Çin'de, Mançurya'da din bir görenek, başka değil.
Müslüman unsuru gayet geri, gayet câhil.
Acaba meyl-i teâlî ne demek onlarca?
"Böyle gördük dedemizden!" sesi milyonlarca
Kafadan aynı tehevürle bakarsın, çıkıyor!
Arş-ı âmâli bu ses tâ temelinden yıkıyor.
Görenek hem yalınız Çin'de mi salgın? Nerde
Hep musâb, âlem-i İslâm o devasız derde.
Getirin Mağrub-i Aksâ'daki bir Müslümanı;
Bir de Çin Sûrunun altında uzanmış yatanı;
Dinleyin her birinin ruhunu: mutlak gelecek,
"Böyle gördük dedemizden!" sesi titrek, titrek!
"Böyle gördük dedemizden!" sözü dînen merdût;
Acaba sâha-i tatbîki neden na-mahdût?
Çünkü biz bilmiyoruz dîni. Evet, bilseydik,
Çâre yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik.
"Böyle gördük dedemizden!" diye izmihlali
Boylayan bir sürü milletlerin olsun hâli
İbret olmaz bize, her gün okuruz ezberde!
Yoksa, bir maksat aranmazı mı bu âyetler de?
Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur'ân'ın,
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın:
Ya açar nazm-ı celîlin, bakarız yaprağına;
Yâhud üfler, geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkiyle bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!