Türkiye’de özellikle son zamanlarda ülkedeki göçmenlere, sığınmacılara yönelik yoğun bir karalama kampanyası icra ediliyor. “Yabancı” diye tanımlanan insanların kahir ekseriyetinin Suriyeli sığınmacılardan müteşekkil olması nedeniyle yabancı düşmanlığı ile Suriyeli düşmanlığı özdeş hale gelmiş vaziyette.
Siyasetten medyaya, akademiden kültürel ve sanatsal alanlara, dijital platformlardan kamusal alana kadar her zeminde inşa edilmeye çalışılan yabancı düşmanlığı, toplumun belli kesimleri tarafından karşılık buluyor maalesef. Irkçı siyasetçilerin oy devşirmek ve kitleleşmek amacıyla köpürttüğü mülteci veya sığınmacı karşıtlığı gelinen durum itibariyle hayli can sıkmakta, temcit pilavı gibi sürekli ısıtılıp önümüze konulmakta.
Ülkede adeta rutin hale getirilen sığınmacı düşmanlığının baş aktörlerinin Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener olduğunu hatırlatmakta fayda var. Kılıçdaroğlu henüz sonlanan seçim sürecinde bunu fazlasıyla ortaya koydu zaten. Suriyeli sığınmacılara düşmanlıkta nam yapmış Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Tanju Özcan ve İlay Aksoy gibi ırkçı siyasetçiler de Kılıçdaroğlu’nun açtığı bu yolu uzattıkça uzattılar.
Sığınmacı karşıtlığı öyle seviyeye ulaştı ki yakın zamanda şahit olduğumuz genel seçimlerde Kılıçdaroğlu bunu temel argümanlarından biri haline getirdi. Seçimlerin ilk turu öncesinde birlik ve beraberlik çağrısı yapan, demokrasi ve insan hakları vurgusunu öne çıkaran, kurduğu “Halil İbrahim Sofrası”na herkesi davet eden, elleriyle kalp işareti yapan ‘sevgi pıtırcığı’ Kılıçdaroğlu, muhacirlere başka bir yüzünü gösteriyordu.
Bu süreçte Kılıçdaroğlu, her satır arasında iki yıl içinde tüm Suriyeli sığınmacıları göndereceğini tekrarladı. Sığınmacı sayısını 3 bin 600 olarak beyan eden Kılıçdaroğlu, onları göndermekten bahsederken yer yer “Suriyeli kardeşlerim” ifadesini kullanmaktan da çekinmedi. Ancak, cumhurbaşkanı seçimi ilk turunu bariz şekilde kaybettiği için bir anda aslına rücu etti, muhacirlere yönelik nefretini üst perdenden kusmaya başladı. Bir anda sığınmacı sayısını 10 milyona yükselten Kılıçdaroğlu, akabinde Ümit Özdağ’ı Millet İttifakına almanın gazıyla ‘13 milyon sığınmacı’ ifadesini kullanmaya başladı. Yüz binlerce kadın, çocuk, yaşlı ve sivilden oluşan bir kitleyi potansiyel terörist, tacizci, tecavüzcü, sapık olarak niteleme gafletinde bulundu. Bununla yetinmeyerek önlem alınmazsa ilerde ülkeye 10 milyon sığınmacının daha getirileceğini ve Suriyeli sayısının katlanarak artacağını, Türk vatandaşlarının öz yurdunda garip, öz vatanında parya olacağını defaatle utanmadan, sıkılmadan dillendirdi.
Seçimlerin ilk turunda ırkçı bir oluşumu temsil eden Ata İttifakının cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, mültecilerin Türkiye’ye gelmesini önleme bağlamında “Size cenneti vaat etmiyoruz ama cehennemin kapılarını kapatacağımıza söz veriyoruz.” ifadesini serdetmişti. Seçimin ikinci turunda kaybeden tarafta olmak istemeyen Oğan, tabiri caizse kazanan ata oynayarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleme kararı aldı. Ümit Özdağ’ın görece ‘yumuşak’ versiyonu olan Oğan’ın ikinci turda Erdoğan için seçim sonuçlarını etkileyecek bir katkısının olmadığı görüldü.
Sinan Oğan’ın Erdoğan’ı desteklemesinin ardından, onun ırkçı saiklerle dile getirdiği “cehennemin kapıları” retoriği kazanmak için her türlü kumarı oynayan Kılıçdaroğlu tarafından sahiplenildi. Kılıçdaroğlu, artık kendi deyimiyle sığınmacı akınını durdurmak için cehennemin kapılarını kapatma misyonunu üstlenmişti. Seçimlerin Erdoğan lehine sonuçlanmasıyla Kemal Kılıçdaroğlu, Ümit Özdağ hatta karşı tarafa geçmesine rağmen Sinan Oğan kaybetti. Irkçı kampanya sandıkta beklenen karşılığı bulmadı.
