Haksöz Dergisi'ni başından bu yana takip etmeye gayret ettim. Gerek fikri gerekse de siyasi misyonu itibariyle ilgi duyduğumu, çoğu zaman takdir ettiğimi, alkışladığımı hatırlıyorum. Dostlarıma, yakın çevreme hep tavsiye ettim, ilk çıkışındaki heyecan dalgalarını, farklı bir misyon olarak çıkılacağı hayırlı iddialarını bu gün gibi hatırlıyorum.
İddialı olmak, iddialarının peşinde ve takipçisi olmak gerçekten takdire şayan bir tutumdur, ilk çıkışındaki heyecan ve iddialı söylemlerin geçen zaman içinde değişen şartlarla birlikte bazen olumlu bazan da olumsuz seyir izlemesi şahsen umutlarımı yitirmedi. Tam tersine daha iyilere, daha olgunluğa taşımasını bekledim. Zaman oldu ümitsizliğe kapıldım, zaman oldu kıvanç duydum. Sonuçta hepimiz insanız, hatalarla mualleliz. Ancak dergi boyutunda, fikri ve siyasi misyonunu kamuya açık halde, yüreklice ortaya konmasını 100 sayı gibi uzun dönem aynı heyecanla sürdürmesini canı gönülden kutluyorum, istikrarlı çizginin zaman zaman sapmalara rağmen sürdürülmesini, hava şartlarına dayanamayıp bazı dalların kırılmasına rağmen ana gövdenin dimdik ayakta kalmasını ayakta alkışlıyorum. Bu vesile ile isimli isimsiz emeği geçen, katkıları olan tüm kardeşlerime hayır dualarımı yolluyorum.
İlk sayısından itibaren genel olarak bakıldığında ele aldığı konuları işleme keyfiyeti ve İslami bilinçlenme sürecine katkısı bakımından takdire şayan buluyorum. Kur'an çalışmaları, usul tartışmaları, yöntem ve gündem yazıları, hitap etliği kitle açısından ve bir ortak birikimin aktarılması noktasında hayli kayda değer buluyorum. Zaman zaman muhalifleri kızdıracak, rakipleri kıskandıracak boyuta ulaşmıştır. Derginin çıktığı tarihi dönemleri, hedef kitlesini, siyasi konjonktürü dikkate aldığımızda şahsiyeti ve soyluluğu ifade etmek isterim.
Görüldüğü kadarı ile hedef kitle üniversite öğrencileridir. Değişime en yakın, kimlik kazanma yaşına en uygun, mücadeleye en azimli grup olarak seçim doğrudur. Genel bakıldığında bir zaafı, eksikliği gösterse de ortalama 4 yılda bir kan değişimi, emek verilen isimlerin hayat içinde kaybolması gibi moralsizliği taşısa da, yılmadan ve hep aynı heyecan ile yürümek, bu işi yapmayanların ya da beyhude görenlerin takdirlerinden uzak kalacaktır. Durmadan benzeri çalışma ürünlerini bazen değiştirip yenileyerek sunmak kimilerine "takılıp kalmak" kimilerine "hep aynı şeyleri tekrar etmek" gelse de, doğrusu peygamberi çizginin izleyicisi olmaktır. Kendi adıma, çalışma ve hedef kitle seçimi tesbitimin doğrulanırsa, dergide işlenen hemen tüm konulara yürekten katılıyorum. Zaman zaman militarist, zaman zaman Che Guevera'cı bulsam da, yaş kuşağı olarak olumluyorum.
Neredeyse bütün sayılarda müslüman kişiliğin ve tevhidin işlenmesi, Kur'an'a çağrının yenilenmesi, çok yeterli olmamakla beraber salih kulların tanıtılması, somut örneklemelerin yetersizliğine rağmen dile getirilmesi alkışlanacak bir durumdur. Köklerini rahmetli Ercüment Özkan'ın ürünlerinde bulduğumuz sahih akide, salih amel ve direnme mücadelesinde, bidat ve hurafelerin gündeme getirilmesi, yeni kuşaklara tanıtılması faaliyeti, hakeza takdire şayandır. Belki rahmetliden bir adım daha öteye giderek fikirlerin, vahyi ilkelerin sosyal zemine oturtulma gayret ve çabalarını takdir etmemek ne mümkündür.
