Her şey senin mi beyaz adam ve hayranları, her şey sizin mi bir avuç elitizm mensupları. Bu topraklar, madenler, okullar, üniversiteler, yeraltı ve yerüstü kaynakları... Siz bir avuçlar, çırılçıplak bıraktınız şu halkı. Siz öğrettiniz sürünmeyi, siz çaldınız suyumuzu, ateşimizi... Siz şarkımızı alıp götürdünüz, oysa bu toprakların sahici sesi biziz, siz yalanlarısınız, eğer tarihi gömmediyseniz açıp bakın göreceksiniz hakikati ve eğer sizi tarihle uyutmamışlarsa. Şunu iyi bilin ki bugünden sonra ne olduğunuz konusunda kimsenin kuşkusu olmayacak. Bakın ey halkım şu efendi geçinenlere bakın: hepsi birer ŞEYTAN.
İşte böyle can yoldaşım, gel beraber türkü yakalım olmayan insanlığa, olmayan özgürlüğe, olmayan sahici yüzlere, sahiden ağlayan gözlere. Ekin tarlalarında sürüp giden savaşa türküler yakalım.
Telaşım var can yoldaşım, acelem var, damarlarımda şimdi başka dolaşıyor kan, bakışlarımdan sanki dört mevsim geçiyor, ne zaman bizim baharımız... Yatın bakalım ey ahali, midelerinizi sıvazlayarak, geğirerek, beş yıldızcıklarda tatil yaparak güneşlenin, bronzlasın bakalım... Yatın bakalım hacı abiler, hacısız abiler... Vurdumduymaz'ık yorganını çekip üstünüze, elhamdülillah deyip, emlak'a, kafa, yafa, dolar'a yatırın sımsıcak aşklarınızı, sevgilerinizi...
Bilen bilecek bilmeyen el ayak öpecek...
/İnsanların Hesabı Yaklaştı/
Can yoldaşım, duydun mu kutlu bildiriyi? Şimdi kalk ayağa, kır haksızlığın paslı kilitlerini, şakaklarımıza çarpan güneşin türküsünü söyle, hep ağlatılan gözlerde umut parlasın pırıl pırıl... Umutla yürüyelim bir avuç da olsak artık hiç korkmayan geceden, çünkü yüzler ışımada biz yeter ki çalışalım, işimize bakalım, yüzler aydınlık olacak, yatanlara aldırma can yoldaşım. Eğer taş gibi kalabalığın içinde yaşıyorsak, birbirimize güvenen birbirimize sarılan insanlar olmalıyız, insan kılıklı düşmanlarımızı iyi tanımalıyız. Değiştirmek için nefislerde olanı; kötülükleri, ayarsızlıkları dağıtmak için, umut gerek, kavga gerek, birlik gerek.
Baharın dişleri arasında merhaba demek için, umut gerek, heyecan gerek.
Taştan, demirden yalnızlıklar ören zavallı insanlar, tüm bunlar arasında pıhtılaşmış kan gibi. İnsanın içini kavurur durur.
Can yoldaşım, yalnız düşlerim kaldı diyorsun, unutma ki gece siyahtır, koyulaşan renginden sonra şafak vakti değil mi?..
Bu insanlara bol yiyecek, bol para, bol pişmanlık verenler seviliyor. Biz bol hüzün ve umut, bol acı ve cesaret, bol onur ve şeref ve sonunda mutmainlik söylüyoruz. İşte farkımız, yine de hiçbir şey durduramıyor umudu. Yürüyelim can yoldaşım, insanlık yürüyüşümüzü sürdürelim, siperlerimizi kaybetmeyelim, gidelim, siperlerin, mahpusların, hastanelerin, sürgünlerin ardından kanaya kanaya gidelim. Savunalım mazlum ve mahrum bırakılmışları, cinayetin barbarları basarlarsa koruyalım, açalım geniş yüreklerimizi. Türkümüzü söyleyelim, barbarların, zalimlerin, uğursuz öfkelerin önünde eğilmeyelim. Yenilmeyerek, yenilgi nedir bilmeyerek ölelim öleceksek...
Unutma can yoldaşım, ÖLÜMLER DİRİLİŞ OLACAK, yeni bir dünya doğacak. Bakışı aydınlık can yoldaşım, "göklerin dar vakit kuşunu" göğüs kafesinde iyi besle... Umudu çürütme... Kal sevgiyle...