Son günlerde Türkiye'nin genelde Kafkasya, özelde ise Çeçenistan politikasında olumsuz gelişmeler yaşanıyor. Bu olumsuz gelişmelerin nedenleri sizce nelerdir?
Türkiye'nin Çeçenistan'a bakışı değişmiş gibi gözüküyor. 1996 savaşında halkın desteğinin yanında devletin de üstü kapalı bir desteği söz konusuydu. 1999'da başlayan ikinci savaşta bu durum değişmiş vaziyette. Çeçenlere yardım organizasyonlarıyla ilgili Ecevit, iki tane gizli genelge yayınladı. Bu genelge Adalet ve İçişleri Bakanlıkları'na, Genelkurmay'a ayrıca MİT'e acil olarak gönderildi. Genelgelerin ilgili yerlere gönderilmesinden hemen sonra İstanbul Valiliği Atatürk Hava Limanı'na bir yazı göndererek 1500 $'dan az parası olan Çeçenlerin geri gönderilmesini istedi. Yani cebinde parası olan veya ticaret için geldiğini ispatlayabilenlerin girişine izin veriliyor. Aksi takdirde bütün evrakları tam olsa da gayri kanuni bir şekilde yaralı, çocuk, kadın demeden Azerbaycan'a veya başka bir ülkeye gerisin geri gönderiliyor. Bu durum hala devam ediyor.
En son Kafkas-Çeçen Dayanışma Komitesi'nin yaklaşık bir milyon dolarlık parasına el konulmuştu. Miktar olarak çok fazla olmamasına rağmen İstanbul'daki üç ayrı mülteci kampında yaşayan Çeçenler için hayati öneme haiz bu paraya el konulurken maalesef hiçbir gerekçe de gösterilmedi,
Çeçenistan'a yaklaşımdaki bu farklılığın nedenleri ne olabilir?
Rusya'dan Türkiye'ye herhangi bir devlet adamı geleceği zaman Rus basını, buradaki Çeçenlere yardım eden kuruluşları karalayan yayınlar yapıyor. Rus yetkili buraya gelmeden mesajı gönderiyor, buraya gelince de pazarlıklara başlıyor.
Türkiye, ekonomik açıdan yararlı olup olmadığı son derece tartışmalı olan 'Mavi Akım Projesi'yle Rusya ile çok ciddi bir angajmana girdi ve ticari-ekonomik ilişkiler nedeniyle Çeçenler gözden çıkarıldı. Oysa başka alternatif hatlar düşünüldüğünde Türkiye, bırakın Çeçenleri gözden çıkarmayı, Mavi Akım'da ısrar eden Rusya'ya karşı Çeçen kozunu kullanabilirdi. Bunun yerine Ecevit hükümeti, Türkiye Rusya'ya mecburmuş gibi hareket etti. Ben şahsen bu konuda Mesut Yılmaz'ı da en az Ecevit kadar suçlu görüyorum. Fehmi Koru, bir yazısında Yılmaz'ın da Putin gibi Alman ekolünden geldiğini ve onu Putin'in Rusyası'na çeken bir yanının olduğundan bahsediyordu. Kısacası Rusya ile olan gayri şeffaf ekonomik ilişkilere son derece akıl dışı bir mantıkla Çeçenistan kurban edilmiştir.
Avrupa Konseyi Çeçenistan'da insan haklarına riayet etmesi, askerlerinin bir kısmını çekmesi koşuluyla Rusya'ya oy verme yetkisini geri verdi. Sizce Türkiye genel akışın tersine mi hareket ediyor?
Rusya Mayıs ayında Avrupa Konseyi'ndeki oy hakkını kaybetmişti. Geçtiğimiz günlerde tekrar kazandı. Bunun Rusya'nın Çeçenistan'da insan haklarına riayet etmesiyle alakası yok. Batı bunu iade edecekti zaten. Bir buçuk yıldır Çeçenistan'da son derece açık bir şekilde insan hakları ihlal edilmekte. Batı ise lüzumsuz bir şekilde insan hakları ihlalinin olup olmadığını tartışıyor. Ortada olan bir soykırım hadisesi var. Rusya'nın bütün kamuflajlarına rağmen batının bundan haberdar olmaması mümkün değil.
