Darulaceze Sosyal Hizmet Kurumu ve Basın-Halkla İlişkiler Sorumlusu
- Darulaceze'nin çalışma alanlarından bahseder misiniz?
- Darulaceze 1896 yılında Osmanlı döneminde II. Abdülhamit tarafından oluşturulmuş bir hayır kurumudur. Yapılış gayesi de özürlülerin ve çocukların bir iş veya meslek sahibi edindirilerek tekrar topluma kazandırılmasını, yaşlıların da kalan ömürlerini huzur içinde geçirmelerini sağlamaktır.
Bizlerin bu kurum içerisinde çalışmalarımız genelde toplumda risk altında bulunan gruplarla olmaktadır. Risk altındaki gruplar yani yaşlılar, sakatlar ve kimsesiz çocuklar ve yoksullardır. Bir şekilde toplumdan faydalanamayan kimselerle çalışmaktayız. Burada kalan insanların barınmalarından tutun yaşamlarının tümü bizi ilgilendiriyor. Onların bu kurumdan en iyi şekilde faydalanmalarını sağlamaya çalışıyoruz.
- Kurumda barınacak insanları nasıl seçiyorsunuz?
- Darulaceze'ye kabul edilecek kişileri de iyi seçmeye, gerçekten hak edecek insanın buraya alınmasına çalışıyoruz. Kurumumuzun dikkat ettiği üç hedef kitlemiz var: Atmış yaşın üzerinde olan kişiler, bedensel engelliler, bir de 0-6 yaş arası sokağa terk edilmiş çocuklar. Asıl hedef kitlemiz bunlar. Temel kriterimiz de şudur: Kişinin kendi kendine bakamayacak durumda olması ve ona bakacak birinci dereceden yakınının olmaması. Ayrıca bunun yanı sıra bulaşıcı hastalığının olmaması, akli dengesinin yerinde olması, bakacak kimseleri varsa da bu kişilerin kurumumuza müracaat eden kişiye bakmadıklarının belgelenmesi gerekir.
- Kurumunuzda barınan yaşlıların aileleriyle bağları nasıl? Ailesi olup da bağını koparmayan yaşlı ile ailesi olup hiç bağı olmayanlar arasında oran nasıl?
- Kimi yaşlıyı ailesi getiriyor, bırakıp gidiyor ve bir daha da uğramıyor. Bazıları da var ki haftada bir geliyor, ziyaret edip gidiyor. Aslında acı bir gerçektir ki burada barınan yaşlıların çoğunu dışarıdan gelen ve hiç tanımadıkları insanlar ziyaret ediyor. Ailelerin çoğu hiç ilgilenmiyor. Bırakıp gidiyorlar.
- Peki burada barınan yaşlıların sosyal ihtiyaçlarını nasıl gidermeye çalışıyorsunuz?
- Kurum bakımından, yaşlı bakımı, dünyada en son tercih edilen bir kurum biçimidir. Daha çok bu işin psikolojisiyle ilgilenen insanlar olarak bizim önerdiğimiz sistem yaşlıların evde bakımıdır. Bulunduğu yerde bakımıdır. En doğru olan yöntem de budur. Ama tabi ki bundan da bu kurumlara ihtiyaç yok anlamı çıkarılmamalıdır. Bu insanlar 24 saat burada kalıyorlar. Burası artık onların evleri. Bunlarla ilgili olarak da kurumumuz her binaya ayrı ayrı görevliler yerleştirdi bu görevliler onların her türlü sorunlarıyla ilgilenmeye çalışıyorlar. Burada asıl amaç onların yalnızlıklarının paylaşılmasıdır. Yaşlıların ya da özürlülerin kendilerinden kaynaklanan birtakım sorunları var. Bir de Darulaceze'de olmak ayrı bir yıkım psikolojisi yaşatıyor onlara. Burada barınan insanların hemen hemen hepsi farklı kültürü taşımaktalar, dolayısıyla aynı ortamın içine bütün bunları üst üste koyduğunuz zaman tabi ki belirli sorunlarla karşılaşıyorsunuz.
- İşe yarayan yaşlı kendisine daha güvenmekte daha mutlu bir hayat sürmekte; fakat bir uğraşı olmayan yaşlı insanın daha içe kapanık bir psikoloji içine girdiği ve zamanla da bu bocalamanın çeşitli travmalara yol açtığını görmekteyiz. Kurumunuzda yaşlıların bu tür psikolojik durumdan sıyrılmaları için ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
- Kırsal kesimdeki ve kentteki yaşlının çok farklı özelliklerinin olduğunu görmekteyiz. Kırsal kesimdeki yaşlı ailesiyle birlikte bir şekilde hayatını devam ettirebiliyor. Ama şehirde yaşlılar, aileleri tarafından sırf tüketici olarak algıladığı için yaşlı ailede yük olarak görülüyor. Bizim burada bir rehabilitasyon merkezimiz var. Burası çalışmak isteyen eli ayağı tutan kişilerin gücü oranında çalıştığı bir ortam. Biz buna meşguliyet tedavisi diyoruz. Ve bu insanları buraya yönlendiriyoruz. Onları hayata bağlamaya bir yere ait olduklarını hissettirmeye çalışıyoruz.
- Bakıma muhtaç olan yaşlı ile yalnız yaşayan yaşlı arasında bir mukayese yaptığımız zaman hangisi daha fazla?
