Müslümanlar olarak, bazı alanlarda hâlâuyku ile uyanıklık arası bir hâli yaşıyor olsak da insanlık sahnesinde görece daha büyük bir özgüvenle söz aldığımız söylenebilir. Nicelik bakımından çok geniş bir Müslümanlık okyanusu içinde, bizi daha sahici ufuklara, ahlak ve adalet iklimine çağırarak yola koyulanların yanı sıra bizi üzen, canımızı sıkan ve Müslümanların genelini töhmet altında bırakan kişi, yapı ve anlayışlarla da karşılaşıyoruz. Güzelliklerimizin, onca emekle büyütmeye çalıştığımız değerler bağının üstü bir çırpıda örtülebiliyor bazen. Bu nedenle eminlik, ilkelilik, örneklik gibi hayatı bir damar ve sinir ağı gibi örmesi gereken unsurların sürekli biriktirilmesi ve pekiştirilmesi gerekiyor.
Bu konuda da temel eksen, kuşatıcı ve dönüştürücü bir ahiret bilincine sahip olmaktır şüphesiz. Diğer basamaklar bu bilincin üzerine inşa edilebilir. Tamahtan, günahtan, dünyevi düşkünlük ve zaaflardan daima Allah’a vereceğimiz hesabı düşünerek, hesap gününübilincimizde sımsıkı tutarak kurtulabiliriz. Müslümanlık, her şeyden önce kötülükten, maddi ve manevi her türlü pislikten ve dünyaya tapınmaktan hicret etmektir çünkü. Bu çabaya zemin hazırlayıp süreğenlik kazandıran “iyiliği emredip kötülükten sakındırma” cehdi de aslında kişinin kendisinden başlayarak toplumu, insanlığı arındırma ve onarma ameliyesidir. Kur’an’da da bu vurguların büyük bir yekûn tuttuğunu hepimiz biliriz. Bu bilinç, Müslümanlara hiçbir öğretiyle kıyaslanamayacak sorumluluklar yüklemesinin yanı sıra çok farklı bir hayat algısı da sunar. Yeryüzü farkındalığı kazandırır Kur’an insanlara. Hayatın tüm ünitelerini kuşatan bütüncül bir bilinç ve kimlik aşılar. Hakkın ve adaletin tanıklığını yapmayı, zulme karşı durmayı, teraziyi eğri tutanlarla, kız çocuklarını diri diri gömenlerle, atalar dinini allayıp pullayarak insanları sömürenlerle mücadeleyi öğütler. İnsanların boyunlarını çözmeye, boyundurukları kaldırmaya davet eder. Ekini ve nesli bozanları ifşa eder, bunu yaptıkları halde kendilerini ıslah edicilermiş gibi sunanlara karşı bilinçli ve uyanık olmaya çağırır. Yetimi, öksüzü, yoksulu, garibanı itip kakan, ahirete gerçekten inanmadığı halde dindarmış gibi görünenlere karşı bir bilinç ve direnç algısı ortaya koyar. Çoklukla övünen, sürekli mal yığan, infak etmeyen, kazancını arındırmayan kişilere karşı bir dalgakıran oluşturur. Baldırı çıplak yahut ayaktakımı olmakla suçlanıp küçümsenen mazlum ve mustazaflara karşı gözünüzü yummayın, onlardan utanıp uzaklaşmayın, der. İşleri istişare ile yapmanın önemini vurgular. Bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin diyerek hakkıyla öğrenmenin, sorgulamanın kadın-erkek herkes için önemini gündeme getirir. Arınmaya geniş bir yer ayırır. Bu varoluş bilgisinin, yol haritasının ve şahsiyet inşasının “eminlik” konusunda da çok fazla ipucu barındırdığını söylemek mümkün.
Bugün müşterek fikrî temellere, etkin ve işlek bir organizasyona sahip olmaktan çok, parça doğru ve güzelliklere sahip olan ve unsurları arasındaki temasları artırmaya çabalayan “nüve”lerden, yapılardan söz edebiliyoruz. Bin yıldır üşüyen bir evin çocuklarıyız sonuçta. Ulustan ümmete yönelen bir inşa çabasının içinde olduğumuzu söyleyebiliriz ancak. Zulmün, zorbalığın, sömürünün, yozlaşmanın, yabancılaşmanın, taklitçiliğin, ihanetin hâlâ bütün enstrümanlarıyla kol gezdiği geniş ve sancılı bir coğrafyada yaşıyoruz. Kırk elli yıldır ciddi bir silkinme, arayış ve bütünleşme gayreti içindeyiz. Devasa bir problemler yumağıyla boğuşuyoruz. Bu esnada şahsiyetimizi oluşturmaya, evimizi onarmaya ve kardeşlik bağlarını güçlendirmeye gayret ediyoruz. Hem düşünsel anlamda hem de iman ve sosyalleşme anlamında zaaflarımızdan arınmaya ve direnerek var olmaya çabalıyoruz. Eksiklerimiz çok, sıkıntılarımız fazla, yolumuz uzun. Fakat bütün bunlara rağmen yeryüzünün en güvenilir, en değerli, en ahlaklı ve şahsiyetli insanları da Müslümanların arasından, içinden çıkıyor. Sarp yokuşları göğüsleyerek yol aldığımızda, bahçemizi saran dikenlerden, ısırgan otlarından uzaklaştığımızda, boynumuzdan hiç eksik olmayan zincirlerden kurtulduğumuzda güvenilirliğimiz de merhametimiz de güzelliklerimiz de artacak, insanlığı daha fazla kuşatacaktır. Dinin temel sütunlarından olan ahlakı ve adaleti bütün üniteleriyle ayaklandırabilecek güç ve özgüven de bu umudun içinde yeşerecektir. Sağlıklı ve kalıcı modeller üretebildiğimizde kulağımızın dibine tüneyen şeytanın fısıltıları azalacak, tanıklığını yapmaya çalıştığımız ilke ve değerler, insanlığın avlularına kalıcı ışıklar düşürebilecektir.
Can, köprücük kemiklerine dayanmadan önce bu inşirah ve inşa çabasına omuz vermekten başka çare, reçete yoktur.