Evet Rusya, bağımsız haber kaynaklarını mağduriyetin, daha doğrusu soykırımın yaşandığı bölgelere sokmuyor. Kendilerinin belirlediği bazı gazeteci veya insan hakları örgütleri ile insani yardım kuruluşlarının temsilcilerini, görülmesinde sakınca görmedikleri yerlere götürüp gezdiriyorlar. Bu bölgeler tamamen kendi kontrolü altındaki Çeçen mağdurlardan izole edilmiş bölgelerdir. Asla toplama kamplarına bu uluslararası kuruluşların temsilcilerini götürmezler. Böylece Rusya dünya kamuoyuna Çeçenistan'da insan hakları ihlalinin olmadığı mesajını vermeye çalışıyor. Oysa birçok köy bombalanıyor, evler kullanılmaz halde, mülteci kamplarında sivillere işkence ediliyor. Hatta ekonomik durumu iyi olan siviller fidye için kaçırılıyor ve işkence çukurlarında tutuluyorlar. Fidyesi yakınları tarafından verilemeyenler ise bu çukurlarda infaz ediliyor.
Rusya'nın yaptığı insan hakları ihlalleri, batı için Rusya ile olan ilişkilerinde koz olarak kullanabileceği oranda önemli. Batı, insani amaçlı olarak Çeçenistan sorunuyla ilgilenmiyor. Bu yüzden Avrupa Konseyi'nin kararlarını ben şahsen ciddiye almıyorum. Amerika bölgenin istikrarsız olmasını kendi çıkarları için daha uygun görebilir. Bu yüzden de Çeçenlere sahip çıkan kararlar alabilir. Ama bunlar dediğim gibi insani amaçlı olmaktan ziyade kendi çıkarlarına dayalı kararlardır. Amerika ve Batı, mültecilerin yaşadığı dramı Rusya ile pazarlıkta kart olarak kullanıyor. Mevcut kötü gidişata ve istikrarsızlığa müdahale ettiklerinde iş işten geçmiş oluyor genelde, ve de bunu yaparken bile şimdiye kadar seyirci kalarak ortak oldukları katliamları durdurduk diyerek uluslararası müdahaleyi ranta çevirmeye çalışıyorlar. Bosna ve Kosova'da olduğu gibi.
Bütün dünya resmi olarak sadece Rusya kanalı ile olaylardan haberdar ediliyor. Alternatif bilgilenme kanalları ne durumda? Bu alternatif kanallara İlgi ne düzeyde?
Çeçenistan'a bağımsız bir gazetecinin girmesi çok zor. Uluslararası ajanslardan bu minvalde talepler geliyor. Fakat, Çeçenler hiçbir gazetecinin hayatını asla garanti edemeyeceklerini söylüyorlar. En son görüştüğüm, birçok cephede bulunmuş deneyimli savaş muhabiri bir Azeri gazeteci, yedi ayrı noktadan Çeçenistan'a girmeyi denediğini ve üç kez tutuklandığını, Rus kontrol noktalarını aşmanın mümkün olmadığını söyledi. Rus askerleri bölgedeki gazeteciler için çok ciddi tehdit kaynağı. Her an kim vurduya gidebilirsiniz. Bunun ötesinde gazeteci ve herhangi bir kimse ne kadar para edeceğine bağlı olarak Rus güçler tarafından kaçırılıyor. En son Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü'nden Kennath Gluck kaçırıldı. Ruslar olayı Çeçenlere yıkmaya çalıştılarsa da ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Sınırlarda denetim olduğu gibi Çeçenistan içindeki her köyün giriş ve çıkışında bile Rus kontrol noktaları var. Hepsini geçmek mümkün değil. Bu ortamda gazeteci orada çalışamaz. Geriye tek bir yol kalıyor. O da Çeçenistan'dan bir şekilde bilgilerin dışarıya çıkarılması. Bu da daha çok uydu telefonu ya da cep telefonu ile iletilebilen haberler internet aracılığı ile dünyaya duyuruluyor. Çeçenistan konusunda yapılan enformasyon çalışmaları elbette yeterli değil ancak elde ettiğimiz haberlerin bile basında yer alması konusunda sorunlar yaşıyoruz. Yani haber alıcılar açısından bir sorun söz konusu, tek taraflı bir bilgilendirme yanlışlığına düşüyor medya. Rus kaynaklı haberler ve Rus tezleri daha çok itibar görüyor maalesef. Mesela Cevher Dudayev'in 14 yaşındaki oğlu Begi Dudayev geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye geldi. Elinde silahı yok, hakkında aranma ya da tutuklanma talebi yok, buna rağmen Atatürk Hava Limanı'ndan kanunsuz bir şekilde geri çevrildi. Değil sıradan bir sporcu ya da sanatçı, onların çocuklarının başından böyle bir şey geçse medya kıyameti koparır. Ama bu olayda görmedim, duymadım, işitmedim rolünü takınmayı tercih ediyor.