Gündem belirleme noktasında uzun zamandır müslümanlar başarısız ve cılız kalmışlardır. Uluslararası siyasetin dayatması ve yerli uşakların uygulamaları süreçlerinde sahte gündemlere takılıp koştuğumuz dönemler olmuştur, olacaktır da. Genel bir siyasi çizginin belirginleşmediği için, uysa da uymasa da olaylardan etkilendiğimiz bir vakıa. Bu gündem belirleme konuları, ilgili diğer alanlardaki zaafiyetlerimiz yüzünden epey sırıtmaktadır.
Kanaatim o ki, Haksöz de dahil bu konuda hep çuvalladık. Diğerleri, bizleri sanal gündemlerle oyalıyorlar. Ne var ki, sen 2,5 yıldır Türkiye'de dayatılan ve bir biçim verilmeye çalışılan İslami gelişmelere karşın Haksöz'ün ayrıcalığını belirtmek istiyorum. İmam Hatip Okulları'nın kapatılması, Kur'an Kurslarının iptal edilmesi ve tesettür ile öğrenim yasağının işlerliğe konması gibi zalimce baskılara karşın ortaya konan tavır ve duruşu asil ve soylu buluyorum. Her ne kadar, ilke ve yöntem olarak tasvip etmesem de, mücadelenin fiili boyutunda, eylemin ve direnişin adının, insan hakları, eğitim özgürlüğü gibi sakat ideolojiler olarak konmasını sapmaya yönelecek ve saptırılacak bulsam da asil ve soylu buluyorum. İslam bir dinin, komplike olarak bakıldığında inanç-ibadet ve tavırların toplamından ibaret bir çok parçalardan oluşan ve her parçanın bir biri ile kopmaz ilintileri olan bir bütünün adıdır. Dolayısıyla her parçası aynı zamanda dinin kendisidir. Bu bakımdan tesettür zulmüne karşı durmayı, dine karşı yapılan alçakça bir saldırıya karşı durmak gibi görüyorum. Bu olayda tesettür, dindir. Dinin kendisidir. Eylemi hafife almak, dinin adına çıkış değil aslına yönelik çıkış değil, diyerek savuşturmak ihanet değilse ahmaklık diyorum. Aynı şekilde bu asil ve soylu duruşu, din adına, dini terimlerle ve dini dairede isimlendirerek mücadele ortaya koymak yerine, sapkın ideolojik terimlerle savunmayı da saflık değilse, saptırmak olarak görüyorum.
Derginin son sayılarında müslümanlardan haberleri, cezaevlerindeki ve mahkeme safhalarındaki bilgilendirmeleri yeterli olmamakla beraber çok yerinde buluyorum. Kültür ve sanat sahifeleri bizlere yakışmayacak kadar cılız kalıyor. Bu sahada yeterli birikimi olanlar kendi dergilerini çıkartıyorlar. Lakin bizim dergilerimizdeki mantaliteye sahip kardeşlerimin yeter sayıda olmayışı büyük bir zaafımızı oluşturmakta. Bir toplum projesi üretmeye çabalarken, sanattan, edebiyattan yoksun, cılız, soyut toplum düşlemiyoruz. Ancak gerekeni yaptığımız da söylenemez. Vebali bu konuda yetenekli kardeşlerimizin boynuna.