- Kendi ihtiyacını kendisi karşılayamayan kişi için bakıma muhtaç denilmektedir. Bizim yapılanmamızda yaşlılar kendi kendine bakan ve kendi kendine bakamayan diye iki gruba ayrılmaktadır. Bunları ayrı ayrı binalarda tutuyoruz, personeli ona göre istihdam ediyoruz. Bakıma muhtaç olan birimlerdeki personel sayımız daha fazladır. Yaşlıların yalnızlıklarını paylaşmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz ama ne kadar yeterli olduğumuz tartışılır. Çünkü başta da söylemiştim en güzel bakım evde bakımdır. Bizim kurumumuzda toplam 94 yatalak kadın barınıyor, erkek yatalak sayımız 96, kendi öz bakımını yapan kadın sayısı 88, erkek sayısı 83 tür. Görüldüğü gibi yaşlıların çoğu yatağa bağımlı ve yardıma muhtaç yaşlılardır.
- Ekonomik dengeyi nasıl sağlıyorsu-nuz? Burada barınan insanlar size nasıl katkı sağlıyorlar?
- Bakılamayan insan ister parası olsun ister olmasın biz bu insanı kabul ediyoruz. Ama eğer mal varlığı veya maaşı varsa bunu da kuruma vermek zorunda. Biz bu şartlarda alıyoruz. Maaşını bize veren kişinin de ihtiyaçlarını bu paradan karşılıyoruz. Bunun yanında hayırsever vatandaşların yardımları var. Özellikle ramazan aylarında fitre zekat gibi yardımların kurumumuza epey faydası oluyor. Bunun dışında ilçe belediyelerin eğlence vergilerinden aldıkları bağışlardan faydalanıyoruz.
Gönüllü personelimizde sayımız az, 6-7 kişi var. Onlarda ellerinden geldikleri kadar yaşlılara yardım etmeye çalışıyorlar. Onların banyolarını yaptırıyorlar onlarla oturup sohbet ediyorlar.
- Gönüllü eğitmenleriniz var mı?
- Biz burada gönüllü hizmeti yaygınlaştırmak için bundan iki ay öncesine kadar bir çalışma yaptık. En az 200 kişi gönüllü çalışmak için başvurmuş; ancak bunların sadece iki üçü buraya çalışmak için gelmiştir. Vatandaş bir şekilde baş vuruyor; ama sonra gelmiyor. Açıkçası çok önemsemiyor. Çocuklar için böyle değil, çocukların gelecek için bir anlam taşıdıklarını düşünüyorlar; ama yaşlı insan için bunu düşünmüyor insanlar. Şu an sadece bir doktor hanım var gönüllü olarak gelip onların gereken sağlık işleriyle ilgilenmeye çalışıyor. Tabi ki bu insanların sayısının artması bizim için çok umut verici olur.
- Darulaceze'yi huzurevinden farklı kılan şey nedir?
- Huzur evi dünyada kabul görmüş yaşlılığın sınırı olan 65 yaş üzeri olan insanları kabul eder. Onlarda iki bölüme ayrılır: Kendi kendine bakabilen ve bakıma muhtaç olanlar. Ama Darulaceze hem bir huzurevidir, yani yaşlı insanı içinde barındırır. Hem de özürlü ve kimsesiz çocukları da kabul eder. Huzurevine gittiğiniz zaman sadece yaşlıları görürsünüz, çocuk yuvasına gittiğiniz zaman sadece çocukları görürsünüz; ama burada hepsini bir arada görebilirsiniz. Zaten Türkiye'de sadece İstanbul'da iki Darulaceze vardır.
- Türkiye'de gördüğümüz kadarıyla çekirdek aileyle birlikte yaşlı insan (erkek için biraz daha zor ama kadın eğer anneanne, babaanne konumun-daysa torununa bakacak güçteyse) işe yarıyorsa ailede bir değer görüyor ama tüketici konumundaysa yaşlı insan mağdur ediliyor. Bu mağduriyetin daha aza inmesi, yaşlı insanın toplumda değer kazanabilmesi için ne tür bir politika üretilebilir?
- Mesela bizim kurumumuza da bakarsak bizim kadın sayımız 220, erkek sayımız 370, aradaki farkı görüyorsunuz. Kadın bir şekilde işe yaramaya çalışıyor; ama erkek için bu biraz daha zor. Yaşlılarla ilgili yapılması gereken, evde bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılmasıdır. Bunun için de ailenin güçlendirilmesi, bilgilendirilmesi gerekir. Çekirdek aile bu tür yaşlıya bakımı zorlaştırıyor. Ama kırsal kesimdeki aile yapısı içinde yaşlı genelde otorite kabul ediliyor, evde bir değer taşıyor. Ama bu gittikçe toplumdaki sosyal ve ekonomik dengesizlikten dolayı da sorun haline gelmeye başladı. Ve böylece bu dengesizlik bizim evin içinde bulunan yaşlıyı da tüketici konumunda görmemize sebep oluyor. Bunun önlenmesi için en temelde ailenin hem maddi hem manevi anlamda güçlendirilmesi gerekir. Bu sadece kurumların yapacağı bir iş değil. Bir söz hatırlıyorum "gencin aynaya bakarak göremediğini yaşlı duvara bakarak anlar". Onlar hayatta bizim için birer tecrübedir. Bu yüzden de bu insanların hayat standartlarını yükseltmemiz gerekir. Bence bu işle ilgilenen resmi kurumlar, gönüllü vakıflar, meslek elemanları ve toplumun bütün kesimlerinin bir araya gelerek yeniden bir politika üretmelerinin gerekli olduğuna inanıyorum.
- Teşekkür ederim.
Röportaj: Zehra Çomaklı Türkmen