MGK'nın tavsiyelerinin ulaştığı kurum ve kuruluşların, bu tavsiyelerin aslında bir emir olduğunu hemen algılayıp zulümlerini uygulamaya koyulduklarını meşhur 28 Şubat'tan beri bariz bir şekilde görüyoruz. MGK'nın boyasıyla boyanmış bütün kurumlar, irtica tehlikesine karşı aşırı bir şekilde uyarılmış durumdalar. Her an emir bekleyen hazır asker pozisyonundaki bu kurumların, siyasi partilerden RTÜK'e, güya bağımsız olan üniversitelerden medyaya kadar geniş bir yelpazeyi oluşturdukları şüphesiz.
Teknoloji, insan zihnindeki düşünceleri okuyacak kadar ilerlemediği için MGK bununla ilgili henüz bir tavsiyede bulunamıyor. Ama ne zaman düşünceler cümlelere dökülse bu düşünceler 17 yıl gibi ağır hapis cezasına çarptırılıyor. Bu bağlamda müslüman kimliğinin gereği başörtülü üniversiteliler ve memurlar da zulümden nasiplerini almaktadırlar.
Bilindiği gibi üniversitelerde kayıt işlemleri başladığında başörtülü fotoğraf kabul edilmemiş bunun üzerine, başörtülü öğrencilerin oluşturduğu komisyon eylem kararı almıştı. Zulmü kamuoyuna duyurabilmek amacıyla İÜ Merkez Kampusu önünde 28 gün boyunca yapılan eyleme 13 Kasım tarihinde savcılığa suç duyurusu ile ara verilmişti. Son gün konuşma yapan öğrenci temsilcisi, başörtüsüyle ilgili engellemeler tekrar gündeme geldiği taktirde yeniden ve daha güçlü katılımla protesto eylemine başlayacaklarını ilan etmişti. Resim vermeyen başörtülü öğrenciler, henüz yeni kimlikler verilmediğinden, fakültelerine, sınavlarına girme konusunda bir problem yaşamıyorlar. Ancak yeni kimlikler dağıtıldıktan sonra okula girişte ve sınavlarda kimlik kontrolü yapılan fakültelerde başörtülü öğrencilerin ciddi sorunlar yaşayacağı tahmin ediliyor. Özellikle Alemdaroğlu'nun bildiğimiz düşmanlığı bu sorunları tırmandırabilir. "Gelen gideni arattırır" sözünü doğrularcasına Berkarda'nın bir adım daha ötesinde emir eri olan Alemdaroğlu, bir televizyonda yaptığı açıklamada başörtülülerin Ocak ayından itibaren okula bile alınmayacağını söyledi.
Bu arada başörtüsü zulmüne bir yenisi daha eklendi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde eğitim gören 9 başörtülü öğrenci cerrahi stajına alınmadı. Mağdurlar fakülte önünde oturma eylemi yaptılar ve basına yaptıkları açıklamada daha önce cerrahi staj sınavına 7 başörtülü öğrencinin alınmadığını şimdi de 9 öğrencinin staj kaydının yapılmadığını kaydettiler. Ayrıca staj kayıtlarının daha önce bölüm sekreterliği tarafından yapıldığını, ancak Cerrahi Bilimler Başkanı K. Alemdaroğlu'nun staj defterini yanına alarak kayıtları bizzat kendisinin yaptığı ve başörtülülerin kayıtlarını yapmadığını açıkladılar. Alemdaroğlu, Cerrahi Tıp Bilimleri Başkanlığı'ndan, atandığı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü görevine başlamadan önce Tıp Fakültesi'nde terör estirmeye devam etti. Fakültede okuyan başörtülü öğrencilere birer tebligat göndererek öğrencilerin başlarını açmalarını isledi. 23 Aralık 1997 tarihinde gönderdiği genelgede "dini kıyafet giyen öğrencilerin, bilimsel kuralların gerektirdiği ve mevzuatla belirlenmiş olan kılık-kıyafetlere uymaları zorunludur. Bu kılık-kıyafetlere uymayanlar, uygulama çalışmalarına alınmayacaklar" ifadeleri yer alıyor.
Başörtüsü zulmü sadece üniversitelerde değil, devlet dairelerinde de yoğun bir şekilde uygulanmasına rağmen kamuoyunda yeterli bir duyarlılık ve tepki oluşturulamadı. Tabii ki bunda mağdur durumda bulunan müslümanların tepkilerini ortak bir platformda ifade etmemeleri rol oynuyor.
DSP'li Hikmet Uluğbay'ın Milli Eğitim Bakanı olmasından sonra başörtülü öğretmenler zor günler yaşıyor. Örneğin Ankara'da Ocak '97'de staja başlayan 70 kadar öğretmenin stajyer doldurmalarına izin vermeden işlerine son verileceği açıklandı. Haberi "başörtüsü terörü" olarak veren Akit gazetesi, başörtülü öğretmenlerle ilgili dosyaların önce sağ görüşlü ve dindar müfettişlere verildiği, bundan amacın ise müfettişlerin uyarma ve kınama gibi hafif cezalar vermesi durumunda bakanlık tarafından fişlenecekleri bilgisine de yer vermiş. (Akit, 15 Aralık)
Basına yansıyan diğer haberlerde Batı Çalışma Grubu ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın işbirliği içinde okullara haber verilmeden BÇG subayları ile MEB müfettişlerinin okullara baskınlar düzenleyerek, başörtülü ve muhafazakâr kimliği ile ön plana çıkan öğretmenleri fişledikleri yer alıyor. Fişlenen yüzlerce öğretmen ve okul yöneticisi hakkında soruşturma başlatıldığı bildirilirken, operasyonların daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile muhafazakâr kimliği ile tanınan illerde yapıldığı bildiriliyor. (12 Aralık, Akit)
Zulüm bir de Çukurova Üniversitesi'nde gün yüzüne çıktı. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Bolcalı Hastanesi'nin değişik servislerinde görev yapan 16 hemşirenin öncelikle savunması alındı. Bu hemşirelere farklı tarihlerde uyarı, kınama, maaş kesintisi cezası verildi. Bu cezaların ardından hemşireler hakkında Yüksek Öğrenim Kurumları Disiplin Kurulu'na görevden men cezası talebiyle şevkleri yapıldı. Disiplin Kurulu oybirliği ile söz konusu hemşirelere kamu görevinden çıkarma cezası verdi. Hemşirelere bu ağır ceza verilmeden önce de, çeşitli yıldırma politikaları uygulandı. Örneğin Şükran Erdem olayını hatırlatacak biçimde hemşire Zübeyde Emir'e 8 ay boyunca hayvan ameliyathanesi laboratuvarında alet temizlettirdiler.
Bu zulüm haberleri sadece basına yansıyanlar. Bunun yanında seslerini yükseltmeyenler ya da sessizce zulme katlananların sayısı da azımsanmayacak ölçüde. Ancak tavizler vererek üzerinden zulüm rüzgarlarının kalkacağına inananlar yanılıyorlar. Çünkü her geri adım, zalimlerin bir adım daha ileri gitmesi için meydan açmaktır. Müslümanlar eğer ilerleyemiyorlarsa en azından kazandıkları mevzileri korumak zorundadırlar. Çünkü İslami kimlik bunu gerekli kılar.