Cezayir müslümanlarının seçimler yoluyla kazandığı iktidarı tekrar geri alabilmek için iç savaş başlatan askeri cunta, 10 yıl boyunca bir çok katliama, yargısız infaza neden olmuş ülke adeta korku ve cezaevi ülkesine dönüşmüştü. Onbinlerce insanın katli, şehadeti ve onbinlercesinin de sakat kalması sonucu zayıflamaya başlayan iç savaştan sonra bu sefer de hiç beklenmedik bir sosyal patlama oldu. Berberi milliyetçiler askeri cuntanın kavmi kimliklerini tanıma vaatlerini yerine getirmemesi ve ülkede yaşanan haksız ve hukuksuz uygulamalar nedeniyle ayaklanmaya başladılar. Cezayir'i etkilemeye başlayan bu yeni patlama karşısında, Cezayir Dikta Hükümeti, Türkiye'den Kürt hareketine karşı izlediği yöntem ve stratejiler konusunda ders almaya başladı.
Bu konuda Crescent'in 16-31 Mayıs 2001 tarihli sayısında M. S. Ahmed, Cezayir Yönetimi'ne Cezayir'in çıkan ve iyiliği için şu soruyu düşünmesini tavsiye ediyordu: "Türkiye, İran'da aynı dönemlerde yükselen Kürt hareketi karşısında uzun süre yorulmuş ve başarısızlığı aşamamışken, nasıl olmuştur da İran Kürt sorununu büyük ölçüde barış ve dayanışma içinde aşabilmiştir? Ve neden Berberi tedirginliği, 1962 senesinin Temmuz ayından beri bu denli yoğun bir şekilde patlak vermiş ve gündeme gelmiştir?"
Cezayir'deki Berberilerle Hükümet kuvvetleri arasındaki huzursuzluk, kırsal bölgeleri korumakla görevli olan jandarma kuvvetleri tarafından tutuklanan bir gencin, 18 Nisan'da, gözetim altındayken öldürülmesiyle birden bire alevlenmiştir. Bu olay, 1980 yılında Berberilerin dil ve kültürlerinin tanınmasıyla oluşan bir heyecanın başlangıcını simgeleyen "Berberi Baharı"nın yıldönümüne rastlamıştır. Bu olay ve olayla ilgili kitlesel protestolar sonucunda Kabyla'da Berberi bölgesindeki 5 vilayet iki hafta içinde büyük ölçüde tahrip edilmiş ve 60'tan fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan gösteriler vahşice bastırılmaya çalışılmıştır. Çoğunlukla genç olan protestocular, yerel medyanın raporlarına göre, polisi, kamu binalarını, Tizi Ouzou ve Bejaia sokaklarını, iki bölgesel başkenti ve savaş mıntıkalarını hedef almışlardır. Yaşanan çatışmalarda Berberiler adına konuşan iki yerel partinin FFS (The Front De Force Socialites) ve RCDO (Rassemblement Pour la Culture Et La Democratie) binaları yakılmıştır.
Cezayir nüfusunun %20'sini oluşturan Berberilerin sözcüleri zaman zaman kendi kültürel kimliklerinin resmi olarak tanınması arayışındaydılar. Berberiler Fransa'ya karşı 1854-62 yılları arasında yürütülen bağımsızlık savaşına topluca katılmışlar ve savaşın sonu yaklaştıkça, özgürlük rüyaları görmeye başlamışlardı. Fakat, ülkenin ilk Cumhurbaşkanı Ahmet Bin Bella, 1962 de Cezayirlilerin "Arap" olduklarını açıklayarak konuyu resmi politikaya dönüştürmüştür. Sadece gücendirmeye yarayacak amirane bir ses tonuyla tüm Cezayirliler için "Biz Arabız" demişti. Aslında onun için bütün Cezayirlilerin müslüman olduğunu söylemek, aslında gerçeğe daha yakın ve daha az kışkırtıcı olacaktı. Buna rağmen Berberiler, bir meydan okumaya girişmeden, 1980'e kadar bir şekilde hukuki ve kültürel olarak resmi tanınma için hak aramaya devam ettiler. Aynı yılın Mart ayında, Kabyla da Berberi kızgınlığı ilk kez peş peşe devam eden şiddet gösterileriyle ortaya çıktı ve Nisan ayına kadar devam etti. Ama devlet bu huzursuzluğu önemli tavizler vermeden kontrol etmeyi başardı.
