Cahilî Asabiye Virüslerinden Bünyemizi Korumalıyız!

Haksöz

Sonuçta statüsü itibariyle Suriye’nin Halep vilayetine bağlı bir ilçe olan Afrin’in dünya gündeminde bu kadar önemli bir konum kazanması dikkat çekici değil mi? Öyle ki uluslararası toplum diye adlandırılan küresel güçler nezdinde adeta Suriye’nin bütününden bile daha fazla gündem teşkil etmesi gerçekten üzerinde durulmayı hak ediyor. Daha önce Humus’ta, Halep’te yaşanan ve şimdi Doğu Guta’da yaşanan insanlık dramını boş gözlerle seyredenlerin Afrin için çok kaygılı olduklarını belirtmeleri ne tür standartlara sahip olduklarını ortaya koydu.

Dertlerinin Afrin halkı olmadığını biliyoruz. Taşeronlaştırdıkları PYD’nin geleceğinden kaygılılar yalnızca! O PYD ki gerçekten üstün bir performansla sahiplerine hizmet etmiş, kendisine verilen tüm görevleri layıkıyla ifa etmekten asla imtina etmemiştir. Nitekim Amerikalı sahipleri açıkça “Bizim yerimize ölüyorlar!” ifadesiyle bu hallerini açıklıkla dile getirmektedirler. 

Ne enteresan değil mi? Siz anti-emperyalizm sloganlarını ağzınızdan hiç düşürmeyin, “Kürt halkının geleceği, onuru, özgürlüğü için savaşıyoruz!” iddialarını temcit pilavı gibi tekrarlayın ama aslında kim olduğunuzu ve ne yaptığınızı Amerikalı bir komutan basit bir cümleyle ifşa etsin! Bu zillet size de sizi hâlâ sol jargonla soslayarak kendi tabanlarına beğendirmeye çalışan platonik âşıklarınıza da coğrafyamızda cahilî asabiye duygusuyla hareket eden tüm ulusalcı, laik oluşumlara da yeter de artar bile!

Her gün çeşitli vesilelerle milliyetçiliğin, ulusalcılığın nasıl bir kafa karışıklığı, ne kadar derin bir kirlilik olduğunu ortaya koyan pek çok hadiseye, gelişmeye şahitlik ediyoruz. Bu kafa karışıklığı ve kirlilik halinin hatta İslami duyarlılıkla hareket eden kesimleri de yer yer etkilediğini görmek maalesef mümkün. Eklektik yaklaşımlar, sentezci düşünceler önce ödünç kavramlar üzerinden zihinleri kirletip bir virüs gibi bünyeye sirayet ediyor. Sonraki aşamada Nasreddin Hoca’nın karpuzu misali, “şuraya değmemişti, burası temizdi” deyip yavaş yavaş karpuzun tamamının tüketilmesi durumu yaşanabiliyor.

“Siz de çok abartıyorsunuz, ne var bunda? Bu kavramları, bu sembolleri hangi anlamda kullandığımızı bilmiyor musunuz?” türünden aklileştirme, meşrulaştırma çabalarıyla vicdanlar rahatlatılmaya çalışılıyor. Oysa sadece Müslüman olmak, önüne arkasına birtakım ilaveler getirmeksizin Müslüman kimliğimizle yetinmek neyimize yetmiyor? Neden illa da bu kirli sularda kulaç atmaya kendimizi mecbur hissediyoruz? Bin bir türlü teville aklımıza yatmayanı, içimize sinmeyeni aklama çabasının sonuçta bize bir şey kazandırmayacağı gibi dik duruşumuzu sakatlayacağını görmüyor muyuz?  

Oysa gayet iyi biliyoruz ki nihai tahlilde, gerçek manada bize düşen tek bir görev var: Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmak! Bu bilinçle, bu kararlılıkla hareket ettiğimizde kafamızı bulandıran, içimizi kemiren kuruntulardan kurtulduğumuzu biiznillah göreceğiz! Rabbimiz zihnimizi pak, ayaklarımızı dini üzerine sabit kılsın!

Bu Sayıdaki Yazılar: