Soruşturma: Okullar Ne Zaman Sivilleşecek?
1- Resmi dogmalarla, andlarla, marşlarla adeta kışla eğitimini andıran sevimsiz, sevgisiz ve köhnemiş okul sisteminde acilen yapılması gereken değişiklikler neler olmalıdır?
2- Liselerde zorunlu ders müfredatına dahil olan ve kışla mantığının somut tezahürlerinden birini oluşturan Milli Güvenlik Dersleri'nin şimdiye kadar ifa ettiği misyonla meydana getirdiği tahribatın telafisi için yapılması gereken değişiklikler nelerdir?
Bu sorgulamaya bir cevap bulabilmek için öncelikle "eğitimden kim ne bekliyor?" bunu tespit etmek gerekir. Vatandaşın eğitimden beklediği doğru bilgiye ulaşma yöntemine ve sağlıklı düşünme biçimine ulaşmaktır. Vatandaşın bu beklentisinin karşısında devletin eğitimden beklediği ise "laik Cumhuriyet'e uygun vatandaş tipi" oluşturmaktır. Bu iki beklenti birbiriyle çelişmekte, zıtlaşmakta peşi sıra dayatmayı ve despotizmi getirmektedir. Sağlıklı düşünme ve doğru bilgiye ulaşmak sorgulamayı, derinleşmeyi, muhalefeti getirmektedir. Eğitim sistemi ise kendisine sistemin çizdiği amaç nedeniyle bunların karşısındadır. Sistem "kendi vatandaş tipini" oluşturabilmek için okulları, dersleri, müfredatı ve öğretmeni bu amaç doğrultusunda şekillendirmektedir.
Sorgulamanın 1. sorusunda da 2. sorusunda da sıralananlar sadece bu sistemin ritüelleridir.
Biz eğer sivilleşmenin karşıtı olarak sadece militarizmi görürsek uğraşacağımız unsurlar bu ritüeller olacaktır ki bu da sadece bir çatışma ortamının oluşmasına zemin hazırlamanın ötesine geçmeyecektir. Değirmen gittikten sonra çakçakları aramanın bir mantığı olmasa gerek.
Eğitimde sivilleşmeyi amaçlıyor isek öncelikle okullar, okul çeşitleri, hatta mimarileri, sınıf sistemleri, öğrenci sayıları, seçilen dersler, derslerin işlenme biçimi, derslere ayrılan süreler, öğrenme ve öğretme biçimleri, seçilen konular, konulara yaklaşım biçimi, kullanılan araçlar ve bu konuları öğreten öğretmenler, öğretmen yetiştiren kurumlar, öğretmenlere dayatılan fiziksel biçim ve onlardan beklenen ………. bunların hepsi gözlemlendiğinde sivilliğin marşların, antların ve sadece bir dersin kaldırılmasıyla sağlanamayacağını görmek hiç de zor olmayacaktır.
Sorgulamaya konu edilen ritüellerin özde fazla bir belirleyiciliğinin olmadığı açıktır. Bu ritüeller sadece sistemin sergi alanlarıdır, son rötuşlardır. Üstat Cemil MERİÇ "izmler idraklerimize giydirilmiş deli gömlekleridir. İtibarları menşe'lerinden gelir. Hepsi de Avrupalı" der. Bizim eğitim sistemimizin idraklerimize giydirdiği deli gömleğinin temelinde de Fransa vardır. İlk öğretmen yetiştiren okullar Fransa'da açılmış ve tek amaç güdülmüştür: Dinin etkisinden kurtulmuş laik öğretmen tipi oluşturmak. Türkiye'de öğretmen seçiminde, yetiştirilmesinde aynı kıstas uygulanmış ve yine Fransa'da olduğu gibi bu kıstaslara uymayan öğretmenlere ilk kıyım da bütün öğretmen eksiğine rağmen Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılmıştır. Yine Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte eğitimle ilgili çıkarılan bütün yasalarda gözlenen tek amaç vardır. Cumhuriyet tipi vatandaş yetiştirmek. Bunların en meşhuru Tevhid-i Tedrisat Kanunu'dur ki zamanına göre amaca en uygun işleri görmüştür. Vatandaş yetiştirmek için örgün eğitimden daha çokta yaygın eğitim kullanılmıştır. Hatta yaygın eğitim öylesine yaygınlaştırılmıştır ki bütün vatandaşları kapsayan ve bütün örgütlenmelerin – evet evet sivil örgütlenmelerin – yegane amacı haline gelmiştir.
