Çocuklar İçin İyilik İmecesi

Ali Değirmenci

Bu çocuğa iyi bak!

Gözünü kırpmadan bak. Yüksünmeden, yutkunmadan. Bakışlarını hiç ayırmadan bak. Okuma yazma bilmediği, marş söylerken dili dönmediği, doğduğu yer doğuda olduğu, farklı bir dilde ağıtlar, türküler söylediği için askerde dövülen kara kavruk bir adamın çocuğu bu.

Bu çocuğa iyi bak!

Annesinin, tel örgüler arkasındaki kocasıyla yeterince Türkçe bilmediği için doğru dürüst konuşamadığı çocuk bu. “Nasılsın?” bile diyememiş babasına. Saçları hiç okşanmamış, alnına hiç değmemiş daha babasının elleri. Ondan öyle tutuk. Ondan öyle hep hüzünlü, hep dalgın bakışlara yuva olmuş yüzü.

Bu çocuğa iyi bak!

Mayın döşenmiş, tuzak kurulmuş bir yolda en yakınlarını kaybetmiş bir çocuk bu. Gövdesi parçalanmış, iç dünyası bombalanmış, bütün duyguları felç edilmiş bir çocuk. Ne “Benim annem hem doktor, hem mühendis, hem öğretmen…” diyebiliyor bu yüzden ne de reklamlara çıkıp “Benim babam, Toyota gibi adam!”

Bu çocuğa iyi bak!

On iki yıl önce, çocuk denecek yaşta iken, okulun parmaklarına kelepçelenmişti annesinin elleri. Okuldan kovulmuş, üzerine köpekler salınmış, panzerler yürütülmüş bir kadının çocuğu bu. Ondandır öyle elleri sıkılı gezmesi. Ondandır meydanların ona tanış gelmesi. Sesindeki hüzün ve çıngı ondan.

Bu çocuğa iyi bak!

Askerlerin “yanlışlıkla vurduk” dedikleri çocuk en yakın arkadaşıdır onun. Yarım kalmıştır bütün sözleri o yüzden. Çalınmıştır düşlerinin yarısı. Gözleri öyle kara karadır. Ürkektir öyle ceylan gibi. Sesini dağlara yatırıp uyur. Sıçrayarak uyanır gündüzleri.

Bu çocuğa iyi bak!

Günlerce, ödevini yapacak düzgün bir defter arayan çocuk bu. Çatısı akan ve elektriği kesilen bir evde mum ışığında çalışmaya alışmıştır. Annesi ya da babası olmayan güzellik yumaklarından biri. Dizlerini karnına çekerek ağlar geceleri. Başını okşayacak bir el arar.

Bu çocuğa iyi bak!

Birçok meyvenin, yiyeceğin daha adını bile bilmeyen çocukların biri bu. Doğru dürüst beslenemeyen, giyinemeyen, yıkanamayan çocuklardan biri. Beslenme çantasına koyacak bir şey bulamadığı için omuzları titreyerek ağlar hep. Kardeşiyle aynı ayakkabıyı kullanmak ve önlüğünü akşamları yamamak zorunda kalır. Çalışmak zorunda kalır okul dışı zamanlarda. Dersleri aç karnına dinler. Aynı pantolonu, paça boyunu sürekli uzatarak yıllarca giyer.

***

İyiliği bekletme öyleyse!

Yokluğun çöreklendiği bir kapı da sen bul. Yoksulların, yetimlerin, mazlumların yüreklerine doğru yürü. Bir yarayı da sen sar. Bir çaresizin koluna da sen gir. Tencerede taşları kaynatan bir anne de sen bul. Gülümseyen çocuklarının çoğalmasına sen de katkıda bulun.

Şehrin bir ucundan çık ve gel!

Bir güzel bayram olsun şehirde…