Birçok gazeteciye bizzat arayarak olayı haber verdim, üstelik bu olay gazeteci için haber değeri yüksek bir konu, özel ilgi gösteren bir iki gazete dışında kimse ilgilenmedi. Bir gazeteci olarak hayretler içinde kalıyorum. Medyada Çeçenistan hususunda bir tür ambargo var. Hatta İslami geçinen kimi gazetelerde bile "Burada Rus lobisi mi var" dedirttirecek cinsten bir duyarsızlık var. Sanki Çeçenistan'da günde 20-30 kişi öldürülmüyor; sanki Vedeno, Argun, Grozni, Gudermes, Alhanyurt'ta hiç çatışmalar yaşanmıyor, sanki 500 bin Çeçen, mülteci konumuna düşmemiş, 17.000 kilometrekarelik bir toprak parçasına 500 bin mayın döşenmemiş; sanki bu toprak parçasının ekilebilen alanları karış karış kimyasal bombalarla kullanılamaz hale getirilmemiş.
Bu ambargonun nedeni, hükümetin politikalarıyla örtüşme gayreti olabilir mi?
Hayır sadece bu değil. Çeçenistan İslamî bir söylemle gündeme geldi. Bu da bazı medya organlarında antipati doğurdu haliyle. Eğer İslamilik iddiasıyla değil de mesela sadece ulusal kurtuluş mücadelesi şeklinde gündeme gelseydi basının tavrı biraz farklı olurdu. Bir üçüncü etken de zulüm görmüş, mağdur edilmiş ve hiçbir şekilde kendisine yardım eli uzanmamış Çeçenlerin, mağduriyet psikolojisine bürünmemeleri kamuoyu oluşturma açısından önemli bir dezavantaj. Ağlamayı sevmeyen bir milletin psikolojisi bu.
