Doğar
bir güneş doğar üstüne karanlığın
derin seslenişlerin
ve iç çekişlerin
savrulduğu dünyada
baştan başa kanayan
ıslanan gözyaşlarıyla
doğar
bir güneş doğar üstüne karanlığın
asidir
direnendir şeytanın ortaklığında
meçhul serzenişlerin biçilmez kaftanıdır
bırakır ağusunu
kundaktaki çocuğun bağrına/soluğuna
avrupa denen ve dünya denen karanlığa
doğar
bir güneş doğar/ortasına
bir cemaleddin doğar
afgani bir başkasına
nedir
bir bilmece midir yoksa
meçhul
bir düşman gibi yaklaşır oysa
oysa bu din
ne önderler doğurur
ve cemaleddin
koşan atlarıyla
türkiye'den iran'a
afganistan'dan ta mavera'ya
ter döker
kan döker
ve ölümcül bakışlarıyla
vurur gecenin doruğuna
vurur yumruğunu
kalemin
ve mürekkebin şuuruyla
sarar merhamet dokunuşlarıyla
kardeşlerini sarar
mısır'da paris'te istanbul'da
özgürlük muştusuyla
diriliş onuruyla
ve gece
amansız savaşımını verir
aydınlığa
ama an
ama dünya
kıpkızıl şafaklara gebedir
çünkü biz
biz çünkü bir ölür bin diriliriz
biz çünkü çoğalan buğday taneleriyiz
yüzyıllar boyu ağustos sıcağında
çünkü biz kavrulan başaklarız
ölümden sonra doğan
şimdi sen
ey yüreği dingin denizlere açılan
ey ufuklarda şahlanan dirilişe adanan
ateşten
ve gecenin zehrinden
dört yanından dünyanın
cezayir'den mesela filistin'den
yürürken bir çığır ikliminde
çığ gibi büyüyerekten sen
durup dinlenmeden oku
özgürlük manifestosu kitab'ın nefesinden
sürdürerekten savaşımını
bir yeminin ertesinden
ki onda nice yiğitler gezinir
o gelir aklıma birden
haykırışlarıyla hala
nice başakları diriltir
nice şafaklarda gezinir o
yüreğimde cemaleddin belirir
haydi
tepenin ardındadır bizi ısıtan güneş
öylece seslenmişti
öylece sürmüştü atlarını öteye
şimdi sen çakılıp kalacakmısın
hiçbir şey söylemeden yorulmadan
karanlığı avuçlarında boğmadan
umuda susamış yüreklere bu zindan
simsiyah gecelerde şimdi sen
diriliş muştusunu haykırmadan mı öleceksin.