Bunun için öğretmen, esnaf, sanatkar, çiftçi ve memur örgütlenmelerinin tarihine bir göz gezdirildiğinde gereken bilgilere ulaşmak mümkün olacaktır. Cumhuriyet döneminin ilk öğretmen derneğinin başkanı Milli Eğitim Bakanı, Fahri Başkanı ise M. Kemal Atatürk'tür.
Hatta sadece Halkevleri'ne küçük bir göz atmak konunun net bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır. Okulların mimarileri, çeşitleri, sivil eğitimin, halkın beklentilerinin uzağındadır. Bunun için herhangi bir okulun anasınıfının dizaynına, programına, hatta tuvaletlerinin yapısına bakmak bu konuda bizlere yeterli materyali verecektir.
2547 sayılı YÖK kanununun 4. maddesindeki yüksek öğretimin amacı bir komedidir. Evrensel Üniversite kavramıyla ve hedefiyle asla hiçbir noktada en küçücük bir çakışma alanı bulamamaktadır. Ve YÖK Yasası'nın çokça konuşulduğu ve tartışıldığı hiçbir platformda ve yasa çalışmalarında 12 Eylül artığı yasanın bu maddesine dokunmaya, düzeltmeye hiç kimse cesaret edememektedir. Yüksek öğretimin amacı sadece bir ideolojinin öğrenilmesi ve sahiplenilmesi olarak belirlenmiş bir eğitim sisteminin mahiyetini kavramak zor olmasa gerek.
Sivilleşme nasıl sağlanır?
Öncelikle ülkenin aile şirketi haline gelmiş "aydın" kavramının sadece baskın gücüne sahip kişilerin tasallutundan, belirleyiciliğinden kurtulması, "akil kişilerin" tespitinin demokratik kurallar çerçevesinde belirlenmesi, ülkenin sahipliğinin zümrelerin elinden alınması gerekir. Dünyanın vardığı noktayla ülkenin kıyaslanmasının doğru ve sebeplerin-sonuçların değerlendirmesinin objektif kıstaslarla yapılması gerekir.
Eğitimin amacı sadece bir dayatmanın, bir dogmanın yaşatılmasının ötesine taşınmalıdır. Bilgi dogmalardan arındırılmalıdır. Bu konuda özellikle "sahibi devlet olmayan sivil toplum kuruluşlarına" düşen ödev eğitim sistemini okullarıyla, öğretmeniyle, dersiyle, müfredatıyla ele almak; üzerinde evrensel bilginin gereğine uygun çalışmalar yapmak, öneriler hazırlamak bu önerilerin sürekli dillendiricisi ve takipçisi olmaktır.
Konuyu sadece yöneticilere havale etmek, "bizim çocuklar ne yapacak" beklentisinde olmak, başkalarına ihale etmek, fikri takipten uzak durmak konuyla ilgili uzmanlaşmaya gitmemek, sloganların peşine takılmak, ayrıntılara odaklanmak sadece tribünlere oynamak olacaktır ve hiçbir zaman sonuç vermeyecektir.
Cidden eğitimi dert edindiğimizin bilinciyle hareket edebilirsek sorunun üstesinden gelmek hiç de zor olmayacaktır.
Bugüne kadar eğitim de dahil birçok sorun olan alanda "cambaza bak" taktiği uygulanmıştır. Öncelikle sivil toplum kuruluşları kendi donanımlarını, kendi çalışma alanlarıyla ilgili birikimlerini sağlamlaştırmak zorundadırlar. Eğitim günübirlik çalışmalarla düzeltilebilecek, yönlendirilebilecek bir alan değildir. Bugüne kadar ülkesi adına gerçekten dert sahibi olanlar donanım ve birikimden hep uzak oldular. Bu uzaklık köklü çözümler yerine palyatif tedbirlerin seslendiricisi durumuna düşürdü bu insanları. Artık bunu aşmanın zamanı geldi de geçiyor bile.