1999 Savaşının başlama şeklini bu çerçevede nasıl görmek lazım?
Doğrusu 1996'da Çeçenlerle Ruslar arasında anlaşma imzalanırken bazı Rus komutanların "bu iş burada bitmez" dedikleri daha sonra o toplantıya katılan Çeçen liderler tarafından dile getirildi. Nitekim 1999'a gelinceye kadar Rus istihbarat servisi FSB'nin Çeçenlere yönelik bir dizi çalışması var. Fidye karşılığı adam kaçırma, bombalı eylemlerde bulunma, yer altı faaliyetlerini bir geçim kaynağı olarak Çeçenlere dayatma, Çeçenleri birbirine düşürmek için iftira kampanyası yürütme gibi birçok çirkin tezgahın arkasında FSB'nin olduğu ortaya çıktı. Elbette adam kaçırma olaylarına karışan Çeçenler yok değil. Ama bunlar asla bir milleti ya da yönetimi temsil etmiyor. Çeçenler de bu tip insanları dışlamaya çalışıyorlar. Bunların bir kısmının FSB ile birlikte çalıştığı da söyleniyor. Hatta bu yönde bazı itiraflar da var. Çeçenlerden de bu yanlışlıklan yapanlar maalesef oldu ve Rus medyası bunları çok ciddi bir şekilde kullandı. Bunun ötesinde Rusların fiili bir savaşa hazırlık yaptıkları da herkesin malumuydu. 1999 savaşının çıkış şekli Rusya tarafından son derece iyi kullanıldı. Basayev'in Dağıstan'a girmesiyle sanki savaşı Çeçenler başlatmış oldu gibi bir izlenim ortaya çıktı. Bu Rusya'nın da beklediği bir bahaneydi. Türkiye'de de gerek medyada gerekse kamuoyunda bu propaganda etkili oldu. Birinci savaşa olan ilgiyle bu savaşa olan ilginin farklılığı bunun kanıtı. Oysa Rusya'nın 1996 yenilgisini hazmedemediği, işgal için hazırlıklar yaptığı, Çeçenistan'ı dört bir koldan kuşattığı, her türlü ambargo ile bu ülkeyi boğmak istediği, hatta yapılan 6 anlaşma gereği Çeçenistan'ın yeniden imarı için yükümlülüklerini yerine getirmediği apaçık birer gerçekti. Daha önce de belirttiğim gibi Çeçenistan'daki dengelerle oynayarak ülkeyi iç savaşın eşiğine getirmek istiyorlardı. Rusların kısa sürede kendilerine saldıracağını bekleyen Çeçenlerin yaptığı biraz da savaşın vaktini belirleyerek avantaj sağlamaktı. Fakat Çeçenler kendi aralarında da bu savaşın çıkış nedenini tartışıyorlar. En azından Basayev Çeçenistan hükümetinde görevli bir kişi değildi bu olaylar olurken. Basayev'in resmi bir sıfatı yoktu. Çeçen yönetimi bu olay bizi bağlamaz da diyebilirdi. Ayrıca Mashadov, "Bu bizim iç meselemiz, savaş biter, suçlanan kişiler yargılanır, suçlu çıkarlarsa cezalarını çekerler" diye açıklamalarda bulundu.
Tartışmalar daha çok 1990 sonrası üzerinde yoğunlaşıyor. Sizce sorun 9-10 yıllık bir geçmişe mi sahip?
Çeçenistan sorunu 1990'da başlamış bir sorun değil. 300-400 yıllık bir mazisi var. Bir Çeçen asla savaş 1994'te başladı demez. Sorunun tarihi arka planını görmek zorundayız. 1864'te ilk defa Kafkasya halkları büyük bir sürgünle karşılaştılar. Bu sürgünler 1919-1921 yıllarında, Kuzey Kafkas Cumhuriyeti'nin dağılmasından sonra ve 23 Şubat 1944'de de tekrarlandı. Osmanlı bölgeden ilgisini koparınca Müslümanlar Rusya'nın insafına terk edilmiş oldu. Edirne Anlaşması Kafkaslar için büyük bir darbe oldu. Türkiye'nin Kafkas politikası, Osmanlı'nın devamı olarak günümüze kadar süregeldi. Kafkasya ne Osmanlı'da ne de günümüz Türkiyesi'nde Rusya'yla olan ilişkilerde bir kart, ya da iki devlet arasında bir tampon bölge olmaktan öteye maalesef gidemedi. 1944'te İkinci Dünya Savaşı'nda başta Çeçenler olmak üzere Karaçaylılar, Balkarlılar, Inguşlar, Kırım Tatarları, Ahıskalılar Almanlara yardım ettikleri gerekçesiyle Kazakistan'a ve Sibirya'ya sürüldüler. Gitmek istemeyenler infaz edildi. Ağır kış koşulları, açlık ve kötü muameleden ötürü sürülenlerin yarıya yakını yolda hayatını kaybetti. Yakın dönemde topraklarına dönenler ise burada yeni sorunlarla karşılaşıyorlar. Bu halklar için bağımsızlık her şey. Her ailenin acısı var. İlk sürgünde gemilerle Karadeniz'in karşı yakasına geçerken yarıdan fazla kişinin öleceğini biliyorlardı. Ve Ruslara boyun eğip yaşamaktansa ölümü göze alıp gitmeyi tercih etmişlerdir. Kısacası bölgede sorun çok uzun bir tarihi arka plana sahip, kesinlikle birkaç yılla izah edilemez.
