2 Ekim günü ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğuna girip bir daha da çıkamayan Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın başına gelenler İslam dünyasının ne kadar zalim diktatörlük rejimleriyle yönetilmekte olduğu gerçeğini tek kez daha gözler önüne serdi. Geçmişte rejimin önde gelen isimleriyle çalışmış, uluslararası camiada tanınan ve muhalif kimliğiyle anılmasına rağmen kesinlikle radikal bir tutuma sahip olmadığı bilinen, sadece ülkesinin yönetim anlayışına bazı eleştiriler yönelten bir gazetecinin dahi maruz kaldığı bu durum söz konusu rejimlerin vahşilikte sınır tanımadıklarının da somut bir göstergesi oldu.
Bütün diktatörlükler gibi Suudi yönetiminin de alabildiğine korkak ve yalancı olduğu Cemal Kaşıkçı hadisesiyle bir kez daha görüldü. Dikta yönetimleri eleştiriden, itirazdan hoşlanmaz, politikalarına muhalefet edilmesinden rahatsızlık duyarlar. İşin başında bastıramadıkları takdirde icraatlarına karşı yükselen seslerin dalga dalga yayılabileceğinden korkarlar. Ve yalan dikta rejimlerinin mütemmim cüzüdür adeta. Her şeyleri yalan üzerine kuruludur. Yok sayarak, inkâr ederek gerçekleri sürgit gizleyebileceklerini sanırlar. Gerçekler gizlenemeyecek şekilde açığa çıktığında ise panikleyerek saçmalamaya başlarlar.
Suudi çetesinin işlediği bu cinayet ve devamında yaşananlar Ortadoğu’da mazlum halkların ne ile yüzyüze olduklarını ve Arap Baharı diye adlandırılan süreçte halkların patlamaya dönüşen öfkesinin arka planını anlamaya yardımcı olmalıdır. Ama ne gariptir ki bugün sadece tek bir cinayet vesilesiyle Suudi saltanatının zalimliğini, gayrı meşruluğunu, buna karşı ayağa kalkmanın gerekliliğini dillendirenlerin bazısı Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Libya’da zulme karşı yeter diyerek ayağa kalkan halkların isyanını bir dizi komplo teorisiyle karalama çabası içerisinde görünüyorlar!
Mısır’dan Suriye’ye, Irak’tan Tacikistan’a, Bangladeş’ten Özbekistan’a kadar Müslüman halkların maruz kaldığı aşağılanma, baskı, işkence ve katliam olgusunun Suud’a yansıyan yüzüdür Kaşıkçı! Uluslararası çapta tanınmış bir gazetecinin yabancı bir ülkede, diplomatik bir mekânda maruz kaldığı zalimlik bu ülkenin zindanlarında neler yaşanıyor olabileceğine dair bizlere bir fikir vermelidir! Bu vesileyle bir yılı aşkın zamandır, başta Selman el-Avde olmak üzere pek çok âlimin Suud yönetimi tarafından neyle suçlandıkları bilinmeksizin, ne tür koşullarda ve hatta nerede tutuldukları meçhul bir şekilde hapsedilmiş oldukları gerçeğine dünyanın dikkatini çekmek ve bu âlimlerin serbest bırakılmaları için bir şeyler yapmak gerektiğini hatırlamamız gerekiyor.
Kaşıkçı hadisesinin Suud çetesinin planladığından farklı bir şekilde sonlanmasının Türkiye’nin dik duruşu sayesinde gerçekleştiği tartışmasızdır. Türkiye’nin Suudi Krallığının öfkesini ve düşmanlığını göze alarak ve konunun siyasi pazarlığa dönüşmesine de fırsat vermeden cinayetin aydınlatılmasına yönelik ısrarlı bir tavır sergilemesi takdir edilmesi gereken bir cesaret ve fedakârlık örneği olmuştur. İnanıyoruz ki bu tavrı yüzünden diktatörlerin canını sıktığı kadar Ortadoğu halkları nezdinde Erdoğan Türkiyesinin itibarı daha da yükselmiştir.
Bu Sayıda Yer Alanlar: