Türkiye ekonomide geçtiğimiz mart ayında başlayan bir oyunun ilerleyen hamlelerini yaşıyor. Mart ayının gazetelerini şöyle bir göz gezdirdiğimizde Türkiye'yi kurtarmaya gelen "süper bir bakan"ın haberlerini görüyorduk. Aradan çok zaman geçmedi, birde bugünkü gazetelere beklenen 'süper etki'yi görmek için açıp bir bakalım. İflas edebiyatının diz boyu olması bir yana ekonomide hiç de değişen bir şey görünmüyor. İflas eden şirketlerin sayısı artmış, bol sıfırlı bir para daha çıkmış, dolar o gün 900 bin lira iken 1 milyon 500 bine çıkmış. O günden bu yana iki-üç IMF antlaşması daha geçmiş Türkiye'nin başından, büyük biraderin yeşil dolarları için bir savaşa daha gözü kapalı girilmiş, Meclis bahçesinde ve başbakanlık önünde kendini yakanları hiç söylemeye gerek yok herhalde. Ne de olsa IMF'in ön izleme raporlarındaki istatistiklere girmiyor onlar.
Gözlerimiz sayfanın içinden sıyrılan bir habere takılıyor. IMF ikinci başkanının bir açıklaması yer alıyor haberde. Arjantin ve Türkiye gibi ülkeleri özellikle ilgilendiren bir habermiş bu. IMF artık borcunu ödeyemez duruma gelmiş olan ülkeler için bir İFLAS sistemi geliştirme kararı almış. Artık ülkelerin de şirketler benzeri bir yöntemle iflas etmeleri sağlanacak böylece "alacaklı haklarının" korunması güvence altına alınmış olacakmış. Ülkeler iflas edemediklerinden alacaklıların borçları tahsil edilemiyor; borç verenler, yani dünyanın en zengin ülkeleri ve küresel şirketler "mağdur" duruma düşüyorlarmış. Ne var ki IMF yetkilileri söz konusu sistemin Arjantin'in "kurtarılması" için yetiştirilemeyeceğini üzülerek dile getiriyorlarmış. Haber bu tür bir sistemin Türkiye gibi ülkeler için ne kadar önemli ve gerekli olduğu ile ilgili yorumlarla sürüp gidiyor.
Tarihi hatırlıyoruz elde olmadan. Hepimize İnkılap Tarihi kitaplarında bıktırırcasına ezberletilen Osmanlı'nın iflası geliyor hatırlarımıza. Düyun-u Umumiye'nin anlamını hatırlıyoruz. Anlaşılan IMF'nin şu mucizevi formülünü bulanlarda da iyi bir tarih bilgisi var. Yoksa kimin aklına gelirdi 20. yüzyılın başında bir imparatorluğun çöküşü için kullandıkları bir formülü tozlu tarih şayiaları arasından sıyırarak bu kez 21. yüzyılın müflisleri için yeniden ısıtmak, Evet bir tek tarih bilgisinden, izandan, insaftan yoksun olanlar, bu ülke insanına kan kusturanlar anlaşılan.
Tam okuduğumuz bunaltıcı ekonomi haberlerinden ve yalanlardan bıkmış olarak sayfayı çeviriyoruz ki gördüğümüz TOBB ve TEİSK'in gazetelere verdiği çarşaf gibi ilanları görüyoruz. Esnaf ölüyor, sosyal patlama olacak uyarıyoruz diyorlar. Hükümete inandık, itiraf ediyoruz kandırıldık, bunlar yalancıdır diyorlar. Son altı ayda 12 bin sirkelin iflas ettiğini okuyoruz, sadece İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun rakamlarına göre 1 milyon kişinin son sekiz ayda işsiz kaldığını, oysa gerçek rakamların bunların çok çok üstünde olduğunu okuyoruz. Ülke ekonomisinin yılın ikinci çeyreğinde % 15 küçüldüğünü öğreniyoruz. İşler yoluna girerse yılı "sadece" % 8 küçülme gibi büyük bir "başarı" ile tamamlayacakmışız.
Bir habere takılıyoruz. Batan bankalara bir kalemde 3 milyar doların nasıl hibe edildiğini öğreniyoruz. Oyak Bank'ın önlenemeyen yükselişi karşısında nazarlar ediyoruz. Bu kadar da olmaz diyoruz, sayfayı çeviriyoruz. İş ilanları gözlerimizin önüne geliyor bu kez. Bir muhasebeci ilanına günde binlerce kişinin başvurduğunu hatırlıyoruz. Gözlerimiz bir diğer sayfadaki Kemal Dervişin kahvaltı faturasına takılacakken artık yeter diyoruz.
Oysa sayfayı bir kez daha çevirince her şeyin değiştiğini görüyoruz. İsimlerinin önünde koca koca sıfatlar, akademik ünvanlar bulunan ekonomi yazarları bambaşka görüyorlar herşeyi. Siz bir de Prof. Asaf Savaş Akat'tan Prof. Deniz Gökçe'den dinleyin masalı! Okuyalım köşe yazılarını; doların düşmesinden tutunuz, borsanın krizden bu yana ilk kez 12 binler seviyesini zorlamasına, Akmerkez' deki % 50 indirimi gören "halkımızın nasıl alışverişe hücum ettiğine kadar güllük gülistanlık haberler içerisindeler. Türkiye'nin Afganistan Savaşı'na girerek ne derece akıllıca bir koz oynadığını, IMF'den gelecek 10 milyar doların ne menem bulunmaz bir nimet olduğunu sayıklıyorlar.
Zaten yöneticilerimiz de bunu söylemiyorlar mı? Onlar bizim iyiliğimiz için gece gündüz çalışıyorlar, birtakım mihraklar ve gerici odaklar ise bunu karalamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Eskiler "insaf yahu" derlerdi, yalanın bu kadarına! Ama biliyoruz ki, Meclis bahçesinde kendini asan simitçi Mehmet'in de hakkını alacağı bir gün gelecek elbet.