Son zamanlarda 1996 savaşında olduğu gibi Rus asker anneleri aracılığıyla savaş karşıtı kamuoyu oluşmaya başladı. Bunun savaşa etkisi 1996'daki gibi olur mu?
Rusya gerçek kayıplarını yansıtmamaya çalışıyor. Mesela 2000 asker kaybettik diyor. Rus Asker Anneleri ise bunun 7 bin olduğunu söylüyor. Bu komite gün geçtikçe güçleniyor. Sadece Çeçenistan'da değil başka bölgelerde orduda görev yaparken ölen, sorun yaşayan askerlerin anneleri bu komiteye destek veriyor. Mesela üstleri tarafından zorla haraç alınan askerlerin anneleri de bu komiteye katılmaya başladılar. Bu konunun bugünlerde daha fazla gündeme gelmesinin nedeni 23 Şubat'ın ordunun günü olarak kullanmasıdır. Bu tarih sadece 1944 Çeçen sürgünün yıl dönümü değil, aynı zamanda askerlerin günü.
Kızıl Ordu'nun da kuruluş tarihi...
Sovyetler zamanında Kızıl Ordu'nun kuruluş yıldönümü olarak kutlanıyordu. Şimdi ise asker günü olarak kutlanıyor. Çeçenistan'da ciddi kayıplar veriliyor. Bu askerlerin anneleri doğal olarak tepki gösteriyor. Bir şekilde savaştan zarar görenler, bizim Çeçenistan'da ne işimiz var diye soruyorlar. Aslında Rusya şu an tam bir çıkmazda. Savaş umduklarından çok daha uzun sürdü. Şimdi barış masasına oturup yenilmiş olarak çekilseler, müthiş bir prestij kaybına uğrayacaklar. Savaşa devam etseler zayiatları çok fazla. Şimdi Avrupa Konseyi'ne verdiği söz uyarınca Putin, askerlerin bir kısmını çekiyor. Fakat bunların yerine yıpranmamış yeni birlikleri yerleştiriyor. Oysa Çeçenlerin kaybedecek bir şeyleri kalmamış. İnsanların yaklaşık yarısı mülteci durumunda. Kalanlar her şeylerini kaybetmiş durumdalar. Savaşın 3-5, 10 ay ya da yıllar sürmesi bunlar için artık önemli değil. Savaş bir yaşam biçimi olmuş artık. Diğer taraftan Rusya her gün 20-30 askerini, 5-6 zırhlı aracını kaybediyor. Ekonomik durumu zaten iyi olmayan Rusya bu duruma daha ne kadar devam edebilecek? Batı da yavaş yavaş savaşın bitirilmesine yönelik baskı yapmaya başladı. Çünkü Rusya batıya olan borçlarını ödeyemediği gibi yeni kaynak arayışları içinde. Almanya ile ilişkileri sıkılaştırmaya çalışırken diğer taraftan Tony Blair'i Moskova'da ağırlayarak gönlünü hoş tutmaya çalışıyor. Batı Rusya'yı artık finanse etmek istemiyor. Rus kamuoyu da daha fazla bedel ödemek istemiyor. Çeçenlerin de artık verecek tavizleri kalmadı. Sadece Inguşetya'da 220 bin mülteci var. Gürcistan'da, Kabartay-Balkar'da, Türkiye'de binlerce mülteci var. 50 bin konut oturulamaz hale gelmiş, yerleşim birimleri yerle bir edilmiş. Kısacası Çeçenlerin kaybedecekleri bir şeyleri kalmadığı için direnmekten başka çareleri de yok.
1996'dan beri savaşa hazırlık yapan Rusya karsısında direnebilmek için ciddi kaynağa ihtiyaç var? Sınırlarından giriş çıkışın mümkün olmadığını söylediniz. Bu kaynak nereden sağlanıyor?
