Din-devlet ilişkileri sempozyumunda müzakereci olarak yaptığı konuşma
Bismillahirrahmanirrahim.
Din-devlet ilişkilerinin tartışıldığı bu oturum vesilesiyle iki tane din-devlet ilişkisi örneğine değinmek istiyorum. Bu toplantıda akademisyenler ve müzakereciler, devlet-din ilişkilerinin ne şekilde olması gerektiğine değindiler. Birincisi bu. Belki de cumhuriyet tarihinde din-devlet ilişkilerini anlatan arkadaşlarımız vakitleri yetmediği için değinemediler, ama din-devlet ilişkilerinin şu günlerde yaşadığımız yeni halkaları var. Benim vermek istediğim ikinci örnek bu yeni halkalardan bir tanesi. İstanbul'da yaşanan en taze devlet-din ilişkisi örneği, önümüzde. Bugün müslüman kadınlar ve müslüman erkekler devlet tarafından evleri basılarak toplanmakta, bizler Almira Oteli'nin bu güzel salonunda din-devlet ilişkilerini konuşurken, devlet güçleri Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü'nün işkencehanelerinde müslüman erkeklerin müslüman kadınların iffetlerine, can güvenliklerine, haysiyetlerine ve inançlarına saldırılar, baskılar düzenlemektedirler. Hatta bu kardeşlerimizi suçlular gibi kamera karşısına çıkararak onları hırsızlıkla, soygunculukla itham etmekte ve hayatımızda saçının bir teline kıyamadığımız bacılarımız en çirkin muamelelere maruz kalmaktadırlar.
Bu iki din-devlet ilişkisini bir ibret olarak dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ve konuşmacıların sundukları tebliğlere geçmek istiyorum. Sayın Hikmet Özdemir Bey buradaki konuşmacıların barışçı bir üslup kullanmaları gerektiğini söylediler. Bu tabii ki bizlerin değil, devletin belirlemesi gereken bir durumdur. Bugün Türkiye Cumhuriyeti müslümanlara barış teklif etmiyor. Bizlere zulmediyor, evlerimizi basıyor. Mevlüt Demir kardeşimizi sorgusuz, sualsiz infaz uygulamasıyla şehid ediyor. Bizi en kötü muameleye layık görürken, bizimle bir barış tartışmasına girmiyor. Elbette bizim üslubumuz da buna uygun olmak zorundadır. Bu sempozyuma gelince, bu sempozyumun, özellikle din-devlet ilişkileri ismiyle oluşturulan bu sempozyumun yeterli ciddi bir çalışma olarak tarafımızdan görülemediğini belirtmek zorundayım. Gerçi arkadaşlarımız konuyu etraflıca ele aldılar. Ancak aynı zamanda İslami hareketin mücadeleci kadroları da buraya çağrılsaydı, tebliğci olarak çağrılsalardı, zannediyorum arkadaşlarımız daha ciddi tebliğler sunabilirlerdi ve tartışmalar daha ciddi zeminlerde cereyan edebilirdi. İslami devlet olur mu, olmaz mı gibi, bizim bugün maalesef üzülerek izlediğimiz tartışmalar herhalde öyle bir platformda cereyan etmezdi.