Bilindiği üzere Siyonist terör devleti İsrail, bir taraftan Müslüman Gazze'de çocuk, genç, yaşlı demeden mazlum Filistin halkını topluca ve acımasızca katlederken, bir taraftan da hiçbir şey olmamış gibi, bu katliama tepkili Türkiyeli erdemli insanlarla ve Müslümanlarla alay edercesine utanmadan Bnei Hasharon basketbol takımını Ankara'ya maça göndermişti. Bu olay üzerine maçı protesto amacıyla Ankara Filistin Dostları Platformu tarafından maçın oynanacağı spor salonu önünde bir basın açıklaması düzenlenmiş ve sonuçta İsrail takımının sahaya çıkamaması sebebiyle maç iptal edilmişti.
Geçtiğimiz Nisan ayında Ankara Emniyet Müdürlüğü, söz konusu basın açıklamasının duyurusunu yapan Radyo Denge hakkında suç duyurusunda bulundu ve Savcılık Radyo Denge yöneticisi Bülent Koca hakkında “suç işlemeye alenen tahrik etme” iddiasıyla dava açarak TCK 53/1-2 hükmü gereğince; "Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, - Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan, - Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan, - Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan, - Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, yoksun bırakılması" talebinde bulundu. Hemen sonrasında durumdan vazife çıkaran Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Ankara Filistin Dostları Platformu'nun İsrail katliamlarını protesto ilanını yayınladığı için Radyo Denge'den konuyla ilgili bir savunma istedi. RTÜK, hukuk müşavirliği tarafından Radyo Denge’ye gönderilen yazıda, “3984 sayılı Kanunun 4756 sayılı kanunla değişik 4. maddesinin (v)bendinde belirtilen -Yayınların şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret duygularını kışkırtıcı nitelikte olması- ilkesinin ihlal edildiği” tespiti yapıldığı bildirilerek, radyonun 15 gün içinde savunma yapmasını talep etti. Savunmasını zamanında yapmadığı ya da yeterli bulunmadığı takdirde ise Radyo Denge'nin 1 ila 12 kez yayın durdurma cezasına çarptırılabileceği bildirildi.
Radyo Denge 1994 yılında Ankara’da duyarlı birçok Müslümanın bir araya gelerek kurdukları ve 92.1 frekansından yayın yapan İslami bir radyo. “Çağlar ötesi mesajın günümüz frekansı” olma gayretinde olan radyo, insani değerlerin tüketildiği, ekinin ve neslin ifsad edildiği, zulmün, işkencenin olağan hale getirildiği yaşadığımız çağda hakkın ve adaletin sesi olmaya çalışıyor. Bununla birlikte vahyin şahitliğini yapmak, Allah’ın tertemiz mesajını dilini depreştirmeden ve onu ekonomik rantın bir aracı kılmadan insanlara ulaştırma gayreti içerisinde. Özellikle internet radyoculuğunun giderek yaygınlaştığı bir süreçte bu mesajını dünyanın hemen her yerine ulaştırma imkânına da sahip bir radyo aynı zamanda. Dolayısıyla Radyo Denge sahip olduğu İslami perspektif nedeniyle tüm dünyanın ayağa kalktığı/protesto ettiği hatta Başbakan Erdoğan’ın dahi Davos’ta tepki gösterdiği Gazze katliamına sessiz kalmamış, basın açıklamasını yayınlamanın yanı sıra katliamın yaşandığı ilk günlerden itibaren Filistin İslami direnişinin Türkiye’deki savunucularından birisi olmuştur.
Siyonist İsrail’in gerçekleştirdiği katliam, ambargo ve işgal Gazze’de o kadar büyük felaketlere neden olmuştur ki dünyanın hemen bütün coğrafyalarında bu katliama karşı protestolar günlerce devam etmiştir. O günleri hatırlayacak olursak yaşadığımız ülkede ne kadar radyo, televizyon kuruluşu, gazete, dergi varsa hemen hepsi bu katliama karşı kendi düşünceleri çerçevesinde tavır almıştı. İktidarından muhalefetine bütün siyasi partiler yapılan insanlık dışı vahşilik karşısında ardı ardına açıklamalarda bulunmuşlardı. Katliam karşısında ülke bir “Davos Fatihi” bile çıkarmıştı. Öyleyse Radyo Denge yöneticisi Bülent Koca nasıl bir suç işlemişti ki ömür boyu bütün kamu haklarının elinden alınması talep ediliyordu? “Katil İsrail ile Türkiye'nin diplomatik ilişkilerini kesmesi ve stratejik işbirliği anlaşmalarının iptal edilmesini düşüncelerine şiddete buluşmadan gündemleştirmek..” Suç denilen şey bu muydu? Yoksa Siyonist simge, semboller ve muhataplar karşısında Müslüman Türkiye halkının ve katliama uğrayan bir halkın talep ve isteklerine tercüman olmak mı?
Aslına bakılırsa Radyo Denge aleyhine açılan bu dava sadece Radyo Denge’ye değil Gazze katliamına karşı duran tüm kurum ve kuruluşlara da açılmalıydı. Ancak buradaki esas sorun katliama karşı olmak değil, katliama karşı gösterilen tavrın içeriğidir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli söz konusu içeriği parti meclisinde şöyle dile getirmişti: “Son zamanlarda Türkiye’de yapılan Gazze protestoları maksadını aşan bir seyir izliyor. Giydikleri tuhaf kıyafetlerle ellerinde Türk bayrağı taşımayan, Filistinli liderlerin resimleri ve bayrakları ile gösteri yapanların niyetinin ne olduğunu sorgulamak, bunun ne manaya geldiğini ayrıca anlamak gerekmektedir.” AKP iktidarının atadığı emniyet amirleri bunu çok iyi anlamış olacaklar ki zaman geçirmeden Radyo Denge hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundular. Ancak şu bir gerçektir ki asıl suç, katliama, işgale karşı olmak değil, Siyonist İsrail’in gerçekleştirdiği insanlık dışı uygulamalara ortak olmak anlamı taşıyan stratejik işbirliği anlaşmaları yapmak veya söz konusu anlaşmaları devam ettirmektir.
Kendi atadığı kadrolarının, büyük bir insanlık suçu olan Gazze katliamına karşı konulan haklı ve şiddet içermeyen tepkiye çağrı ilanını, “ırkçı nefret duygularını kışkırtıcı” diye nitelendirerek savcılığa suç duyurusunda bulunmaları ve RTÜK’ün Radyo Denge’den savunma istemesi; iktidara gelmeden önce insan hakları, adalet, özgürlük, sivil anayasa gibi argümanları dilinden düşürmeyen AK Parti’nin bu söylemlerinde ne kadar samimi olduğunun bir göstergesidir. Bunun başka bir açıklaması ancak İsrail’le stratejik işbirliğinin gereğini yerine getirmek olarak ifade edilebilir ki bu da Davos ve sonrasında yapılan açıklamaların sadece bir nutuktan ibaret olduğunu doğrulamaktadır.
Allah günleri aramızda dolaştırıp durmaktadır. İktidarlar, koltuklar gelip geçicidir. Önemli olan her çağda ve coğrafyada Rabbim Allah’tır dedikten sonra verilen sözlerden dönmeyerek O’nun dininin gereğini yerine getirmek. Hakkın ve adaletin şahitleri olmaktır.
Dolayısıyla AK Parti kadrolarına yapılacak tavsiye şu olmalıdır:
“Denge’de kalın!”