Yer verilmesi gereken diğer konular ve açılması gereken alanlar olarak;
1- Bizlerin de yapamadığı, Haksöz'ün de yapamadığı ve kanaatimce büyük bir eksiklik: Tarihe felsefi yorumumuzu koyamıyoruz. Tarihi yorumumuzu çok daha geniş olarak yapabilmeliyiz. Hemen her sayıda bir bölüm olmalı diye düşünüyorum. Bu bağlamda düşüncelerimizin kökleri olan salih kulları, tarihi şahsiyetleri cımbızla ayıklayarak günümüze getirmeliyiz. Biyografisini, hayatını, mücadele ortamını ve direnişini tanıtmalıyız. Bunu gerekirse, uzmanlık alanı olarak belirlemeli ve kimilerimizi yönlendirmeli diye düşünüyorum.
2- Dil konusu sıkça konuşulsa da, bir daha değerlendirilmeli. Üslubun sert olması, tavır koyucu olması mücadele safhasının doğal gereği diye düşünüyor ve olumluyorum. Kastım, bu değil. Konular işlenirken, iletişim kurma ve anlaşılma ön plana çıkarılmalı. Sokaktaki insanın vasat kültürü bellidir. Kendimiz çalıp kendimiz oynamayacak isek, anlaşılma diye bir derdi olan bizleriz. Sade, anlaşılır olmak, kelimeleri seçmek bizim elimizde. Ulaşmak ve anlaşılır olmanın lazım şartı dilin iyi kullanılmasından geçmektedir. Bu aynı zamanda derginin kimliğine de katkı sağlayacaktır. Belirli birikimi olanlara değil, alakasız nice nice insanlara da ulaşmak böyle mümkündür diye düşünüyorum.
3- Haksöz dergisi bugüne değin belirli kitleyi çalışma alanı olarak seçti ve orada yoğunlaştı. Oysa diğer kitleleri ihmal etmek o "vahyin ilkelerinin sosyalleştirilmesi" güzelliğini nakıs bırakmıştır. Bizlerin böylesi bir tercihi kimi zamanlar için geçerli olsa bile öteki tarafı ihmali gerektirmemeli. Toplum bütün parçaları ile birlikte ele alınmalı ve her alana, her parçaya yönelmeli. Belki yetişme tarzımızdan, 80 öncesi şartlarının etkisi ile kısır kalmamızdan kaynaklanan hatadır. Fakat göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir kusurumuz oldu. Madem dergiler bir okul, bir ekol o halde hayatı kuşatıcılık ve faaliyetleri her alana yaymakta vazgeçilmez bir tutum olmalı. Güzel örneklik ve güzel davranışlar her alanda tezahür etmelidir. Vahyi ilkelerin sosyal zeminlerde yaşanır kılınması, kuşatıcı olmak, her yöne dönmek ve faaliyet alanlarını genişletmek gereklidir diye düşünüyorum. Dayanışmaya gitmek, farklılıkları tartışarak ve hallederek yola koyulmak, ortak yöntemi tespit ederek farklılığı zenginlik görme olgunluğuna eriştik diye düşünmek istiyorum. Ortak paydalarla hareket etmeyi kastetmiyorum, paydaların ortaklığının bittiği yerde ayrılıklar yine başlayacaktır. Ama farlılıkları tartışarak hâl yoluna koymalı diyorum. Keza yükü sırtlanmak bazen belleri incitiyor hatta kırıyor. Belirli olgunluğa gelenlere hayatın dayatması böyledir, diye bakıyorum.
4- Haksöz'ün son sayılarında, "hayatın içinde yaşıyoruz, hayatın problemlerini görmeli sonra da çözümler üretmeli" mantığından hareketle olsa gerek, sistem içi işleyişlerin hukuk, eğitim, ekonomik vs. alanda eleştirileri yoğunlaşmaya başladı, iyi niyetle ve ayakları yere basan teoriler üretmek olarak algılıyorum. Ancak konuların işlenmesinde muğlak kalan, açıklanmaya muhtaç bir bakış açısı seziyorum. Sistemi-düzeni algılarken ve ortaya koyarken totalde radikal ve tevhidi bakan bir mantalite, mikro düzeyde ve konular bazında sistem eleştirisine geçtiğinde aynı tevhidi bakış açısını nasıl kaybeder açıklayamıyorum. Demokratik kanalların kullanılabileceği, hareketin potansiyel unsurları olarak görülen kimi kitlelerin ilgisini çekme, sivil toplum çalışmalarını çağrıştırmaktadır. Yanılıyor olabilirim lakin işin bu yanının izaha muhtaç olduğunu düşünüyorum.