Bir avuç insanın büyük fedakarlıklarla sürdürdüğü bir savaştır bu. Ve, toplanan yardımlarla bu savaşın sürmesi imkansız. Toplanan paralarla ya bir füze alırsın ya da iki. Bu savaşı Çeçenler, Ruslardan ele geçirdikleri silah ve mühimmatla sürdürüyorlar. Zaten en fazla uzaktan kumandalı mayın kullanıyorlar. Sanırım bunu yapacak donanımları da var. Dediğimiz gibi kontrol noktaları illegal yollardan bir gazetecinin girmesine bile imkan tanımazken büyük çaplı yardımların sokulması mümkün değil.
Diğer Kafkas halklarının Çeçenistan'da olup bitenlere ilgisi nasıl?
Diğer halklar evlerini Çeçenlere açtılar, onların sorunlarını paylaştılar. Fakat sorun devam ettikçe bu halkların dayanma gücü de tükeniyor. Nereye kadar Çeçenleri koruyabilecekler? Çeçenler de bu insanlara daha fazla yük olmak istemiyorlar, aralarında iş bulup kaldığı odanın kirasını çıkarmaya çalışanlar var. Ayrıca Kafkas halklarının Çeçenistan konusundaki tutumu çok net değil. Bağımsızlık güzel bir şey fakat bunun bedeli ne olacak? Bugün Çeçenistan'da çok ağır bir bedel ödeniyor. Şu an Çeçenleri herkes takdir ediyor. Fakat yarın Çeçenistan, "biz bağımsız olduk sıra sizde" derse ne olacak? Mesela "Bizim dünyaya açılacak tek penceremiz Hazar'dır, o halde Dağıstan bağımsız olursa Hazar'a ulaşırız" derlerse Dağıstanlıların tutumu ne olacak? Her şeyden önce Dağıstansız bir Çeçenistan ölü bir Çeçenistan'dır. Kuşatılmış bir Çeçenistan'dır. Buradaki halklar bağımsızlık için bedel ödemeye hazırlar mı? Şimdilik hayır.
Türkiye ile ilgili boyutuna tekrar gelecek olursak Rusya ile imzalanan bir protokolden bahsediliyor. Bunun içeriği nedir ve pratik yansımaları nasıl olabilir?
Türkiye ziyaretinde bir protokol imzalandı. Bu protokole göre Rusya kendi turistlerinin güvenliğini bahane ederek Türkiye'ye polis gücü gönderebilecek. Ayrıca interpol aracılığıyla aradığı kişilere karşı operasyon düzenleyebilecek. Bu protokol, potansiyel olarak Türkiye'deki Çeçenleri buradan uzaklaştırma, Rusların aradığı Çeçenlere yönelik operasyonlar düzenleme gibi riskleri içeriyor. Ve hiçbir bağımsız devlet, kendi ülkesine gelen turistin korunmasını başka bir devlete havale etmez. Bu, devletin bu ülkeye gelen insanların güvenliğini sağlayamadığı anlamına gelir. Başka bir devletin güvenlik birimleri, bu ülkede nasıl operasyon yapabilir? Bu da egemen devlet anlayışı açısından son derece anormal bir durum. Böylesine önemli bir konu maalesef Türkiye'de atlandı, kimse konuşmadı.
Türkiye'nin Çeçenistan'ı Rusya'nın iç sorunu olarak görmesinin temelinde Kürt sorunuyla Çeçen sorunu arasında irtibat kuruyor olması yatabilir mi?
Bilinç altında böyle bir şey olabilir. Daha önceleri Moskova yakınındaki kampların varlığı gündeme gelmişti. Rusya Kürt sorunuyla Çeçen sorununu örtüştürme eğiliminde. Fakat Çeçen sorunu, bahsettiğimiz gibi uzun tarihi arka planı olan bir sorun. Ve Çeçenistan'ın bağımsızlığını Rusya kabul etmiş durumda. Devlet başkanları düzeyinde imzalanmış anlaşmalar var. Hal böyleyken iki sorun arasında paralellik kurmak gerçekçi değil. Sonuçta Çeçenistan bağımsız bir devlet. Uluslararası hukuk açısından Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin ile Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Aslan Mashadov'un eşit statüde imzaladıkları anlaşma Çeçenistan'ın ayrı bir devlet olduğunun kanıtıdır. Tarihi, kültürü ve dini değerleri ile farklı iki devlet. Buna rağmen Çeçen savaşını iç sorun olarak yansıtması son derece yanlış. Türkiye'nin bunu böyle algılaması ise çok daha vahim.
