Yaklaşan yerel seçimler dolayısıyla politik atmosferin ısındığı günlerden geçiyoruz. Politik gündem yoğun fakat bir o kadar da nitelik ve içerikten yoksun. 80'li yılların başında cunta marifetiyle uygulanagelen depolitizasyon politikalarının çeşitli aşamalardan geçerek ve her dönemde uygun biçimlerle daha da kalıcılaşması, kurumlaşmasına şahit olundu. 12 Eylül, Özal'lı yıllar, 28 Şubat ve devam eden süreçte farklı hassasiyetler ön plana çıkarıldı, farklı düşmanlar hedefe oturtuldu ama kesişen bir nokta olarak hep siyasal-ideolojik kimlik ve talepler aşağılandı, suçlandı, bastırılmaya çalışıldı.
Artık siyaset denildiğinde farklılaşan, çatışan, birbirine rakip söylemler, projeler ve hedefler pek gündeme gelmiyor. Merkezde tasarlanan, onaylanan ve icra edilen birtakım politikaları hangi politikacının, daha iyi, daha becerikli bir şekilde gerçekleştireceği üzerine bütün tartışma. Bu da sonuçta siyasetin toplumsal damarlarının giderek tıkanmasını, kurumasını getiriyor.
İşte böylesi bir zeminde seçim konusunun ifade ettiklerine değinmeye çalıştık. Sorunun hangi politik partiyi ya da politikacıyı seçmekten ibaret olmadığı; asıl tercihin kimlik ve mücadele bilincini ve sorumluluğunu yüklenmekten geçtiğinin altını çizdik bir kere daha.
Yozlaşma, içeriksizleşme sadece siyasal arenada karşılaşılan bir olgu değil. Düzen özellikle de medya aracılığıyla sistematik bir şekilde toplumu dejenere etme, çürütme politikası izlemekte. İnsani ve ahlaki doğrultuda bir yönü ve hedefi olmayan, her türlü rezilliğe, yeter ki karşılığı ödensin, evet diyebilen bir toplumsal yapı üretilmeye çalışılıyor. Bu sayımızda Televole rezilliklerinden sonra Popstar başlığıyla evlerimize, zihinlerimize boca edilmeye çalışılan bu kokuşmuş manzaraya da değinmeye çalıştık.
Mart sayımızın ağırlıklı konularından biri de Fransa'da resmileşen başörtüsü yasağı oldu. Batılı zihin yapısının acziyet ve tutarsızlığını en açık biçimde ortaya koyan bu yasağın yol açtığı tartışma ve tepkileri değişik açılardan ele almaya çalıştık. Musa Özgün'ün Fransa'dan gönderdiği yazısında da değindiği üzere başörtüsü yasağı Fransa'da kimin nerede durduğunu ve İslam söz konusu olduğunda bilim adamı kimliğiyle ve özgürlüklerden yana tutumuyla maruf kişiliklerin nasıl da çark ettiğini gözler önüne seriyor.
Başörtüsü konusu artık sadece yerel boyutlarda değil, Müslümanların olduğu her yerde, yani tüm yeryüzünde tartışılan bir konu. Sorunun bir zalimlere bakan yüzü; bir de zaaflarıyla, ihanete varan gerileyişleriyle ve elbette onurlu ve müstakim direniş örnekliğiyle içe dönük bir yüzü var. Konu gündemleşirken, tartışılırken her iki boyutun da birlikte ele alınması, en azından göz önünde bulundurulması şarttır. Geçen sayımızda bu konuya ilişkin olarak Viyana'dan gönderilen ve oraya yarım kalan eğitimlerini tamamlamak için giden bayan öğrencilerin kimisinin sergilediği olumsuz tutumları ele alan Yusuf Doğan'ın ve Yıldız Ramazanoğlu'nun İkna Odası adlı kitabına ilişkin Ali Değirmenci'nin eleştirel mahiyetli değerlendirmelerine yer vermiştik. Konunun daha geniş ve derinlikli biçimde tartışılmasına katkıda bulunmak için bu sayımızda bu iki yazıyı konu alan iki arkadaşımızın eleştiri ve değerlendirmelerine yer verdik. Okuyucularımızı, konunun, daha net biçimde kavranması için tartışılmasına katkıda bulunmaya çağırıyoruz.
ABD'nin, sömürüsünü pekiştirmek ve süpergüç imajını parlatmak hedefine uygun olarak ortaya attığı iddialı projelerinin geçerliliği ve etkisinin bolca tartışıldığını hep birlikte izliyoruz. Zihninde Amerikan emperyalizmine teslim olmuşlar için yapacak bir şey yok, iyi geçinip sonuçlardan mümkün mertebe yararlanmaya çalışmak en mantıklısı! Oysa gerek Filistin'de gerek Irak'ta işgalcileri ne yapacağını bilemez konumuna getiren direniş, iddialı projelerin hayata tatbikinin atari oyunlarına benzemediğini gösteriyor. Ortadoğu gerçeği bir kere daha irade ve sabır karşısında emperyalistlerin çaresiz olduğunu dünyaya ispatlıyor.
Sorun, bu irade gücüne sahip olmakta. Bunun için yapılması gereken ise belli: Öncelikle zihinlerde emperyalist işgal mahkum edilmeli, ardından fiili mücadele ile işgalcileri geri çekilmeye zorlamak hiç de zor olmayacaktır.
Bir sonraki Nisan sayımızla birlikte dergimizin yayın periyodu açısından yeni bir dönemin başlayacağını, dolayısıyla dergimizin abonelerinden aboneliklerini yenilemelerini ve borçlarını bir an önce kapatmalarını bekliyoruz. Haksöz'ün düzenli ve etkili biçimde yayın hayatını sürdürmesini arzu eden okuyucularımızın gerekli hassasiyeti göstereceklerine inancımızı yineliyor, hepinizi Allah'a emanet ediyoruz!