"Hayata düşülen notlardan"
Dağı parçalayan bir yük mü?
Çek gözlerini üstümden... Döndüğüm her yandan bir namlu çevrilmiş üzerime. Her yanda, her yangın yerinde gözlerin. Ve her an vuruluyorum en onulmaz yerimden... her an yüreğimden.
Sabahın ışıklarıyla biten kitap sayfalarında çizilen mutluluk tabloları silemiyor izini. Acının-direnişin adını sen koyuyorsun. Mağrur hınç dolu bakışlarla, gelip sessizliğimize imzanı atıyorsun.
Kapatıyorum, acının hiç bir çeşidinden bahsetmeyen tüm kitapları. Bizden çalınanlara değinmeyen, zalimin zulmünü örten tüm kitapları.
Çek gözlerini üstümden...
Gecenin bir vakti ikilere üçlere bölünüyor uykularım. Gözlerime kümelenen acıları devşirirken, rüyalarımı olmasan da olurdu diyorum. Bakamıyorum, her yanıma işliyor acın. elinde sımsıkı tuttuğun taş benden kopup sana gelmiş gibi,.. Geceler uzuyor, geceler şeb-i yelda oluyor. Her eyleminde bir kez daha ölüyor ama bir o kadar da diriliyorum. İnada inad bir sevda oluyorsun.
İlk nerede bulmuştu gözlerin beni? İlk ne gün diriltmiştin içimdeki "isyan" duygularını... Bir yazdı, günlerden pazar. Mutluydu dünyanın insancıkları ve SEN, ilkin bir kartpostaldan girdin nefes aldığım anlara. Buz gibi... Kaskatı... Bir yaz günüydü... Elinde zulme başkaldırdığın kıyamın vardı. Elinde düşmanını şaşkına çevirip, geri püskürten taş vardı... Ve sen öfkenin karalandığı resimden, HİÇBİR SÖZÜN kifayet edemediği anlamlı mesajı gönderiyordun.
Farklı bir mesaj, farklı bir anlam mı?
Sözün fiilleştiği anın farklılığı... Öğrenci evlerinde, okulda, normalden biraz demli içilen çay sohbetlerinde, seminerlerde, vakıflarda ve bilmem adı ne kadar farklı "yüreğimizi mekan kılamadığımız" yerlerde dile gelmeyen söz kadar farklı...
Gözlerine bakamadığım kadar cesur sorguluyorum hayatı. Ardına düşüyorum anlamlarını "farklılaşıyorum"... Görsene her gün "Gidilecek uzun bir yolumuz var" diye and içiyorum.
Çek gözlerini üstümden...
Hiç ummadığım bir anda karşıma çıkıyorsun. Ayet gibi devrim etkisi bırakıp gidiyorsun yüreğime. Nasıl meydan okuduğuna şahit oldum. Elindeki kitaptan bir şeyler haykırdın ceketlerine sığmayan et yığınlarına. Nasıl da aptallaştılar, nasılda ebabilin taşına isabet olmuşçasına debelendiler. Hepsi bedenine koşup, tuttuklarında zalime zulmünü haykırırken nasıl bakmışsan öyle bakıyordun. Gücünü elindeki kitaptan aldığın aşikardı. "Seni güzel kılan" kitaptan...
Cesaretle söyleyecek çok sözümüz var. Hangi ağıtı yakmıştın ela kilit vurmuşlardı diline. Yüreğimizdekinin gücü kilit tanımayan sözler söylemekte. Cesaretle söylenecek çok sözümüz var. Arlık delik deşik etmekten korkmuyorum hiçbir konuyu. Uzayıp giden anlamsız tartışmalarda, yumuşatılmış ifadelerden geçtim, gözlerinin netliğini koyuyorum ortaya. Her yandan üzerimize çevrilmiş namluları gösteriyorum.
Gözlerine hicret ettim. İlk defa korkmadan -hesabını verebilir halde- bakıyorum. Belki de en kazanımlısı faturayı ödemeye hazır halde. Düşünmenin, inanmanın, eylemin suç olduğu coğrafyalarda, sen elinde taçla çıkmışsın zalimlerin karşısına, kurşunlar, bombalar fatura kesilmiş yaşamına.
Ey mümin, dağı parçalayan bir yük mü dedin?
Hayır, omuzlarım. Ey mümin, isyan nüfuz etti kanıma, cesurum, bedeller Ödemeye hazırım. Ve ey tâğut, yüreğimle çıkıyorum karşına.. Bilgimi, imanımı, eylemimi kuşanmışım.
Sakın ayırma gözlerini üstümden...