I.
Neyi niçin iddia ettiğini bilmeyenlerin hareketi, gün geldiğinde herhangi bir noktada tıkanır. Tıkanıklığa yol açan faktörlerin içeriden gelmesiyle dışarıdan kaynaklanması sanıldığı kadar önemli değildir. Tepkinin içeriden gelmesi varolan sorunun erken fark edilmesiyle ve seslendirilmesiyle ilgilidir. Dış müdahale ise zaten varolup da görülmeyen ya da görülmek istenmeyen problemlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır yoksa olmayan bir sorun icat edilmemiştir.
Seslerin önce iddia sahipleri arasından çıkması hareketin varlığı açısından gereklidir. Bu en azından bir kesimin eleştirel bilinci uyanık tuttuğuna işaret eder. Eğer bir sorun ortaya konduğunda salt bir tepkiyle karşılanır ve eleştirilere tahammülsüzlük gösterilirse; bundan sonraki her adımda mevcut durum olduğundan daha kötüye gidecektir. Oysa dile getirilen problemin neden kaynaklandığını tespit etmek, buna nasıl çözüm getirilebileceğini tartışmak ve bulunan çözümün gereğini yapmak izlenilmesi gereken işlem basamaklarıdır. Bu basamakları atlayarak yukarı çıkmaya çalışanların ayağının kayıp sırt üstü düşmeye başlaması yakın demektir.
Sorunu sadece dış faktörlere bağlamak, aslında yapılan hatalarla yüzleşmekten kaçmaktır. Harekete dışarıdan müdahale edenler, içeride yeni bir sorun çıkarmaktan ziyade hasıraltı edilip kaçırılan sorunların ortaya çıkmasına vesile olurlar. Eğer hareketin bünyesi sağlıklı olsaydı, beklenmeyen anda gelen böylesi bir müdahale dolayısıyla hemen sorunlu hale gelmezdi. Gelinen noktada yapılması gereken; kaçmak değil, yüzleşmektir. Göz kapaklarını indirmekle, problemli durum ortadan kalkmaz. Sorunlara bakmak ve onların neden bir sorun haline geldiğini görmek zorunludur.
II.
Bugün dünya Müslümanlarının boğuştuğu sorunlar tarih boyunca süregelen kaçışların yekûnudur. Erken dönemlerden beri 'eleştirel aklın' sesi, farklı gerekçelerle susturulmuş; fakat bu hiçbir sorunu çözmemiştir. Akletmenin önemi vahiyde defalarca zikredilmesine rağmen, varolan durumu muhafaza etmeyi öncelikli mesele haline getirenler, niyetleri ne olursa olsun fark etmiyor, sorunları geçmişten geleceğe miras bırakmaya devam ederek durumu daha da kötüleştirmişlerdir.
Bugün çoğunluğun bu kötü mirası sahiplenmekte ısrar etmesi ve içinde bulunduğumuz mevcut durumu dış sebeplerle izah etmeye çalışması çözümsüzlük mahkumiyetini sürdürmektedir. Çünkü sorunu dışarıda aramak, zorlukları göğüslemekten kaçınanların bahanesidir. Bu da birbirini besleyen bir kaç sonuca yol açar. Birincisi mevcut halin meşrulaştırılmasıdır. Çünkü özeleştiriyi gerekli kılmaz. Varolunan durum aslında iyidir; üstelik birilerinin iyi giden hareketin tekerine çomak sokmaya çalışması da bunun göstergesi kabul edilir. İkincisi, dışarıya karşı verilen bir mücadelede kişileri bir arada tutmak kolaydır. Herkes bu kritik süreçte birliği bozacak davranışlardan sakınmalıdır. Hareketin liderlerinin manevralarının da mutlaka gerekli bir izahı vardır. Şu aşamada bunu sorgulamaya kalkmak, iyiliği istemeyenlerin ekmeğine yağ sürecektir. Üçüncüsü, bir kurtarıcının geleceği beklentisi her zaman taze tutulabilir. Böylece her şey sihirli bir elin değmesiyle düzelecektir. Üstelik bu bir bedel ödemeyi de gerekli kılmaz. Keramet inancının sürekli diri tutulması da bu yüzden anlamlıdır. Şimdiki keramet ehli, beklenen kurtarıcı gelene kadar hem durumu idare etmektedir; hem de onun gelişine zemin hazırlamaktadır. Oysa bu sayılanlardan hiçbiri içinde bulunduğumuz sıkıntılardan bizi kurtaramayacaktır.
III.
Bugün Müslümanların halen neyi neden savunduklarını bilmemeleri, hurafelere bulanmış geleneklerini kutsal emanetler olarak muhafaza etmeleri, hatalara karşı yükseltilen seslere kulaklarını tıkamaları ve köşelerine oturarak kurtuluş beklemeleri doğru değildir. Tüm bunların yanında, İslam'a hizmet niyetiyle ortaya çıkan yapılanmaların, gelinen noktada yaptıklarıyla aslında kime hizmet ettiklerini görememeleri de sorunlara yenilerini eklemektedir. Niyetin iyiliği, amellerin salih olmasını garantilemeyebilir.
İyiliğin ve adaletin hakimiyet sürdüğü tevhidi bir toplum olabilmek için, vahyin inşa ettiği 'eleştirel aklı' harekete geçirmek, mevcut sorunlarla zor olsa da yüzleşmek, geçmişten bugüne uzanan tarihi bu doğrultuda yeniden yorumlamak, geleneksel taassuplardan kurtulmak, iyiliği emredip kötülükten sakınmak kaçınılmazdır. Aksi takdirde, Allah'ın bahşettiği 'yeryüzünün halifeleri' mevkisine ulaşamayız; yeryüzündeki efendilerin mazlum köleleri statüsünden boynumuzu kurtaramayız.
Kurtuluş Allah'ın ipine sımsıkı sarılmaktır. Ayette neden iplerden değil de tek bir ipten bahsedildiği de çok iyi düşünülmelidir.