dünyayı tercih etmek müminler için şık bir davranış değildir? Öyleyse, mümin bir yöneticinin adaletli emrini yerine getirmemek, yeterince ahiret bilincine sahip olmamak anlamına gelmektedir. Bu nedenle, Uhud Savaşı'ndaki okçular üzerinden Rabbimiz bizleri uyarmaktadır: Bkz. Ali imran,3/152.
16-Peygamberimizin eşleri de ahirete öncelik vermeleri konusunda ilahi ikaza uğramışlardır: Bkz. Ahzab, 33/28-30. İnsanoğlunun peygamber de olsa, peygamber eşi de olsa dünyanın süslerine aşırı bir şekilde itibar etme eğilimi vardır: bkz. Ali imran,3/14. Ebedi konuşlanacak barınağın öte dünya olduğunu daima ümmetine hatırlatan peygamberimiz, bu uyarıyı eşlerinden ve çocuklarından dahi esirgememiştir; ahiretin her zaman dünyadan daha hayırlı olduğunu, dolayısıyla bu alemin menfaatleri için sonsuz mutluluğu kaybetmenin doğru olmadığına dair peygamberimizden çok sayıda hadis rivayet edilmiştir: Bkz. Buhari, Cihad, 73; Ebu Davud, Edeb, 97; İbni Mace, Zühd,39.
17- Yüce Allah her şeyi bir amaca binaen yaratmıştır, oyun ve eğlence olsun diye değil: Müminun, 23/115; Sad, 38/27)
18- Değil mi ki, Allah'ın nusret/ zafer sözü müminler için, dünyayı da ahireti de kapsayan bir bütünlüktedir. O halde dünya, ahiret yurdundaki mutluluğun azığının hazırlandığı bir yer olması bakımından önemlidir: Hacc, 22/15; İbrahim peygambere ve soyundan dürüst ve erdemli bazı kimselere, dünyada rasûllük vererek çeşitli maddi manevi ödüller bahşettiğini ifade eden Rabbimiz, dünya ile ahiret arasındaki olması gereken uyuma dikkatlerimizi çekmiştir: Bkz. Ankebut, 29/27'. Öyle ki bu uyum, ödüllendirmede olduğu gibi cezalandırmada da geçerlidir. Nasıl müminlere vadedilen ilahi yardımlar, bu dünya öte dünya ayırımı olmaksızın yapılıyorsa, kafirlere de vaad edilen azap hem dünyayı hem de ahireti kapsamaktadır: Al-i İmran, 3/56. Örneğin, Ad kavmi "yeryüzünde küstahça dolaşarak, elde ettikleri güçleri ile övünüp zulüm aracı olarak kullandıkları için" dondurucu bir rüzgarın azabı ile cezalandırılmışlardır. Onların öteki dünyadaki azapları ise daha da aşağılayıcı olacaktır: Âd kavminin bu alemde ve öte alemdeki kötü sonunu haber veren ayet için bkz. Fussilet, 41/16.
19- İsa peygamberin şahsında, dünyanın seçkin tevhid ve adalet çizgisini sürdüren müminler için bir şeref kazanma, kendini ispatlama alanı olduğu, Rabbimiz tarafından birçok ayette beyan edilmiştir: Örnek olarak bkz. Al-i İmran, 3/45.
20- Dünya İslam Davası'nın yüceltilmesi, müminlerin salih amellerle şan ve şeref elde etme yeri olması bakımından kafirlerin insiyatifine terk edilemez. İki alem arasında, Allah'ın dinine yardım eden müminlerin desteklenip şanlarının yüceltilmesi bakımından bir bütünlük vardır: Bkz. İbrahim,14/27. Çünkü, Allah' ın rahmeti, sadece ahireti değil dünyayı da içine alacak bir genişliktedir. Nur,24/14:
21- Öte dünyada bizi bekleyen sonuç ellerimizle kazandıklarımızdan başkası değildir. Bu sebeple, dünyada Allah'ın mesajına karşı körce davranarak onu görmemezlikten gelenler, ahirette kör olarak mezarlarından kaldırılacaklar. Nasıl onlar ilahi hakikati göz ardı ettiklerse, kendileri de göz ardı edileceklerdir: bkz. İsra, 17/72; Taha,20/124-125.
22- Allah ile ve elçisi ile bağlarını kopardıkları için, Nadir oğulları adlı medine yahudileri, dünyada da ahirette de zillete düçar olmuşlardır: Bkz. Haşr, 59/3-4 )
23- Hakikate karşı kalbi açık olan, Allah'ın korkusunu ve azabının ürpertisini duyan insanlar için Firavun örneği Kur'an'da uyarıcı bir örnek olarak çok sayıda ayette anılmıştır. O, dünyada ve ahirette kaybedenlerin sembolü olacak kadar meşhur, uyarıcı bir örnektir: Naziat, 79/24-26 )
24- Müminlere Allah'ın izni ile bu dünyada rahmet taşıyan melekler, ahirette de selam ve müjde taşıyacaklardır: Bkz. Fussilet,41/30-32.
25- Allah için hamd/övgü ile zikretme ibadeti, dünyada yapıldığı gibi ahirette de yapılacaktır. Sebe,34/1.
26- Ahiret sevabının bedeli olan salih amellerini özetleyen ayet için bkz. Bakara, 2/1 77.
27- İnfak etmenin zorluğuna rağmen, Allah uğrunda yaptıkları yüklü miktardaki harcamalarından dolayı, bedevilerden bazıları övülerek Mukarrebun/Rabbin rızasına yakınlaşan gruplar içinde anılmıştır: Tevbe, 9/99.
28- Ahirete iman etmeyenler, yoksulu doyurmaya, garibana sahip çıkmaya yönelik bir sorumluluk hissetmezler, ya da samimiyetsizce gösteriş yaparlar: Bkz. Fussilet, 41/7.
29- Öte dünya hakikatine iman etmek, namazı ve arınmak için harcamada bulunmak gibi, onun tamamlayan parçası olan unsurlarını korumayı gerektirir: Bkz. Nisa, 4/162; Lokman, 31/4.
30- Bakara, 2/177.
31- Al-i İmran, 3/145-148
32- Takva ile ahiret sevabı arasındaki ilişki için bkz. Yunus, 10/64; Kasas, 28/83.
33- Yetimi, sömürülme ihtimaline karşı kollama görevi, öncelikle ahirete iman edenlerin sorumluluğundadır; bu hakkın ve adaletin yerini bulması için şarttır: Bkz. Bakara, 2/220.
34- Ahirete kesin olarak iman edenler arasında, İlahi hukuka karşı saygısız oldukları halde akrabalarına itaat edenler yoktur. Çünkü ahirete iman, sahibine iyi ile kötü arasında kesin bir sınır çizmeyi gerektiren net bir bakış açısı kazandırır: Mücadele, 58/22.
35- Geceleri kıyam ederek, Allah'ın hoşnutluğunu, gözyaşlarına boğuldukları secdelerde aramak, ahirete kuşkusuz iman edenlerin ilahi övgüye mazhar olmuş bir vasfıdır: Zümer, 39/9.
36- Öteki dünyanın gelmesi mutlak hesabına gönülden İman edenler, Allah'ı ve İndirdiklerini hayatına yön veren temel hüküm kaynağı olarak görürler: Nisa, 4/59.
37- Ahirete iman etmek, Allah'ın adının anıldığı mekanları korumayı gerektirir: Tevbe, 9/17.
38- Buhari, Sahih, Rikak, 4.