5- Uzun yulardır bizim kuşak olarak kimi değerlerimizi, olumsuz yanlarını eleştirelim derken hepten yedik gibi geliyor bana. Söz gelimi, benmerkezci düşünce ve liderlik diye diye yıllardır yapılagelen eleştiriye, yitirdiklerimizle beraber bir daha bakalım diyorum. Olumsuz çağrışımları ve dayatmaları silelim diye sloganlaştırdığımız "ben merkezcilik"e sürekli vurgu yapa yapa olumlu kısımları da yıktık fark etmeden. Birey dedik-özgürlük dedik, abicilik ve sulta dedik sonuçta yolumuz laikliğe çıktı. Kasıt belli iken gelinen yer kastın ötesine geçti. Güzelim dayanışmayı-kardeşliği, cemaat gerçeğini sivil toplumun elitlerine yem ettik. Bu gibi temel terimlerimizi doğru kullanmak ve bunları sık sık vurgulamak gerek diye düşünüyorum.
6- Komşu coğrafyadaki gelişmeler daha çok yer almalı. Oraların birikimleri ve tecrübeleri daha çok tartışılmalı. Birbirini etkileyen gelişmeler daha sağlıklı haberlerle ve duygusallıktan uzak değerlendirilmeli. İstanbul'da olmanın dayanılmaz avantajlarını Anadolu'ya aktarmalısınız.
7- Bütün toplumlarda dergi faaliyeti çok önemlidir. Bazen toplumsal dönüşümlere öncülük edecek kadar güçlü bir merkez olabilir. Tanışıklığın-kaynaşmaların, bilişip ortaklaşmanın adresidir de. İletilecek mesajlarda yapılacak çağrılarda, oluşturulacak yapılarda inkar edilemez öneme sahiptir. Bazen de en olumsuz fonksiyonları icra eder hale gelebiliyorlar. Bu işi meslek edinmek, ama gaye haline getirmek, dergicilik işinde boğulup ağaçlardan ormanı görmemek de mümkündür. Asıl fonksiyonunu icra ettirmek, şüphesiz bu işle iştigal eden kardeşlerimize düşmektedir. Dergiler hiç bir zaman bilgi kaynakları arasında olamazlar. Günlük gazeteler ve tv'lerden bir adım öte bilgi anahtarları verebilir ancak. Daha çok bir yöntemlendirme, bir umumi aşılama, bir çığır açma ve sürdürme ameliyesi olarak görülmeli. Zaman içinde bir ekol, bir okul faaliyetinin merkezliğini üstlenebilmeli. Ama bu faaliyete de çok fazla hamasi duygularla bağlanmak, maalesef fikirde ve tutumda dışa karşı diktatörlüğü getirmektedir. Kardeşlerimi böylesi bir faaliyetten suçlayamam. Lakin ufuktaki tehlikelerden haberdar etmekte kardeşlik hukukuna sığar diye düşünüyorum.
Bütün bunları camia olarak yapıp etmeye muktedir gördüğüm için yazabildim. Gayelerin birçoğu zaman isteyen, uzmanlık isteyen konular olabilir. Amaç edinmek, hedef koymak şüphesiz ki önemlidir.
Her şeye rağmen, güzel bir gelenek başlatmak adına, derginiz için tasvip-tenkit istemeniz bir olgunluktur. Diğer kardeşlerimizin de yapacağı eleştirileri kaale alacağınızı umuyor gelecek nice 100. sayılara hayırla ve doğru istikamette yol almanızı yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Allah'a emanet olunuz. Allah yar ve yardımcınız olsun.