Fakat, Berberiler bu protestolarında, kültürel kimliklerinin resmi olarak tanınmamasının yanısıra ekonomik mahrumiyetlerinden de kurtulmayı talep ediyorlardı. Genç protestocuların istekleri ise eğitim olanakları yanında barınma ve işsizlikten kurtulma yönündeydi. Aslında çoğu Cezayirli de, ülkelerindeki zengin gazve petrol kaynaklarına rağmen aynı sorunları yaşıyor. Fakat sivil savaş, resmi saptırmalar ve bürokratik başarısızlıklar ekonomiyi neredeyse batırma noktasına getirmiş bulunuyor.
İlginçtir ki, yüzlerce üniversite öğrencisi başkent Cezayir'de bir araya gelerek, Kabyla'da yapılan protestoları desteklediklerine dair gösteriler yaptılar. Ve Berberi gösterileri Mayıs ve Haziran aylarında da devam etti.
Olayların tırmanması üzerine, Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika, huzursuzluktan hiç bahsetmeden, 5 saat süren bir konuşma yaptı. Olaylarla ilgili tek resmi açıklama, tamamen polis tarafını tutan, göstericilerin durumuna her ne olursa olsun hiç sempati duymadığını belirten İçişleri Bakanı Yazid Zarha'dan geldi. Zarha televizyondan yaptığı açıklamasında şöyle diyordu: "Hayat kaybıyla sonuçlanan bütün durumlarda, kontrol edilemeyen göstericilerle karşı karşıya gelen güvenlik güçleri köşeye sıkıştırılmış, insanları ve mülkü korumak zorunda katmışlardır."
Gösterilerin devam etmesi ve ölüm olaylarının artması üzerine Cumhurbaşkanı Buteflika, konuyla ilgili sınırlı da olsa bazı açıklamalar yapmak zorunda kaldı. Buteflika, 30 Nisan'da yaptığı ve televizyonda yayımlanan bir konuşmasında, göstericilere çektikleri sıkıntılardan dolayı sempatisini dile getirmekle beraber, Cezayir içinde ve dışında kin, düşmanlık ve bölücülük taraftarı olan ve isimleri tesbit edilmeye başlanan bazı "kışkırtıcı ajanların varlığından bahsetti. Cumhurbaşkanı'nın açıklamaları şöyle devam etti: "Bu olaylar şans eseri meydana gelmiş değildir. Bölücülüğü ve ayrımcılığı kışkırtan bazı insanlar var, kim olduklarını biliyoruz ve kendilerini gizleyemeyecekler!" Buteflika ayrıca bir araştırma komisyonu kurulacağına dair söz vererek, anayasanın da "Berberi dili" meselesi için değiştirilebileceğini öne sürdü. Fakat başkan yeni hiçbir şey söylemiyordu ve artık Cezayirliler gerçekten de hükümetin sorumlu olduğu olaylardan dolayı, dış mihraklı "kışkırtıcı ajanları" suçlayan içi boş sözler sarf edilmesinden bıkmışlardı. Her halükarda, Buteflika sadece isim olarak devlet başkanı idi. Hükümeti ise generallerin onayına bağlıydı. Berberi ayaklanmasını durdurmak konusunda da başarılı değildi. Bu yüzden, Berberilerin dillerinin anayasa değişikliğiyle tanınmasının sağlanabileceğini teklif etmesi, muhtemelen bu tehlikeli durumu geçici olarak dağıtmak için planlanarak söylenmişti. Generallerin, onun bu önerisinin resmi politika haline dönüşmesine izin vermelerini beklemek pek mümkün gözükmemektedir.
Berberiler, zulüm ve ifsad rejimlerine karşı Ibn Tümert liderliğinde yükselen kıyam sonucu 12. yüzyılda Mağrip'te ve Endülüs'te kurulan Muvahhidler Devleti'nin temelini oluşturan bir halktı. Gelecek günler, böylesine tarihi misyon üstlenmiş bir halkın Cezayir'de yaşanan zulme karşı hangi kimlikle direneceğini de gösterecektir.