Savaş, katliam ve zulümden kaçan Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye gelişini cehennem olarak tanımlayanlar, asıl cehennemin Beşşar Esed ve destekçileri tarafından harabeye çevrilen Suriye olduğunu görmezden geldiler. Bir cehennemden bahsedilecekse o da varil bombalarıyla, kimyasal silahlarla hayalet kentlere bürünen Esed’in Suriye’sidir. Onca baskı, karalama ve propagandaya rağmen Suriyeli sığınmacılara sahip çıkan Erdoğan hem içeride aldığı yüksek oylar hem de İslam dünyasında edilen dualar sonucunda seçimi bir kez daha kazanarak şimdilik de olsa Suriyeliler için cehennemin kapılarını kapatmış oldu. Bu gelişme başlı başına Rabbimize hamd etmeyi gerektiriyor.
Seçim sonuçlarının faturasını dahi sığınmacılara kesecek kadar ahlaksızlık sergilendi. Fatih Altaylı isimli ırkçı gazeteci, Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesini hazmetmeme haletiruhiyesiyle Erdoğan’ın kazanmasını Suriyeli seçmenlere bağlama hezeyanında bulundu. Hâlbuki vatandaşlık alan yaklaşık 300 bin Suriyelinin ancak 160 bini oy kullanma salahiyetine sahipti. Seçmen statüsündeki Suriyelilerin kaçının sandığa gittiği de muamma. Bu sayı bile kazanmak için yeterli değil. Bu gerçekler utanmaz gazetecinin umurunda değil tabiî ki. Çamur at izi kalsın minvalinde uydurulan yalanların alıcısı çok nasılsa!
Sosyal demokrat sıfatı layık görülen Kemal Kılıçdaroğlu, aslında sol-Kemalizm’in öteki düşmanlığının vücut bulmuş hali. Türkiye’deki sol-sosyalist çevreler, Batı’daki muadillerinin aksine ırkçı, despot yanlısı, emperyalizmin işbirlikçisi, mazlumlara düşman hasiyetlerini hep muhafaza ettiler. Batı’da sağcı, aşırı sağcı, ırkçı veya faşist siyasi partiler, siyasetçiler ve sivil toplum kuruluşlarınca sergilenen yabancı düşmanlığı, muhtelif statülere haiz olan göçmen ve sığınmacı karşıtlığı, Türkiye’de İYİ Parti ve ondan kopan Zafer Partisi gibi aşırı sağcı partilerin yanı sıra CHP’nin başını çektiği sol-Kemalist partiler tarafından daha fazla sergileniyor.
Çoğunluğu Sünni Müslümanlardan oluşan Suriyeli sığınmacılara daha çok mezhepsel ve ideolojik saiklerle düşmanlık yapan sol-Kemalistler de Esed rejiminin büyük bedeller ödettiği, unutulması namümkün travmalar yaşattığı mazlumların acılarını görmezden geliyor haliyle. Seçim atmosferi de tam da böyle motivasyonla oluşturuldu. Türkçü, ulusalcı, mezhepçi ve aynı zamanda self-oryantalist olan malum çevrelerin ülkedeki muhacirlerin halinden anlaması ve onlarla insani bir bağ kurması elbette beklenemezdi. Böylece seçimler muhacir düşmanlığının ne kadar korkunç düzeye vardığını; ırkçıların insanlık dışı sıfatlarının en müşahhas örneklerini net bir şekilde göstermiş oldu.
Seçimlerin hem ilk turunda hem de ikinci turunda sandığa gömülen Kılıçdaroğlu’nun, Özdağ’ın ve ırkçı/ayrımcı çevrelerin yaşadığı mağlubiyet ve hayal kırıklığı son derece mutluluk verici. Mazlumları, garibanları, muhacirleri memnun eden sonuçlar bizleri de sevince gark etti.
Erdoğan’ın seçim zaferi, başta Esed rejiminden kurtarılarak özgürleştirilen bölgelerde olmak üzere İslam coğrafyasında sevinçle karşılandı. Özellikle Türkiye’de yaşayan kadın, çocuk, yaşlı tüm muhacirlerin seçimleri endişe ve korkuyla takip etmesi ırkçılar aleyhine çıkan sonucun önemini de ortaya koydu. Önümüzdeki süreçte dozu azalsa bile öteki olarak etiketlenen Suriyelilere yönelik ırkçı kampanyanın süreceği görülüyor. Muhacire ensar olma şiarını misyon edinen Müslümanların hem kardeşlerinin hukukunu koruması hem de dezenformasyonla mücadele noktasında farkındalığı artırması önem taşıyor.