İDKAM, yoğun katılımla gerçekleşen kitap tartışmalarının ikincisini, Ali Değirmenci'nin Ekin Yayınları'ndan çıkan "Dönüştürme Bilinci ve İslami Hareket" isimli kitabına ayırdı. Vahdettin Işık'ın yönettiği tartışmaya, tartışmacı olarak Gülsen Gül ve Halil Tunalı katıldılar.
Vahdettin Işık, Ali Değirmenci'nin Türkiye'deki İslami hareketin gelişim seyri ve birikimlerini de yaşamış bir insan olması sebebiyle kitabın bir kat daha önem kazandığını belirterek başladığı konuşmasına, "Kitaptan yola çıkarak burada söyleyeceğimiz şeyler, bizim sorunlarımız ve bizim birikimlerimiz, buradaki başarılar ve başarısızlıklar, açılımlar-sınırlılıklar bir anlamda bizim de açılımlarımız ve sınırlılıklarımız olacak;" diyerek devam etti.
Işık, müzakerecilerden Gülşen Gül'e ''Geleneği red, toplumla olan bağı zayıflatır mı?" şeklinde bir soru yönelterek tartışmayı açtı. Bu soruya bir gelenek tanımı yaparak başlayan Gül, şunları kaydetti: "Gelenekle ilişkilerimize baktığımızda, her şeyden önce hepimiz bizden önce oluşmuş gelenek içinde doğuyor, fikirlerimizi oluştururken, bu gelenekten etkileniyoruz. Gelenek olarak bahsettiğimiz çok köklü ve değiştirilmesi gerçekten güç, nesilden nesile aktarılan değerler bütünüdür". Gül şöyle devam etti: "Geleneği reddetmekle kastedilen, Kur'an-ı Kerim'de örf olarak geçen olumlu boyut değil; içinde vahiy dışı unsurları barındıran ve özellikle din formunda sunulan boyuttur. Eleştiri konusu edilen gelenek anlayışı bugün tradisyonalist diye tanımlanan Seyyit Hüseyin Nasr gibi tiplerin başını çektiği anlayıştır. Temelde yaşadığımız süreçte yapılan hatalar, tanımlama eksiklik ve yanlışlıklarından kaynaklanmaktadır. Kur'an'da "atalar dini" olarak eleştirilen ve bugün bu atalar dinini yaşamlaştırmaya çalışanlara tavır alma adına yanlışlar yapılabilmektedir. Bu tavır, bireyin kendine özgü bir İslam'ı yaşayıp, marjinalleşmesinin "örfi" değerlerden uzaklaşmasını, doğal olarak da toplumla bağın zayıflamasını getirmektedir. Bu anlamda aileyle ya da toplumla çatışma, kendi sınırlarına hapsolmuş bir İslam'ı yaşama, geleneği reddetmek değil, dini, hayatın dışına çıkarmaktır. Reddetmemiz ve tavır almamız gereken devrimci-islahatçı çabaların önüne bir engel olarak konulan, mistik öğelerle kendini tartışılmaz kılan, vahyi mesajı içinde barındırdığı unsurlarla bulandıran gelenek anlayışıdır. Sonuç olarak, kabul ettiğimiz boyutun İbrahimi gelenek, reddedilmesi gereken boyutun da muharref gelenek olduğunu söyleyebiliriz.
Diğer tartışmacı Halil Tunalı ise, "Dönüştürme bilinci"nin oluşmasının önündeki engellerden bahsederek başladığı konuşmasına, kitaba göre 3 maddede toplanan bu engelleri açıklayarak devam etti: "Temel kaynak olarak Kur'an'ın tarihi süreç içerisinde oluşturulmuş diğer kaynakların gerisine atılması ve Kur'an'ın belirlenen konumundan, belirleyen konumuna indirgenmesi, Kur'an'ın şahitliğini yaparak sağlıklı ve kalıcı bir örneklik oluşturacak bir Kuran neslinin oluşturulamaması ve yapılanma, kitleselleşme/evrenselleşme alanlarında yaşanan zaaflar, bu engellerin temelini oluşturmaktadır. Bu aşamalar birbirine bağlı ve içiçedir. Bir engeli aşmadan diğerine geçmek mümkün değildir". Tunalı, bu aşamaların Kur'an'da "ekin meseli" ile örtük bir biçimde anlatıldığını belirterek; ''Türkiye'de birinci sorunu aşma yolunda müslümanlar ciddi adımlar atıyorlar. Fakat ikinci ve üçüncü merhalede tıkanıklıklar var. Bunun en başta gelen sebepleri arasında ise En'am 162. ayette vurgulanan adanmışlık bilincinin oluşmamasını sayabiliriz. Yine bir diğer önemli etken de, kendi başına ayakta durabilen, teba olmayan ve bu haliyle cemaatine ve İslami mücadeleye katkı sağlayan adanmış, olgun şahsiyetlerin yetiştirilmesinin sistematik hale getirilememesidir" dedi.
Kitabın edebi niteliğine de dikkat çeken Gülsen Gül, kitapta tekrarların bulunduğunu, ancak akıcı üslubun bunu örttüğünü belirtti. Tartışma Gül'ün şu sözleriyle son buldu: "İslami öncülük, sınıfsal bir alimlik değil, sorumluluğunu Kur'an-ı Kerim'den alan, tahlil-tenkit ve istişareyi gerçekleştiren, topluma müdahale eden, hayra çağıran adanmış bireylerin üstlendiği bir öncülüktür. Öncülük, bizim dışımızda, "Mehdi" anlayışında olduğu gibi, olağanüstü bir oluşum değil, bizzat içimizden kişilerin, bizzat bizlerin üstleneceği bir sorumluluktur. Ve emperyalistleri korkutan da, sorumluluğu yüklenen adanmış kişilerin oluşturacağı birlikteliklerdir. Duyarlılıklarımızı İslami bilince, bilincimizi İslami iradeye dönüştürmek duasıyla..."