Irak'ın ABD tarafından işgali karşısında bir şey yapamamanın acısını duyan bir grup insan 2003 Nisanı'nda harekete geçmeye karar vermişti. Bölgenin ağır bir kuşatma ve tehdit altında olması, bu bölgenin insanlarıyla ortaklaşa bir şey yapamaz mıyız, sorusunu gündeme getirmiş, bu amaçla, Türkiye'nin doğusundaki ülkelerin aydınlarıyla bir araya gelmek, ortak dertlerin paylaşımı, düşünce alışverişi yapmak gibi düşüncelerle Müteşebbis Heyeti'ni Abdurrahman Arslan, Alev Erkilet, Aydın Çubukçu, Can Dündar, Ertuğrul Günay, Etyen Mahçupyan, Fikret Başkaya, Faruk Ünsal, Hakan Albayrak, Hrant Dink, İbrahim Karagül, Mehmet Bekaroğlu, Mithat Sancar, Mustafa Karaalioğlu, Nihat Genç, Nuray Mert, Oral Çalışlar, Ömer Laçiner, Salim Uslu, Sefer Turan, Yıldız Ramazanoğlu ve Yılmaz Ensaroğlu'nun oluşturduğu farklı kesimlerden aydın "Doğu Konferansı" adı altında ortak bir hareket başlatmıştı.
Değişik görüşleri içinde barındıran Doğu Konferansı girişimini birleştiren temel ilkeler, "Emperyalizme karşı olmak, insan hak ve özgürlüklerinden yana olmak. ABD'nin Irak'ı işgaline karşı ortaklaşa ne yapabilirizi tartışmak." olarak belirlenmişti. Türkiye'nin doğusundaki komşularımızı fazla tanımadığımızı, bu bölgeyle ilgili bir çok bilgiyi Batı üzerinden öğrendiğimizi fark eden grup üyesi aydınlar bu ülkelere gidip, aydınlarıyla birebir temas etmeye başladılar. 2003 yılının Mayıs ayında Suriye'ye, daha sonra İran'a gidildi. Tahran, Kum ve İsfahan'da, çok verimli görüşmelerde bulunuldu. Görüşmeler arasında hapisten yeni çıkmış olanlar ve Dışişleri Bakan yardımcısı da bulunuyordu. ABD tehdidi altındaki İranlı aydınlar, totaliter eğilimlerin emperyalizme davetiye çıkardığını anlatıyorlardı. Emperyalizme ve yerel baskılara karşı özgürlüklerin bölge aydınlarının önemli hedeflerinden birisi olması gerektiğini belirtiyorlardı.
Doğu Konferansı üçüncü gezisini Mısır'da her eğilimden aydınla yaptı. Görüşülenler arasında "Müslüman Kardeşler" örgütünün etkisi altındaki sivil toplum kuruluşları, "Savaş Karşıtları Platformu"nu oluşturan solcular, "Açık Toplum" grubundan destek alan örgütler de vardı. Lübnan'da Hizbullah'ın iki önemli lideri Nasrallah ve Fadlullah'la, Sosyalist lider Velid Canbulat'la, Filistinli kuruluşların temsilcileri, Hıristiyan cemaatinin sivil toplum kuruluşlarıyla görüşen girişim üyeleri Ürdün'de benzer görüşmelerde bulundu. Doğu Konferansı, komşu ziyaretlerine Ermenistan, Sudan ve Suudi Arabistan seferleriyle devam edecek.
İşte bu gezi faaliyetlerinin temelinde bir arada bulunan girişim üyeleri 2005'te İstanbul'da düzenlemeyi planladıkları "Uluslararası Doğu Konferansı" etkinliğine ön hazırlık olarak 8-10 Ekim tarihleri arasında İstanbul Golden Age Hotel'de 3 günlük bir tartışma, fikri netleşme toplantıları düzenlediler. Irak'ın işgali gibi acil bir sorun dolayısıyla bir araya gelen ancak genel fikirler dışında fikri bir birlik oluşturamayan grup üyeleri geziler dışında da düzenli bir diyalog imkanı üretememişlerdi. Bu gerçeklik 3 gün boyunca keskin tartışmaların yaşanmasına sebep oldu.
