Karadeniz ve Hazar Denizi'ni birbirinden ayıran dağlık Kafkas bölgesinin halkları yüzyıllardır kuzeyde Rusya'nın ekonomik ve siyasi gayelerle saldırısına maruz kalmakta ve boyun eğmez mücadeleleri ile Kafkaslarda siyasi-ekonomik otoriteye sahip olma amacı güden mütecaviz Rusya'ya karşı büyük bir mukavemet ve dirayetle karşı koymaktadırlar. İki yüz yıla yakın süredir Rusya'nın amansız soykırım ve tehcir politikalarına maruz kalan milyonlarca Kafkas halkı yer ve yurtlarından çıkartılmış, uzak bölgelere göçe zorlanmış, sürgün edilmiştir.
Çerkeş üst kimliği ile çeşitli etnik yapıdan müteşekkil Kafkas bölgesi halklarının İslam'a ihtidası 8.-9. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar uzanır. Bölgede Osmanlı'nın nüfuzunun azalması ile birlikte Rus Çarlığı müslüman halka karşı tecavüze başlar ve özellikle Şeyh Mansur ve Şeyh Şamil gibi önderlerin akıl almaz direnişleri ile bugünlere dek uzanan kahramanlık destanları bugünün direnişçileri tarafından yeniden yazılarak gelecek nesillere aktarılır. 1859'da Şeyh Şamil'in direnişinin kırılmasıyla birlikte Rusya'nın saldırılarından kaçan, sayıları yaklaşık bir milyonu aşkın Çerkes ve Abhazların çoğu ile bütün Ibıhlar yer ve yurtlarını terk ederken ancak sağ kalabilenler Türkiye'ye ve Suriye bölgesine hicret ederler.
Gerek 1877 Osmanlı-Rus savaşı döneminde ve gerekse Bolşevik devrimiyle süregelen Çerkes halkın tehcir politikası 1944'te Stalin'in Güney Kafkasya'da Sovyet Rusya'ya sadık bir toplum oluşturma gayesiyle yeniden yürürlüğe konur ve yine yaklaşık bir milyon Çeçen-İnguş, Nazilerle işbirliği yaptıklarına dair iddialarla sürgün edilirler. 1944 tarihinde Sovyet rejimine karşı ayaklanan Çeçen nüfus, bir gecede çoluk-çocuk, kadın, yaşlı ayrımı gözetilmeden hayvan vagonlarına doldurularak Sibirya'yla sürgüne gönderilir. Ve Çeçen nüfusunun yarısından çoğu burada katledilir. Stalin Rusyası bir yandan Kırım Tatarları, Karaçay, Balkar, İnguş ve Çeçen halkların topraklarını ellerinden alırken, isimlerini de haritalardan siler ve Stalin'in 1959'da ölümüne kadar sürecek olan bu uygulamadan Abhazlar da nasiplerini alırlar.
199O'lı yıllara doğru Sovyet Rusya'nın çözülme sürecine girmesiyle birlikte SSCB'ye bağlı cumhuriyetler, tam bağımsızlık için çalkalanmaya başladı. 1991'de SSCB'nin çözülmesinden sonra ise batılı devletler eski SSCB'ye bağlı 15 devlet içinde vuku bulan tarihsel haksızlıklar dikkate alınmaksızın, 15 cumhuriyeti tanımaya karar verdi. Fakat 1931'de Stalin'in, bağımsız Abhazya'nın statüsünü Gürcistan'ın önemsiz bir otonomu konumuna dönüştürmesi ve Çeçenya'yı haritadan silmesi ile bu haklar, 1991 sonrasındaki dağılma sürecinde haklarını arama ve bağımsızlıklarını kazanma mücadelesine başladılar.
Eski Sovyet cumhuriyetlerinin tanınması, o devletlerin "kendi" bütünlüklerinin korunması prensibine dayandırıldı. Ve buna göre Rusya'nın toprak bütünlüğünün korunması hakkı temin edildi. Bu yüzden, bir yandan Rusya'dan destek alan Gürcistan'ın, Abhazların kanını dökmesi dünya devletlerince dikkate alınmazken, Rusya'nın Çeçenistan'a saldırması da "Rusya'nın bir iç meselesi" olarak görüldü.
1993 Abhazya-Gürcistan savaşında Çeçen gönüllü savaşçıların Kabartay, Balkar, Adige, Karaçay, Çerkeş cumhuriyetlerinden savaşçılarla birlikte Abhazların yardımına koşması Kafkasya bölgesinde iki kutuplu bir dayanışmayı beraberinde getirmiştir. Gürcistan devlet başkanı Şevardnadze'nin, Rusların Çeçenya katliamına alkış tutması ve şevkle destek vermesi de bunun bir ifadesidir.
Savaşın Rusya cephesinde, siyasi, ekonomik ve uluslararası boyutları vardır. Eğer Çeçenistan bağımsızlığını ilan eder ve bunu gerçekten, kabul ettirirse, Rusya Federasyonu içerisinde yer alan ve bugün Rusya'dan korkan, Rusya'nın gücünden çekinen özerk topluluklar da bağımsızlıklarını ilan edebilirler. Bu yüzden Rusya Dudayev'in Bağımsız Kafkasya idealinden ve bu bağımsızlık hareketinin tüm Kafkasya'ya yayılmasından korkmuştur.
