Cezayir İslami Kurtuluş Cephesi'nin liderleri, Cezayir tağuti rejiminin hapishanelerinde bulunuyor. Daha 1991 Haziran'ında Cephe'nin, rejimin haksız uygulamalarına karşı başlattığı protesto eylemlerinde yüzlerce müslüman şehid edildi; binlercesi tutuklandı. Ama mevcut laik-dikta rejiminin cepheyi bölme ve sindirme çabaları netice vermedi. Ve laik diktatörlüğün son çare olarak başvurduğu demokrasi oyunu da 26 Aralık 1991'de yapılan genel seçimlerin birinci turunda geri tepti.
26 Aralık seçimlerinde, bütün engellemelere rağmen FIS (İslami Kurtuluş Cephesi), bir sene önce yapılan belediye seçimlerinde elde ettiği başarıyı tekrarladı. Oyların %80'ini aldı. Bu başarı, Cezayir laik diktatörlüğünün, Fransız istihbaratının ve tüm evrensel küfür güçlerinin karalama, ajitasyon, sindirme ve parçalama politikalarına rağmen elde edildi.
Bilindiği gibi, görünüşte 1962 yılında Fransa'nın işgalinden kurtulan Cezayir halkı, bu defa da, önderliğinde yüzbinlerce şehit verdiği ve başlangıçta İslami(!) olduğunu söyleyerek ortaya çıkan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN)'nin laik, totaliter baskısı altına girmişti. Amacını "İslami prensipler çerçevesinde tam bağımsız, demokratik ve sosyalist devlet kurma" şeklinde özetleyen FLN, İslami olmak bir yana bilakis ulusçu, laik, batıcı ve baskıcı bir rejim oluşturdu.
FLN'nin bu durumunu başlangıçta farkeden ve bu konuda halkı uyarmaya başlayan birçok önemli sima, baştan beri Batı'nın şakşakçısı bu cuntacı ekip tarafından takibata alınmış, tutuklanmış, işkence edilmiş, sürülmüş ve şehid edilmiştir. Müslüman halkın önderlerine yapılan bu baskılar yanında, ülke haki bir avuç batılılaşmış aydın, subay, bürokratın elinde modernleşme aldatmacası ile sömürülmüş, haksızlıklar alabildiğince tırmanmış ve ülke kaynakları emperyalistlerin çıkarlarına sunulmuştur.
Cezayir'de 1988 ayaklanmalarını örgütleyen FIS liderleri, 1962 öncesi ve sonrasında verilen aktif İslami çabalar içinde yer almış ve bir çok deneyim kazanmışlardı. FIS hareketinin lideri Abbasi Medeni, daha 1964'lerde Malik bin Nebi'nin Mahmud Hıdar ile kurduğu "EI-Kıyam" cemiyetinin içinde bulunmuş ve Hıdar'ın ülke dışına sürülüp bir suikastla şehid edilmesine, kendisinin arkadaşlarıyla birlikte Seyyid Kutup'un idam edilmesini takiben yaptıkları protesto gösterilerinden sonra tutuklanmasına ve cemiyetin 1970'lerde kapatılmasına rağmen İslami hareketin istikrarlı takipçisi olmuştu.
"Kalbimiz Cezayir'de Atıyor" başlığı ile Şuayib Mekeç'in dergimizin 4. ve 5. sayılarında kaleme aldığı yazıda, Cezayir İslami Hareketi'nin gelişim seyri üzerine gerekli bilgiler verilmiş ve önemi bugün daha çok anlaşılacak değerlendirmeler yapılmıştı. Bu arada birçok ülkede olduğu gibi Türkiyeli Müslümanların Abbasi Medeni, Ali Belhac ve hareketin önde gelenlerinin 1991 yazında tutuklanması ve bazılarının da şehid edilmesi üzerine İstanbul-Fatih'de yaptıkları protesto gösterisi, ümmet bilincinin evrensel tezahürü açısından büyük önem ifade ediyordu.
Yeni bir geçmiş değerlendirmesine girmeden, bugünkü durumu şöyle özetleyebiliriz: Bir buçuk yüzyıldan daha uzun süredir, önce Fransa'nın, daha sonra Fransa'nın işbirlikçisi olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN)'nin işgali altında kalan Cezayir'in mazlum ve müslüman halkı, anlayış ve düşüncesini net bir şekilde ortaya koyan İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) bünyesinde kendisini ifade etme imkanı buldu. 26 Aralıkta yapılan seçimlerin ilk turunda müslüman Cezayir halkı, laik ve demokratik rejimi değil, islami hayat nizamını kabul eden FlS'i tercih etti.
Bu noktada sömürü, baskı ve zulüm aracı olarak kullandıkları iktidarın ellerinden kayıp gidiyor olduğunu gören Cezayir yönetimi başta olmak üzere batıcı, laik zihniyet ve o zihniyetin diğer ülkelerdeki kuklaları medya aracılığı ile bu gidişin askeri bir müdahaleyle durdurulmasını istemeye başladılar. Bu isteğe Türkiye'deki kaşarlaşmış bazı batıcı ve demokrat aydınların da yakın olduğunu gazete köşelerinden izleyebiliyoruz. Tabii ki bu gidiş durdurulamaz ve İslam'ın bu zaferine müsaade edilirse; diğer ülkelerdeki müslüman teba da etkilenecek ve müslüman halklar gerçek iradelerini ifade etme cesaretine/özgürlüğüne daha çok kavuşacaklardır. Bu da Cezayir'de olduğu gibi batıcı, laik ve demokratik zihniyetin diğer ülkelerde de gerçek yüzünün ve zayıflığının ortaya çıkmasını getirecektir. Yani İslam ülkelerindeki demokratlığın, batıcı ilkelere teslim olmayanlara karşı gerçek yüzü ortaya çıkacaktır: Faşizm.
Cezayir örneğinde bir kez daha görüldüğü gibi müslümanlar ancak uzlaşmasız, tavizsiz ve kendilerini net bir şekilde ifade ettikleri müddetçe onurlu, şerefli ve İslami bir mücadele sürdürmüş olacak, ancak o zaman izzet içinde yaşama imkanı bulabileceklerdir. O yüzden diğer ülkelerdeki müslüman halklar da laik-batıcı zihniyet karşısında kendilerini net ve tavizsiz bir şekilde ifade etmeli, bunun dışındaki diğer tüm uzlaşmacı ve tavizkar ilişkilerden sakınmalıdırlar. Bu da ancak kendini değiştirmek isteyen insanların azimli ve sebatlı çalışmalarıyla gerçekleşebilir.
"...Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah o toplumun halini değiştirici değildir..." (13/Rad.11)
CEZAYİR'İN EKONOMİK POTANSİYELİ
Nüfus: 24.100.000
Yıllık nüfus artışı: %3
Nüfusun %75'i : 30 yaş altı
Din: %90 müslüman
İstihdam dağılımı: %50 kamu sektörü, %23 işsiz, %27 özel sektör ve serbest
Okuma yazma: %50
Toplam milli hasıla: 51.9 milyar dolar sanayi payı; %42 doğal gaz, %36 petrol geliri; %32 diğerleri
Dış borç: 21,6 milyar dolar
İthalat: 6,7 milyar dolar %40'ı sanayi hammaddesi, %20'si gıda maddeleri
İhracat: 7.6 milyar dolar