Muğlak "Doğu" kavramı üzerine gelişen tartışmaların yanı sıra liberal kesimden bazı kişilerin İslam'ın bu denli gündem olmasından rahatsızlık duydukları gözlemlendi. Örneğin Haluk Özdalga Müslümanların Türkiye'de ve Ortadoğu'da sorun yaşamadıklarını (!) belirtirken, Etyen Mahçupyan "İslam'ın doğuya ve genel olarak dünyaya verecek hiçbir şeyi yoktur." gibi saygı sınırlarını aşan sözler sarf etti. Hayri Kırbaşoğlu ise bu gibi bir çıkışa karşılık olarak İslam düşüncesinin geçmişe ve dolayısıyla geleceğe neler verdiğini anlattı. Kırbaşoğlu İslam'a karşı üretilen bu gibi önyargılı ve saldırgan tutumların ancak emperyalizmin inşa edebileceği bir dil olduğunun da altını çizdi.
"Doğu Nedir? Ne yapmalıdır? Hangi araçlarla alternatif üretebilir? Mevcut durumu nedir?" temel başlıkları altında işlenen tartışmaların ana eksenini liberal ve sol kesim aydınlarının İsrail'in sistem içi muhalefetiyle işbirliği yapılması ısrarı ile bu ısrara karşılık İslami kesimden gruba katılan aydınların İsrail'in meşruiyetini tanıma anlamına gelecek tavırlara karşı çıkması etrafında gelişti.
Ömer Laçiner açılış konuşmasında sert bir biçimde İsrail'in sistem içi muhalefetiyle ilişki kurmak istemeyenleri antisemitizmle suçladı. İkinci gün yapılan tartışmalarda da Nuray Mert de aynı tavrı gösterenlerdendi. Buna karşılık Sefer Turan, Siyonizm'in sistem içi muhalefetiyle kurulacak herhangi bir ilişkinin Doğu Konferansı'nın Ortadoğu aydınları nezdindeki konumunu şaibe altında bırakacağını vurguladı. Abdurrahman Arslan da Doğu'nun "maruz kalmışlığının" emperyalizm tarafından işgal edilişinin en önemli simgesinin bizzat İsrail'in varlığı olduğunu, bu varlığı herhangi bir yoldan meşrulaştırmanın ahlaki bir davranış olamayacağını ifade etti. Ali Bulaç da İsrail'deki muhalefetin Siyonizm'in Filistin işgaline karşı olmadığını, bugün BM'nin tanıdığı Filistin'in %20'lik kesimindeki işgale karşı olduğunu, bu tavrın da Siyonist bir tavır olduğunu belirtti. İsrail'de hukuken herkesin asker sayıldığını da sözlerine ekledi.
Tartışma konularından birisi de şiddete yaklaşım problemiydi. Liberal gazetecilerin emperyalizmin çizdiği şiddet tanımlamasını baz alarak "Şiddete bulaşmış ve demokrasi karşıtı olan hiçbir kurumla diyaloğa geçilmemelidir" düşüncesi de yoğun şekilde tartışıldı. Ayrıca Doğu Konferansı'nın finansman sorunu masaya yatırılırken Aydın Çubukçu'nun hiçbir şekilde hiçbir sermaye gücüyle ilkesel olarak bağlantımız olamaz yaklaşımına Laçiner'in tepki göstermesi dikkat çekiciydi. Ak Parti ile ilişkilerdeki muğlaklık da Tayfun Mater'in konuyu irdelemesiyle tartışma konusu oldu. Mater, işgale karşı bir hareket olarak tanımlanan bir konferansta bizzat işgalin taraflarından birisi konumda olan Ak Parti milletvekilinin açılışta konuşturulmasının, İsrail'le ekonomik ilişkilerini her geçen gün geliştiren bir hükümetin Dışişleri Bakanı'nın mesajının okunmasının bir çelişki olduğuna vurgu yaptı.
Doğu Konferansı'nın işgale karşı bölge halklarıyla iletişime geçmek, Batı merkezli olmayan bir kanalla ortak bir eylemlilik ortaya koymak gibi olumlu çıkış noktalarının yanı sıra bu çıkışın özüne yabancı birçok unsuru da aciliyet sebebiyle içinde barındırdığını söyleyebiliriz. Doğu Konferansı'nın işgale karşı olan kuruluş sebebinden uzaklaşmamasını ve özellikle liberal gazetecilerin yapmaya çalıştıkları üzere bu girişimi etliye sütlüye dokunmayan yerel bir kültür hareketine dönüştürmemelerini umuyoruz. İşgale karşı bölge aydınlarının farklılıklarını "emperyalizme karşı olma" zemininde buluşturmaları aynı tutarlılıkla sürdürülmelidir. Ayrıca benzeri fikri tartışma ortamları gezilerden daha da fazla önemsenmeli, sağlam düşünsel ittifaklar üzerinden, netleştirilmiş temel kavramlarla faaliyetler sürdürülmelidir.