Çeçenistan aynı zamanda Bakü-Moskova ve Kazakistan-Türkiye demir ve karayolu kavşağında önemli bir ulaşım merkezidir. Bir yandan Orta Asya-Bakü (Hazar) petrollerini taşımak isteyen Rusya'nın petrol boru hattı güzergâhı üzerinde bulunmasından, bir yandan ise yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile petrol yataklarına sahip olmasından dolayı Rusya ekonomisine büyük ölçüde darbe vurmaktadır. Bir diğer önemli husus ise Rusya'da gelen petrollerin burada rafine edilmesi ve buradan Rusya'ya dağıtılmasıdır.
Çeçenistan meselesine "İki saatte halledilecek olan bir problem" gözüyle bakan Rusya 15 aydır süregelen fiili savaş durumunda sarsıntılar geçirmekte ve kurtulmaya çalıştığı Çeçenya bataklığında her geçen gün biraz daha boğulmaktadır. Rus emperyalizmine karşı, İslami kimlik mücadelesi veren Çeçenler, efsaneleşen kahramanlarının öncülüğünde büyük bir askeri yığınakla saldırıya geçen Rus ordusuna Afganistan hezimetini yeniden tattırmaktadırlar.
1994'de Çeçenistan'a giren Rus ordusu, halen devam edegelen direniş karşısında asker-sivil gözetmeksizin yerleşim yerlerini topyekün bombardımana tabi tutmaktadır. Başkent Grozni'de 1994 yılında başkanlık sarayının 15 gün süreyle yoğun bombardımana tâbi tutulması aynı zamanda Rus acziyetinin de bir göstergesidir. 1,5 milyon Çeçen müslümanın gösterdiği onurlu direniş, çevre Kafkas halklarınca takdirle karşılanmakta ve aynı zamanda Çeçenler gibi yüzyıllarca Rus zulmüne maruz kalan bu insanlar topraklarını çiğneyen Rus ordusuna karşı öfkelerini haykırmaktadırlar.
Mütecaviz Rus saldırılarına karşı Çeçen gerillaların birer örnek niteliğinde yaptıkları eylemler, Rusya'yı çılgına çevirmiştir. Budenovsk baskını ile Rusya'yı dize getiren Şamil Basayev'in, amaçlarının ne olduğunu soran bir yabancı ajans muhabirine alaycı bir gülümsemeyle: "Biz aslında Moskova'ya Kremlin Sarayı'nı uçurmaya gidiyorduk. Paramız bitince eylemi burada yapmaya karar verdik" sözleri halen Çeçenistan'da devam eden savaşın, gerektiğinde Moskova'ya da taşınabileceğini ima etmektedir.
Bosna'da maskesi düşmüş batılı devletler, eli kanlı Yeltsin'in işini kısa ve çabuk tutmasını istemektedirler. Rusya ile ekonomik ve siyasi ilişkilerine halel gelmesini istemeyen sözde İslam ülkelerinin birçoğu ise daha düne kadar aynı zulme maruz kalmış Azerbaycan'ın, devlet başkanı Aliyev şahsında ifadesini bulan "Çeçenistan'da meydana gelen olaylar Rusya'nın iç meselesidir" şeklinde haysiyetsizce politik tavrını ortaya koymuştur.
Son günlerde gemi kaçırma operasyonu ile gündeme gelen Türkiye devletinin Çeçenistan'a yakın olduğu ya da Çeçenistan tarafını tuttuğu gibi halkı kandırmaya yönelik ileri sürülen iddialar da tamamen birer safsatadır. 1991'de bağımsızlığını ilan etmesinin akabinde Türkiye'ye gelen Cahar Dudayev'i değil desteklemek, karşılayan dahi olmamıştır. Sözde İslam ülkeleri de dahil olmak üzere dünya devletlerince bağımsızlığı tanınmayan Çeçenistan'ın yine en büyük maddi/manevi destekçisi duyarlı müslüman topluluklar - İslami hareketler olmuştur. Çeçenistan dünya müslümanlarının yeni bir kalesi olmuştur.
Çeçen mücahidler yaptıkları büyük operasyonlarla bir yandan Rusya'yı dize getirmeye çalışırken bir yandan da haklı davalarını dünya kamuoyuna duyurmaya çalışmaktadırlar. Şamil Basayev'in Rusya'yı masaya oturtan Budenovsk baskınının ardından, geçen ay Salman Raduyev'in Kızılyar operasyonu da nice sayıca az topluluğun Allah'ın izni ile çok topluluğa galip geldiğinin bir örneğini gösterdi. Dört tarafı zırhlı-mekanize askeri kuvvet ile kuşatılmış ve günlerce yoğun top atışları ile yerle bir edilmiş Kızılyar kasabasından rehineleri de yanlarına alarak ağır silahlarla donatılmış Rus ordusunu yaran Raduyev önderliğindeki mücahidler Rusları bir kere daha hezimete uğratmışlardır.