Bir Nemrut diyorum; İbrahim'i ateşin ortasına atan, onun yüce imanını ateşte kül edip, tarihe gömmeyi amaçlayan. Fakat bir sivrisineğin karşısında eli kolu bağlı kalan.
Bir Musa diyorum; kendisini yeryüzünün ilahı gören Firavun'a, hakkı tebliğ etmek için görevlendirilen bir Musa.
Tek silahı, elindeki asası ve o asanın temsilciliğini yaptığı Rabbine inancı, şahitliği ve yine zalimler karşısında hakkı haykıran dili... Kendisine iman etmiş bir avuç insanla, koskoca Firavun ordusuna kafa tutan, deniz ile bu ordu arasında kaldığında asasını denize vurarak denizi Allah'ın yardımı sayesinde yol yapan Musa. Ve kendisini kuşatan denizin dalgaları arasında son nefesini verirken tövbe eden, müstekbir Firavun. Ve tövbesi kabul edilmeyen,
- "Şimdi mi Ey Firavun" hitabına muhatap olan zalim, müstekbir ve aciz Firavun diyorum...
Selat ve Selam ona olsun; bir Muhammed diyorum. Cahiliye toplumunda kendisine verilmiş olan peygamberliği, tüm meşakkatleri göğüsleyerek üstlenen, en yakınlarının bile her türlü hakaretine hedef olan bir Muhammed. Kendisinden mucize isteyen kafirlere karşı tek mucizesi KUR'AN olan Muhammed. Haksızlığın hüküm sürdüğü bir toplumda kız çocuklarını diri diri toprağa gömülmekten kurtaran bir Muhammed. Kendisine verilen Hakkı (Kur'an'ı) insanlara ileten, bataklığın içinde her türlü haksızlığı canını ortaya koyarak reddedebilecek şahsiyetli kişiler yetiştiren bir Kur'an okulunun muallimi Muhammed.
Karunlar gibi zengin olmayan, melek olmayan, geçmiş ve gelecek günahları için af dileyen Muhammed. Ve ümmetine hakikatin şahitliğini yapan bir Muhammed. Bir çoban, bir mazlum, bir beşer olan Muhammed diyorum...
Yine bu Kur'an okulunun muttaki talebelerinden Mus'ab diyorum...
Gençliğini, tutkularını, zenginliğini, ailesini ve tüm sevdiklerini aşabilen, nihayetinde canını ortaya koymaktan çekinmeyen, Rabbine kavuşmuş bir şehit Mus'ab. Kendi annesi tarafından kırbaçlanmayı yeğleyebilen bir Mus'ab.
Uhud savaşında İslam sancağını taşıyan, kollarını kaybetmesine rağmen sancağı yere düşürmemek için onu kılıç ve ok darbeleriyle paramparça olmuş vücudu ve başı arasına sıkıştırarak şehit oluncaya kadar dalgalandırmaya devam eden bir Mus'ab.
Müslüman olmadan önce binbir çeşit sırmalı giysiye sahip olmuş, fakat şehit olduğunda ise sırtında, göğüslerini örtsen ayaklarını, ayaklarını örtsen omuzlarını açıkta bırakan bir elbisesi bulunan Mus'ab diyorum...
Bir Ebu Zer diyorum; Mekkenin ortasında bir kayanın üzerine çıkarak zalimlerin ve haksızlığın hüküm sürdüğü bir ortamda hakkı haykıran ve dininden taviz vermeyen. Sözlerini bitirmesine fırsat bırakılmadan üzerine çullanılan, bayıltılıncaya kadar dövülen, ayıldığında ise "sanki kandan bir heykeldim" diyen bir Ebu Zer diyorum...
Bir Sümeyye diyorum... Ebu Cehil'in mızrakları altında can veren, zillette yaşamaktansa izzetle ölmeyi tercih eden, Ebu Cehil'in zulümden kapkaranlık olmuş yüzüne tükürerek hakkı haykıran ilk kadın şehit.
Kızgın çöl üzerine yatırılarak, karnına koca bir kaya konulan, "inkar et" diyen kafirlere karşı "ehad, ehad" demekten çekinmeyen bir Bilâl diyorum...
Saymakla bitmeyen fitneleri kaldırıp, dini yalnız Allah'a has kılmak için canını vermekten kaçınmayan binlerce Hamza'lar, Yasifler, diyorum...
- Peki ya bu Musa'lar, bu Hamza'lar, bu Mus'ab'lar tükendi mi? Yine bu Musa'lara zulmeden Firavun'lar tükendi mi?
- Hayır tükenmedi. Her iki grubun da temsilcileri ölmedi.
Bu Hamza'ları, bu Sümeyye'leri, bu İbrahim'leri bulmak için tarih sayfaları arasında yüzmek zorunda değiliz.
Günümüzdeki İslami hareketler Cezayir'de, Afganistan'da, Keşmir'de, Filistin'de bu insanların canlı şahitliği ile yaşıyor.
Bugün ya İslam, ya ölüm parolasıyla hareket eden nice Musa'lar var. Yine Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmeye çalışan (9/32), nice Nemrud'lar var bir sineği olacak; nice Firavun'lar var denizde boğulacak; ve nice Hamza'lar, Mus'ab'lar, Sümeyye'ler var Hakkın rahmetine kavuşacak.
Bugün bir Sümeyye olmak imkansız demeyin!
Ama yanlış din anlayışının temellerinin çökmeye yüz tuttuğu ve insanların kurtarıcıya çağıran imdat sesleri arasında ahmakların, zalimlerin korkunç zulümleri arasında, bir Sümeyye olmak da kolay sanmayın!
Biz biliyoruz ki, İslam'ın batmayan güneşi müstezatların, muvahhidlerin, muttakilerin kanlarıyla hayat bulacak, bu kutlu dava bu mücadele süreci içinde gelişecektir. Bizler yeryüzünde Firavun'lar olduğu müddetçe, Musa'lar olmaya mahkumuz. Çünkü Firavun'lar denizde boğulmak için yaşıyorlar; kendileri bunun farkında olmasalar bile, yaptıkları zulümler öbür dünya da onların cehennem azığı olacaktır.
Yine biz biliyoruz ki Rabbimizin bize bir sözü var:
"Allah, içinizde iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaad etmiştir. Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp, sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir." (Nur, 24/55)
Bizim de Allah'a bir sözümüz var:
Küfür ve şirk var oldukça mücadelemiz devam edecek ve mücadele var oldukça biz de var olacağız.
İnşaallah bir gün dökülen mazlum kanlarının hesabını tüm dünyada İslam sancağını dalgalandırarak soracağız.
Allah yardımcımız olsun.