1991 yılında sadece Çeçenistan değil diğer birçok halk da bağımsızlığını ilan etmişti. Çeçenistan'ı Rusya'ya bağlayacak herhangi bir anayasal gerekçe yok. Çeçenistan'ın kendi anayasası var, 42 ülkenin temsilcisinin katılımıyla bağımsız seçimler yapıldı. Buraya kadar her şey bağımsızlık çerçevesinde konuşuldu ve icra edildi. Oysa Türkiye şimdi Çeçenistan sorununu Rusya'nın iç sorunu olarak algılıyor. Uluslararası hukuk açısından bu gerçekçi değil. Bahsettiğimiz gibi Çeçenistan'ın Rusya ile yapılmış altı tane anlaşması var ve bu anlaşmalardan Çeçenistan bağımsız devlet muamelesi görmüş. Rus yetkililer Türkiye'ye gelmeden peşkeş çekercesine genelgeler yayınlanıyor, Çeçen halkının değer verdiği bazı Çeçen önderler sınır dışı ediliyor. Bazı Çeçenlerin karıştığı adam kaçırma olayları ve Vahhabilik suçlamaları gündeme getirilerek Ecevit yönlendiriliyor. Çeçenistan'da savaşan sınırlı sayıdaki Arap kökenli insan bu suçlamalar için delil olarak kullanılıyor.
Türkiye'nin Çeçenistan politikasındaki kırılmayla, İslam'ı duyarlılığın ülkede birinci düşman ilan edilmesini sağlayan nedenler aynıdır diyebilir miyiz?
Evet sorun daha çok imajla ilgili gibi. Çeçenler ulusal mücadele veriyor olsalar tablo değişik olabilirdi. İslami söylem geri planda olsaydı Rusya'nın İslami terör iddiaları Ankara'da fazla alıcı bulamayabilirdi.
Bugünlerde tarihi denilebilecek kırılmalar yaşıyoruz. Müslüman bir halk yok ediliyor ve insanlar hiç de önemi olmayan gerekçelerle olaya duyarsız bırakılıyor. 1944 trajik sürgününden bahsederken bugünkü sürgün gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor. İslami duyarlılığı bir kenara bırakalım, insan olarak bir halkın yok edilemeyeceğini, topraklarından sürülemeyeceğini görmemiz lazım. 1996 savaşında Türkiye'deki feribot kaçırma yasal olmadığı halde kamuoyu tarafından büyük destek görmüştü. Aslında kamu yetkilileri de bu olaya üstü örtülü bir destek vermişlerdi. 1996'da yaşanan acılar bugün de fazlasıyla yaşanmakta. Çeçenistan'ın topraklarının büyük kısmı kimyasal silahlar nedeniyle kullanılamaz hale getirilmiştir. Bir ülkenin insanları öldürülmek veya sürülmekle kalmıyor, ülkenin geleceği de yok ediliyor. 17 bin metrekarelik ülkeye 500 bin mayın döşenmiş, binlerce ton kimyasal bomba atılmış durumda. Burada artık geleceği hayal etmek bile zorlaşıyor. Evler yerle bir edilmiş. Inguşetya'dan Çeçenistan'a dönen bazı mülteciler evleri yıkıldığı ve toprakları kullanılamaz hale getirildiği için gerisin geriye Inguşetya'ya dönmüşlerdir. Kuşatma kalksa bile artık Çeçenistan'da yaşam çok zor.
Türkiye kamuoyunun bunları bilmesi, çıkarılan genelgeleri tartışması lazım. Böyle kararları Azerbaycan, Gürcistan veya Batı ülkeleri almıyor da neden sadece Türkiye alıyor? Bunu da ayrıca düşünmek gerekiyor.
Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.