Göç ülkelerinin
Sade nemli ve ürkünc havası var
Sebepsiz damlayan kirpiklerden
Suskun sözlere dönerdi koşturmacası
Bu derdi nasıl da maviye boyamışlar
Ama bende bunun ilacı
Bende var sade ve nemli bir hava
Solgun ve karamsar çiçekler
Sonsuza bakan zümrüt taneleri
Özümde gizlediğim
Tüm tuhaf bakışların ceremesi
İste sen, sen çekiyorsun
Durağanlığın korkusunu
Sen bakıyorsun ve ben
Oluyorum
Ama sadece bakıyorsun
Ziftten bir caddeye çıkıyorum
Gözlerim de bir avuç kar tanesi
Erir diye açmıyorum yüreğimi
Sonsuza bağlıyorum kirli kemendimi
Ve tüm alemi saran bir sesle bağırıyorum
Ben senin alevden gözlerinin muskasıyım
Yüreğine sar beni Sevgilim Bosna
Küçük kızlık yıllarımın en nazik hatıraları içinde yer alır bu şehir. Acılı gözyaşlarımın ortağıdır. Resimlerinde, görüntülerinde dağlan görürüm hep. Daha o zaman benim için dağlarında destanlar tüten şehirdir. Daha o zaman -göç ülkelerinin/nemli ve sıcak havası var- dize şiirler düştüğüm şehir. Daha o zaman gözlerimi yüreğime diktiğim şehirdir.
Uçakta gelirken hep bunları düşünüp bu hayallerle avundum. Ardımda bıraktıklarımın hasret yarasına melhem diye bastım eski hikayeleri. Evet ben! Ben sarı bozkır ovalarının kızı, dağsızlıktan kırılan iklimlerin kızı. Madem öyle bundan sonra yoldaş, kardaş, karındaş olacağız sizinle. Ey dağlar! Ben dağsızlıktan kırılan iklimlerden geliyorum. Yangın yeri olmuş ovalardan. Beni de nazik yüreğinize basar mısınız? Gülen yüzünüz benim için de halelenir mi? Umutlu yüzümü incinme ile kırıştırmazsınız ya!
Vatansızlıktan kırılan iklimlerin kızıyım ben. Ellerime korkuları kına diye koymuşlar. Sever misin beni de ey şehir? Sevindirir misin duaları, kavganı sevdirir misin? Umudunu paylaşır mısın benimle nasibim olur musun; hafızamda yankılanmayan sokaklarınla, yorgun yüzlü insanlarınla...
Sualler selamlaşmalar ve ilk adım... Hava alanında beni yılların eskitemediği dostluk çiçeklerini yüreğinde toplamış bir ablam bekliyordu. Gülümsedi dünyalara bedel bir gülüşle...
- İşte dedi! Bosna'dasın. İşte buradasın. İnanamıyorum!..
İşte hayallerimin şehrinde. İşte dağları destan destan tüten, destan destan kokan şehirde, ellerimin titrediğini hissettim. İşte buradaydım! Cümle acıyı, elemi geçip gelmiş; ya da ceplerime doldurup buralara getirmiştim. Sokaklar caddeler tanıdıktı. Güler yüzlüydü gökler. Umudumu hüzün kamçısı ile yola koymuştum. Ve hamd, ve dua, ve çile... -İnşallah- bil hayr!
Söyleyin dağlar, söyle ey güzeller güzeli şehir. Basar mısın beni bağrına. Yüreği yaralı, elleri boş bir muhacirim şimdi. Ensarım olur musun? Ben yüreği yorgun zihni karışmış Mekkeli, Yesribim olur musun? Eğittiler bizi umuttan koparmak için. Sevgiyle mürebbim olur musun? Hasılı yüreğini açıp bana, bağrına basıp benim vatanım olur musun?..